Bundan çok uzun yıllar önce Theseus’un gemisi, Girit’e çıktığı seferden muzaffer dönmüş, zaferin bir anıtı olarak Atina’ya demirlemişti. Elbette zaman kimsenin dostu değildir… Her geçen yıl bu geminin bazı parçaları çürümeye başladı. Anıt olduğu için bakımsız bırakmadılar: Bu çürüyen parçalar yenisiyle mutlaka değiştirildi. Ancak gün geldi, Theseus’un gemisinin değiştirilmedik hiçbir parçası kalmadı. Soru şu: Artık Atina’da hatıra olarak duran gemi, zaferi kazanıp da gelen o efsane gemi midir? Yoksa karşımızda tamamen farklı, yeni bir gemi mi vardır?

Kimine göre gemi artık o eski gemi değildir. Mesela aynı ırmakta iki kere yıkanılmayacağını düşünen Heraklitos’a göre, gemi daha ertesi gün aynı gemi olmaktan çıkar ve artık yeni bir gemi olur… Kimine göreyse insanlar onu Theseus’un gemisi olarak gördüğü sürece, tanım değişmeyecektir.

Soruyu çetrefilli hale getirmek de mümkün. Mesela Theseus’un gemisinden sökülen eski parçalarla hemen yanıbaşında yeni bir gemi inşa edilseydi… Hangisi “daha çok” Theseus’un gemisi olurdu?

Antik Yunan felsefesi deyip geçmeyin. O zamandan bugüne uyarlanabilecek bir “tanımlama sorunuyla” karşı karşıyayız.

Örneğin beynimizi, içindeki tüm düşünce ağı ve hatıralarla birlikte bir robotun zihnine nakledebilseydik, o robot biz olur muyuz? Beden tamamen farklı ama zihin aynı zihin! Eğer bizi biz yapan düşünce dünyamız, anılarımız, yani zihnimizse, bu soruya yanıtımız evet olmalı… Yok eğer biz kendimizi ancak “insan bedenimizle” tanımlayabiliyorsak, yanıtımız “hayır” olmalı.

Daha çetrefilli bir soru sorayım: Diyelim vefat ettik ancak tıp öyle ilerlemiş ki… Bizi vakit kaybetmeden kök hücrelerimizden yeniden vücuda getirebilmişler. Üstelik az evvel robota naklettiğimiz tüm o veriler de, yeni kafatasımızın içindeki yeni beynimize bir şekilde nakledilebilmiş. Bu defa hem beden hem de zihin bir öncekinin aynı… Peki bu taze beden biz olur muyuz?

İşte başka bir kafa karıştırıcı soru daha: Diyelim ışınlanma makinesi bir şekilde mümkün oldu. Biz de bayram ziyareti için memlekete ışınlanacağız. Aksilik bu ya, tam biz ışınlanırken bir arıza meydana geldi makinede. Ancak bu arıza öyle bir arıza ki, biz gurbette yok olmadık ama sılada da bir kopyamız oluşuluverdi. Şimdi bizden iki tane var… Aynı beden. Aynı zihin. Her şeyiyle biri diğerinin kopyası. Hangisi biziz? Bu iki şahıs aynı kişi midir? İlk andan itibaren farklı deneyimlere sahip olacaklarından, artık bambaşka iki kişi midir? Sizce hangisi daha “biz”dir? Giden mi? Kalan mı?

Bu soruların doğru yanıtları yok elbette. Her birine “evet” demek için de “hayır” demek için de pek çok neden var. Evetler de, hayırlar da mantık yürütmeleriyle desteklenebilir ya da çürütülebilir… Kim ne derse desin, en nihayetinde bir yanıtı diğerine tercih etmek için bireysel nedenleriniz olabilir. Zira aslnda bir şekilde bu soruların hepsi “ben kimim?” sorusuyla da ilişkili… Kimi zihninden, kimi bedeninden bilir kendini…

Konu da soru da “bizimle” alakalı olunca, bir yanıt bulmak kolay gelebilir. Peki ya sevdiklerimiz için konuşacak olursak? Sevgili, eş, anne, kardeş… Tüm senaryoları bir de yakınlarınız için düşünün. Kimi, hangi şartlarda, aynı kişi olarak kabul ederdiniz?

* * *

Bu hafta Bilim Arası’nda yanıtlarla değil, sorularla geldik. Belki bir kez daha dinleyip her bir soru üzerinde uzun uzun düşünmek isteyebilirsiniz.

Bitirmeden önce son bir soru daha: Eğer bu metni ben yazıp okumuş olmasaydım, yani bir bilgisayar yazmış ve sesimi taklit ederek bu kaydı üretmiş olsaydı, sizin için bir şey değişir miydi?


Yazan ve Seslendiren: Tevfik Uyar

Kurgu ve Montaj: Kübra Karacan

Müzik: http://www.bensound.com (CC)

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

AÇIK BİLİM

Açık Bilim Podcast Kanalı, 2011 yılından bu yana aktif olan, ücretsiz bilim yayınları içeren bağımsız bir bilim medyasıdır.