“Birlik özdür, yaratıcılıktır saflıktır, sevgidir, enerjidir ve sınırsızdır. İnsan yaratılmıştır ama bedeni sadece bir sonsuzluk parçasını barındırmaya yarar. Ruhlar saf sevgi ve barışla doludurlar…”

                                                                                    (Bir Çift Yürek – Marlo Morgan)

 

Okuduğunuz bu satırlar ünlü bir kitap olan Bir Çift Yürek’ten bir alıntı. Yazar Amerikalı Doktor Marlo Morgan gerçek bir olaya dayandırdığı bu kitabında Aborijinlerle geçirdiği dört ay sonucunda yaptığı ruhsal yolculuğu ele almaktadır. Belki de pek çok kişi “Aborijin” ismini bu sayede bilir hale gelmiştir, ne dersiniz?

Bu yazıda Aborijinleri, onların yaşadığı coğrafyayı, kültürlerini, geleneklerini, inançlarını kısaca ele alacağız ama öncesinde çok kısa neden bu konuyu seçtiğimi açıklamak isterim.

Günümüzde sürekli bahsettiğimiz aslında arayıp bulamadığımız, adalet, eşitlik, insanca yaşama hakkı vb. kavramların insanlık tarihi içerisindeki yerini araştırdığımızda hemen hemen tüm toplumlarda kökenden ya da inançtan kaynaklı olarak sınıflandırmalar yapıldığı sonucuna ulaşıyoruz. Bunun en bilinen örneği siyah-beyaz ayrımıdır. Bu ve benzeri ayırımlar, üstünlük mücadeleleri olmasaydı insanlık tarihi nasıl şekillenirdi bilinmez ama bu sınıfsal ya da etnik farklılıklar yüzünden mağdur olan halklar, ele alınmalı, daha fazla vurgulanmalıdır. Bu düşünceye sahip biri olarak Avusturalya yerlileri olan Aborijinleri konusunu ele alırken aslında genel olarak köken farkı yüzünden mağdur olan bir halkın varoluşunu vurgulamak istiyorum.

Yazımıza Aborijinlerin kim olduklarını açıklayarak başlayalım;

SSSS
Batı Avrupalıların Aborijin adını verdiği, Avusturalya ana karası ve Tazmanya’da yaşayan “Australoid”ler, araştırmacılara göre beyazlar Avusturalya’ya gelmeden önce burada yaşayan, 500-600 civarında kabileye mensup, 300.000-1.000.000 arası kişiyi ifade etmektedir.

Batı Avrupalıların Aborijin adını verdiği, Avusturalya ana karası ve Tazmanya’da yaşayan “Australoid”ler, araştırmacılara göre beyazlar Avusturalya’ya gelmeden önce burada yaşayan, 500-600 civarında kabileye mensup, 300.000-1.000.000 arası kişiyi ifade etmektedir. Aborijinlerin fiziksel özelliklerini incelediğimizde, göçlerin sebebiyle çeşitli fiziksel özelliklerle karşılaşmamız mümkün. Ama genel olarak bakıldığında, boyları 1.44-1.90 arasında değişen derileri çikolata rengi, koyu kahverengi gözlü, güçlü kemiklere sahip bir halk olarak tanımlanmaktadır.

Aborijinlerin Avusturalya’ya nasıl geldiğine dair genel bir görüş birliği vardır, buna göre; Aborijinler Güneydoğu Asya’nın kıyı bölgeleri ya da adalarından gelmişlerdir. Avusturalya’nın bu ilk yerlilerinin kıtaya gelişi tarihi araştırmacılara göre 17.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Kıtaya ilk gelenler, sığ kıyılarda balık tutup, bataklıklarda avlanarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Güçlü bir halk olduğundan bahsettiğimiz Aborijinler zaman içerisinde avlanma, meyve ve sebze toplama konusunda becerilerini geliştirmiş ve barınma konusunda bir sıkıntı yaşamamışlardır. 4000-6000 yıl önce onlarla aynı ırktan olan ama farklı bölgelerden göç eden insanların gelmesiyle kıtanın ilk sahibi Aborjinlerin yaşam şekillerinin biraz daha değiştiği rivayet edilmektedir. Öyle ki, bu insanlardan kazandıkları yıkama, filtreleme gibi uygulamalar sayesinde zehirli yiyecekleri de yenilebilir hale getirmişlerdir. Yine bu dönemde kancalı mızraklar ve balık tutmak için çengeller ortaya çıkmıştır. Bu aletlerin Aborijinler tarafından mı yoksa sonradan gelen insanlar tarafından mı keşfedildiği netlik kazanmamıştır.

Avustralya Kıtası’na yerleşen Aborijinlerin, toplumsal ve sosyal gelişimleri bulundukları coğrafyaya bağlı olarak şekillenmiştir. Bu nedenle Aborijinlerin toplumsal gelişmişlik seviyesi, Yontma Taş Çağı’nın ötesine geçememiştir. Toplumsal yapılanmayı incelediğimizde, ortak bir dil konuşan, klan şeklinde bir örgütlenme karşımıza çıkmaktadır. Göçebe avcı-toplayıcı bir özelliğe sahip bu halkın yaşadıkları coğrafyanın bu yaşam tarzına yatkınlığı onların kıta üzerindeki yayılımını büyük ölçüde etkilemiştir. Beyazların gelişine değin kendi içlerinde ilkel fakat doğayla uyumlu biçimde yaşamışlardır.

 

“Gerçeği söylemek gerekirse Avrupalılardan çok daha mutlular… Yaşam için ne gerekiyorsa toprakta ve denizde bulmuşlar. Göz kamaştırıcı evleri, eşyaları yok fakat sıcak ve çok iyi bir iklimde yaşıyorlar ve giyeceğe pek ihtiyaçları yok. Bundan dolayı kendilerine verdiğimiz elbise ve diğer şeylerle ilgilenmiyorlar…”

   

Avusturalya’ya giden beyazlardan Kaptan Cook günlüğünde Aborijinler ile ilgili bu tanımlamaları kaleme almıştır. Beyazlara göre Aborijinler oldukça ilkel, tekdüze beslenen yerliler olmuşlardır. Halbu ki bazı kaynaklarda bunun aksini belirten bilgiler de yer almaktadır. Profesör Geoffrey Blainey, Triumph of the Nomads (Göçebelerin Başarısı) isimli kitabında 1800’lerde Aborijinlerin, Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan insan nüfusunun %90’ından daha rahat yaşadıklarını belirtmektedir.

Dr. Norman Barnett Tindale’nin 1940 tarihli araştırmasına göre beyazların kıtaya gelişinden önce Avusturalya’da 574 kabile vardır. Bunlar coğrafi bölgelerine göre şu şekilde dağılmışlardır:

  • Queensland: 204
  • Western Australia: 117
  • Northern Territory: 102
  • New South Wales: 66
  • South Australia: 44
  • Victoria:  27
  • Central Australia: 14

Aborijin Öğrenme Kurumu’nun iddiasına göre ise kabile sayısı 789’dur.

dddqq
Aborijinler nadiren inanç ya da ortak yiyecek toplama amaçlı bir araya gelmektedir, bunun dışında kabileler arası bütünlük yoktur.

Kabilelerin yapılarını incelediğimizde her bir kabilenin farklı geleneklere, farklı ad ve dile sahip olduğunu görüyoruz. Bu noktadan bakıldığında kıtada yaklaşık 250 kadar değişik dil konuşulduğunu söylemek mümkün. Merkezi bir yönetim, merkezi bir ekonominin bulunmadığı bir topluluk yapısına sahip olan Aborijinlerin daha kolay avlanmak ve yaşamlarını sürdürebilmek amaçlı çok sayıda kabileye ayrılmış olabildiklerine dair varsayımlar vardır. Yıl içerisinde nadiren inanç ya da ortak yiyecek toplama amaçlı bir araya gelen Aborijinler arasında bir bütünlük söz konusu olmamıştır. Aborijin kabileleri de kendi içlerinde ayrışmalara sahiptir. Tüm bu yapılanmaya bağlı olarak konuşulan diller için “Aborijin Dili” yerine “Aborijin Dil Grubu” tanımlaması kullanmak daha doğrudur.

Aborijinlere göre her kabilenin Ngura (Dünya’yı yaratan ruhsal ata) tarafından kendilerine verilen bir ülkeleri vardır. Aborijinler kendilerine verilen bu özel toprağa büyük bağlılık göstermişlerdir. Coğrafi sınırları akarsu ve dağlarla belirlenen bu topraklarda 20-50 kişilik aile grupları yaşamıştır. Farklı bir kabilenin topraklarına geçmek için kutsal yerlere gitmemek şartı ile izin alınmaktadır.

Toprak Aborijinler için çok önemlidir çünkü sahip oldukları topraklar atalarının ruhlarını barındırmaktadır. Dağlar, tepeler vadiler kimseye ait değildir, klana aittir, toprağa özel şarkılar söylenmekte, dans edilmekte, öyküler anlatılmaktadır. Aborijinler toprağı böylesine kutsallaştırırken beyazların toprağı işletme arzusu onların gözünde bir saygısızlıktır. Toprak beyazların bir parçası değildir. Beyazlar Aborjinlerin yaşam biçiminde olmayan bir sistem, devleti kurmuştur. Toprak, beyaz adamın kazanç amacının sadece bir parçasıdır.

Aborijinlerde ihtiyaç duydukları şeyleri kendi aralarında değiş tokuş etme davranışı görülür. Kaynakları paylaşmaktan ortaya çıkan ipek yoluna benzer bir alışveriş yolu bulunmaktadır. Bu alışveriş yolu sayesinde kabilelerin kültürleri de birbirlerine aktarılmıştır.

Kabilelerin ihtiyaç duydukları nesnelerden bahsedersek, balta için kullanılan kayalıklar, demir cevheri, hayvan derileri vb. şeyleri örnek verebiliriz. Değiş tokuş belli yerlerde yapılmaktadır, Victoria Eyaleti’ndeki Terang yerleşim alanı bunlardan birisidir. Aborijinlerin kabile dışından alışveriş yaptıkları kişiler, Endonezyalı Balıkçılar ve Yeni Gineliler olmuştur. Buna örnek verirsek; Endonezyalı Balıkçılar onlara bıçak balta vb. nesneler verip karşılığında deri vb şeyler almıştır. Aborijinlerde değiş tokuşun yani sıra hediye kültürü de yaygındır. Öyle ki kabile içerisinde güzel bir el sanatı örneği zarif bir hediye olabilmektedir.

 

“Hiçbir şey gizemli, akıl almaz veya anlaşılmaz değil. Yalnızca anadan kıza, babadan oğula katı yasalar yoluyla geçmiş. Kabilenin gizli su kaynaklarını başkasına söylemek kabileye ihanet etmek demekti. Cezası ölümdü…”

                                                                                                    (Aborijinler – Taşdan Yılmaz)

 

 

İşte su Aborijinler için bu denli önemlidir. Su, toprağı da hediye eden ruhsal ataların verdiği en değerli hediyedir. Çok az su ile günlerce idare etmek zorunda kalan halk için suyu israf etmek imkânsızdır. Kıyı bölgelerinde yaşayan Aborijinler için her mevsim su bulmak kolay iken, iç kesimlerde yaşayan halk için su yaşamsal bir hale gelmiştir. Kurak bölgelerde su olduğunu düşündükleri kayaların altı kazılır, burada çıkan çamurlu suda çamurun dibe çökmesi beklenir, sonunda ortaya çıkan su kamışlarla ya da ağaçtan oyularak yapılan taslarla içilir. Bunun haricinde çorak bölgelerde yaşayan Aborijinler için kuyular çok önemlidir, öyle ki buradan su çıkaran kabile üyeleri daha sonra kuyunun üzerini çalılarla ya da taşlarla kapatmakta ve kuyuyu gizlemektedir. Yine bu durumdan da suyun önemini anlayabiliyoruz.

Buraya kadar çok genel olarak Aborijinleri tanıdık, şimdi biraz da onların inançları, geleneklerinden bahsedelim.

Aborjin inancını incelediğimizde, kendilerine özel bir inanç sistemine sahip olduklarını görüyoruz. Bu sistemin yapı taşları Dreamtime (Düş Zamanı) ve mitolojik kahramanlardır.

Dreamtime; Dünyanın yaratılışını, bugünü ve geleceği açıklayan bir zamanı ifade eder. Mitolojik Altın Çağ olarak görülen bu zaman dilimi ruhların geldiği ve tekrar oraya döneceği bir yerdir. Dreamtime toprağın ruhudur. “Dreamtime” kelimesi İngilizce olup ilk kez 1896 yılında Antrepolog Baldwin Spencer tarafından kullanılmıştır. Aborjin dillerinde bu kavramın karşılığı, “Alcheringa”, “Tjukurrpa” ya da “Altyerre olabilmektedir.

Aborijinlerin bu dönem içerisinde dünyayı yaratan ve hâlâ yaşayan ruhsal ataları bulunmaktadır. Bu ruhsal atalar hakkında öyküler, şiirler okumak, müzik yapmak ibadetin bir parçasıdır. Dağ, ağaç, taş gibi her şekle girebilen bu ruhsal atalar, akarsu, insanlar, tüm doğaya bugünkü şeklini vermiş, sonradan onlardan biri haline gelip Aborijinlerle yaşamaya devam etmişlerdir.  Gökyüzü, yıldızlar, ay hepsi Dreamtime’ın izleri olup Aborijinler için kutsaldır. Her kabilenin atalarının izlerinin saklı olduğuna inandığı bir kutsal alanı bulunmaktadır. Bu bir tepe, bir kaya olabilmektedir, yukarıda da belirttiğimiz gibi farklı bir kabile üyesinin buraya girmesi kesinlikle yasaktır. Ruhsal atalar ile totemler sayesinde iletişim kurulabilmektedir. Aborijin inancına göre her insan içerisinde bir ruh taşımaktadır. Kimi kabile inançlarına bu göre bu ruh inancı üçlü bir sistemdir. Öyle ki, ilk ruh Aborjin ölünce ruhlar dünyasına dönmektedir. İkinci ruh, kutsal yerlere gizlenen ve kadın rahmi yoluyla dünyaya dönen ruhtur. Üçüncü ruh ise, dünyada bütün kötülüklere yol açan ruhtur.

Burada bahsi geçen ikinci ruh, ruhsal atalar tarafından bırakıldığına inanılan, özel yerlerde olan ruhlardır. Dünyaya dönmek için fırsat kollayan bu ruhlar çocuk ruhlar olarak dünyaya tekrar gelmektedir. Vücudunu kullandığı Aborijin ölünce dinsel ayin ile tekrar ait olduğu yere gönderilmelidir çünkü eğer gitmezse dünyaya kötülük yapacaktır.

Aborijinler için bu dünya ve öteki dünya inancı bulunmaktadır. Ölüm bir son değil, farklı bir dünyaya geçiştir. Ölen insanın vücudundan çıkan ruh ait olduğu yere geri dönmektedir. Kimi kabilelerde ölüler ruhsal atalarının yanına gitmesi için nehre bırakılırken kimilerinde ağaca bağlanmaktadır. Avustralya’nın kuzey bölgelerinde yaygın olan mumyalama ve kurutma ilgi çekici yöntemlerdir. Yağlanan ceset ateş yardımıyla kurutulmakta, kafatası su içme tası olarak kullanılmaktadır. Fakat bu uygulama geçici nitelikte olup sonrasında cesetler ağaç kovuğuna konmakta, yakılmakta ya da gömülmektedir.

sssq
Aborijinlerin kendilerine has bir toplum yapısı ve tabuları vardır.

Aborijinlerin ruhsal ataları ile totemler sayesinde iletişim kurduğundan bahsetmiştik. Bunu çok kısa açalım; inançlar Aborijinlerin hayatının tüm zaman dilimini kapsamaktadır. Ruhsal atalara ulaşmak için her kabilenin kendine özel bir totemi bulunmaktadır. Bu bir hayvan, bir bitki ya da bir nesne olabilmektedir. Bu varlıklar atalarla iletişime geçebilmektedir.

Aborijinlerde biraz ilginç bir tabu olarak konuşma yasağı bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse, bir erkeğin kaynanası ile konuşması, eşi ölen bir kadının hemen konuşması yasaktır. Bundan daha ilginci evlenen bir kızın erkek kardeşi ile konuşmamasıdır. Özellikle de totemden asla söz edilmemektedir.

Buradan anlayacağımız üzere Aborijinlerin kendilerine has bir toplum yapısı ve tabuları vardır. Genel olarak bu tabular kabilelere göre değişkenlik gösterse de saygı bu tabuları aşmamak kabileye duyulan saygıyı ifade etmektedir. Bu tabular sadece kişiler arası ilişkilerde değil avlanma gibi konularda da geçerli olmaktadır. Örnek verirsek; su kenarlarındaki bitkilerin ve bazı hayvanların yenmemesini örnek gösterebiliriz. Bazı kabilelerde ise ölen bir yakınlarının yasını tutarak günlerce yemek yememe gibi kurallar bulunmaktadır. Bu kural ve tabular kaybolmasın diye kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.

Aborijinlerde evlilik kavramı bulunmaktadır fakat burada kadınlara söz hakkı tanınmamaktadır. Kızların evlenecekleri erkekler daha küçük yaşlardan itibaren belli olmakta ve bir kız evleneceği erkek için yiyecek toplamaktadır. Genel olarak çok eşli bir evlilik sisteminin olduğu Aborijinlerde evlilik için özel bir tören bulunmamaktadır. Burada dikkat çekici bir nokta kızların kendilerinden oldukça yaşlı erkeklerle evlenmeleridir. Bu durumda yaşlı bir Aborijin erkeğinin daha güçlü bir avcı olması vb. nitelikleri etkilidir. Genel olarak evlilik için duyguların rolü söz konusu olmasa da seven gençlerin kaçması olayı da görülmüştür. Farklı kabilelerden kız kaçırma gibi durumlar sebebiyle kabileler arasında düşmanlığın ortaya çıkması muhtemeldir.

Aborijinler için çıplaklık oldukça doğaldır. Benzer şekilde cinsellik ve doğum da oldukça olağan bulunmakta, toplum için bir tabu oluşturmamaktadır. Daha önce de bahsettiğimiz, çocuk ruhların tekrar dünyaya döndüğü inancına sahip olan Aborijinler için hamilelik sadece cinsel ilişki kaynaklı değildir, hamileliğin ruhsal boyutu da bulunmaktadır. Aborijinlerde kız ve erkek çocuk ayırımı olmasa da avcılık, güç bakımından erkek çocuklara önem verilmektedir.

Küçük yaştan itibaren dinsel ayinlere katılan, Dreamtime için öyküler dinleyen çocuklar belli bir yaşa gelince kabileye bir katkı sağlamak durumundadır. Özellikle erkek çocukların ergenlikten yetişkinliğe geçmesi için kendini ispat etmesi gerekmektedir. Güçlerini ölçmeye yönelik bazı sınavlardan geçmek durumunda bırakılan çocuklar için özel törenler yapılmaktadır. “Dhapi” adı verilen bu tören ve sınav kapsamında, diş sökme, sünnet etme gibi acıya dayanıklılığın ölçüldüğü denemeler yapılmaktadır. Bu törene katılım yaşı ise 10-16 yaş arasını kapsamaktadır. Bu sınava haftalarca hazırlanan çocuklar için “Buhl” adı verilen özel alanlar hazırlanmaktadır. Bu törenler kabilelerin en yaşlılarının kontrolünde gerçekleştirilmekte ve çocukların vücutları kabileye ait desenlerle süslenmektedir.

Aborijinlerin vücutlarını boyamalarından da kaynaklı resim sanatına yatkınlıkları bulunmaktadır. Gerek bir ağaç kovuğu, gerek bir kaya onların sanatını icra ettikleri bir nesne olmaktadır. Resimlerinin konusunu, insanlar, doğa, hayvanlar, insan ve hayvan karışımı mitolojik figürler oluşturmaktadır. Yine oyma sanatı da Aborijinlerde oldukça gelişmiştir, öyle ki hayvan insan figürlerini kayaları oyarak ortaya çıkarmışlardır.

Dans ve müzik Aborijin kültürünün vazgeçilmez bir unsurudur; öyle ki dinsel törenlerde, kabile içi özel günlerde müzik ve dans iç içedir. Bilinen en önemli müzik aletleri bambu ya da ağaçtan oyularak hazırlanan bir boru, “Didgeridoo’dur. İnanca göre bu alet kötü ruhlardan birinin cinsel organından yapılmıştır bu nedenle kadınların çalması yasaktır ayrıca oldukça zor çalınan bir alet olduğundan özel bir kabiliyet gerektirmektedir.

fwww
Kendi içerisinde komünal bir düzende yaşayan Aborijinlerin kaderi beyaz adamın Avrupa’dan Avusturalya’ya gelmesiyle birden değişmiştir.

Buraya kadar kısaca Aborijin kültüründen kısaca söz ettik, şimdi kısaca “Beyaz Adam”ın kıtaya ayak basmasıyla onların değişen hayatlarından bahsedelim.

Kendi içerisinde komünal bir düzende yaşayan Aborijinlerin kaderi beyaz adamın Avrupa’dan Avusturalya’ya gelmesiyle birden değişmiştir. O döneme kadar birçok sömürücü normdan uzak kalan halk beyaz adam tarafından ilkel bulunmuş, aşağılanmış hatta sömürülmüştür. Öyle ki konuşulan dillerden çok azı günümüze ulaşmıştır, Aborijin kültürü modern toplum olarak tabir edilen sistem içerisinde eritilmiş, bu halkın mensupları ikinci sınıf vatandaş olarak hayatlarına devam etmişlerdir. 1970’lerden sonra kırılabilen “Beyaz Avusturalya Politikası” sayesinde Aborijinler hakkında önemli adımlar atılarak araştırmalar yapılmış, Aborijin Öğrenme Kurumu kurulmuş olsa da bunun öncesindeki ikinci sınıf muamele bir kültürün izlerini büyük ölçüde silmiştir. 1788 yılından 1967 yılına kadar süren uzun bir zaman diliminde vatandaş olarak görülmeyen, beyazlarla eşit sağlık hizmetine, barınma hakkına sahip olamayan Aborijinler, beyazlardan harici belli bölgelerde yaşamak zorunda bırakılmış, kötü barınma ve beslenme olanakları sonucunda sağlık sorunlarıyla da mücadele etmiştir. İlkel olarak hor görülen halkın eğitimine olan ilgisizlik sonucunda eğitimsiz, işsizlikle mücadele eden bir halk karşımıza çıkmaktadır, suça eğilimin fazlalığı da cabasıdır.

Aborijinlerin kültürlerini, inançlarını, toplumsal ve sosyal hayatlarını kısaca ele almış olduk. Avustralya kıtasının sömürgeci medeniyetler tarafından ele geçirilmesinden önce ilkel ama mutlu şekilde yaşayan bir toplumun modernizm karşısında yok olmaya yüz tutması insanlık tarihinde aşina olduğumuz bir durum olsa da oldukça trajiktir.

Yazıma son verirken, bu yazıyı hazırlamama vesile olan ve oldukça faydalandığım Taşdan Yılmaz’ın “Aborijinler” isimli kitabını mutlaka okumanızı öneririm. Bu yazıda ele aldığımız bilgiler ve daha fazlasını bulabileceğiniz bu kitabın Aborijinleri daha da yakından tanıma imkânı sunacağını garanti edebilirim.

 

Kaynakça:

YILMAZ, Taşdan. “Aborijinler: Düş Zaman İnsanları.” İstanbul : Aylak Kitap, 2014.

MORGAN, Marlo. “Bir Çift Yürek.” çev. Eren Cendey.İstanbul: Klan Yayınları, 2013.

http://www.ifdergisi.sakarya.edu.tr/index.php/ifdergisi/article/viewFile/21/20

http://tr.wikipedia.org/wiki/Avustralya_Aborjinleri

http://www.aborijinler.com/

 

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Aborijinlerde kadınların evlilik hakkında söz sahibi olmaması garip geldi bana. Çünkü en ilkel toplumlar genellikle eşitlikçi bir yapıdadır, bir ölçüde kadınlara da söz hakkı tanınmaktadır, hatta bazıları anaerkil toplumlardır. Fakat Aborijinlerde durum farklıymış.

    Avustralya yerlilerinin yazgısı bir ölçüde Kuzey Amerika yerlilerinin yazgısına benzer. Beyaz adamın gelişiyle toprakları ellerinden alındı, kültürleri neredeyse yok edildi, soykırıma uğradılar, sayıları çok azaldı, çocukları ellerinden alınıp asimile edildi ve dışlandılar.

    20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu yazıda da belirtilen bazı olumlu değişiklikler oldu. 1999’da Avustralya Anayasasına bu ülkenin ilk sahibinin Avustralya yerlileri olduğu yazıldı. 2008’de Avustralya Başbakanının Aborijinlerden özür dileyen konuşması oldukça duygusal bir andı. Bütün ülkede canlı yayımlandı, meydanlara kurulan dev ekranlardan büyük kalabalıklar izlendi. Konuşma, orada bulunan Aborijinler tarafından sürekli ayakta alkışlanarak kesintiye uğradı. Yine de alınması gereken çok yol var. Şu an Aborijinler arasında işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik ve suç oranı çok fazla.

    Genellikle ilkel toplum denilse de aslında ilkel toplumların da çok zengin birer kültürleri vardır. Bu güzel yazıya ve sonunda önerdiğiniz kitaba olarak ben de bir kitap önermek istiyorum. David Unaipon’un(kendisi de bir Aborijindir) Epsilon Yayınları’ndan çıkan Aborijin Efsaneleri adlı kitabı, Aborijinlerin kültürleri ve efsanelerini(özellikle de yaratılış öykülerini) ayrıntılarıyla anlatmaktadır.

Sinem Doğan

İstanbul Üniversitesi Bilgi Belge Yönetimi&Sosyoloji bölümlerinden mezun olduktan sonra İşletme Yönetimi/Yönetim ve Organizasyon alanında yüksek lisans yapmıştır. Şuan da reklam sektöründe çalışmaktadır.