“Bilim, bilgi ve cehaletin sınırında ilerler. Biz bilmediklerimizi itiraf etmekten korkmuyoruz; bunda utanılacak bir şey yok. Utanılacak tek şey, tüm cevapları biliyormuş gibi davranmamızdır.”
Neil deGrasse Tyson, Kozmos Belgeseli’nden
Sonunda televizyon izlemek için bir nedenimiz var. 1980’lerin Carl Sagan tarafından sunulan unutulmaz belgeseli Kozmos (orijinal adıyla Cosmos) tekrar ekranlarda. Bu sefer Carl Sagan’ın koltuğunu günümüzün popüler bilim simgelerinden birisi olan Neil deGrasse Tyson almış. Sagan gibi Tyson da bir astrofizikçi. Tyson henüz bir lise öğrencisiyken Sagan ile tanışma şansına erişmiş ve Sagan’ın ilham verdiği milyonlarca genç gibi o da bir bilim insanı olmaya karar vermiş.
Tyson’lı Kozmos, yani diğer adıyla “Bir uzay-zaman macerası”, Sagan’ın sunduğu “Kişisel bir seyahat” gibi 13 bölümden oluşuyor. Halâ yayında olan yeni Kozmos’un şu ana kadar 7 bölümü gosterildi bile. Hedef kitle ise öncelikli olarak bilime ilgi duyan ama bu konuda fazla birikimi olmayan vatandaşlar. Lise başlangıç seviyesindeki fizik bilgisi halâ taze olan herkesin Kozmos’da anlatılan konuları kolayca takip edebileceğini düşünüyorum. Diğer taraftan, doğa bilimlerinde yüksek lisans yapmış kişilerin bile bu yapımdan öğreneceği birçok şey var. Çünkü anlatılan konular oldukça çeşitli.
Biçim açısından yeni ve eski Kozmos belgeselleri de birbirini andırıyor. İşlenen konular evrenin oluşumu, evrendeki yerimiz, bilim tarihi, dünyada hayatın başlangıcı ve evrim gibi bizi hem kâinatın geri kalanına, hem de şu anki yaşamımıza bağlayan konular. Zaten kelime anlamı olarak kozmos düzene sahip karmaşık bir sistem demek, tıpkı evrenimiz gibi. Bir başka deyişle, kozmoz kaosun, yani sonsuz karmaşanın zıt anlamlısı. Dolayısıyla, işlenen konular da bu dev düzenin şu ana kadar keşfedip anlayabildiğimiz yanlarını anlatıyor. Tabii iki belgesel arasında varolan 30 küsür yıllık süreç boyunca edindiğimiz bilimsel birikim bu konulardaki bilgilerimizin ve teorilerimizin bir kısmını güncelledi, bir kısmını da değiştirdi. Dolayısıyla, evrenimiz ve dünyamız hakkındaki en güncel bulgu ve teorileri koltuğunuzda oturarak öğrenmek istiyorsanız, 2014 model “Kozmos: Bir uzay-zaman macerası” sizin için biçilmiş kaftan.
Her bölümde sunucumuz Tyson, “hayal gemisi” olarak tabir ettiği, her türlü koşula dayanıklı, uzayda ve zamanda seyahat edebilen, atomların içinden kara deliklere kadar her yere girip çıkabilen farazi bir gemiyle bizi evrende seyahata çıkarıyor. Bu gemi sayesinde evrenin düş gücümüzün bile ötesine geçebilen noktalarına şu anki kuramsal bilgilerimiz elverdiğince seyahat edebiliyoruz. Kulağa gerçekdışı ve masal tadında gelse de, kuramsal fizikçilerin ve diğer biliminsanlarının aslında meslek hayatları boyunca yaptıkları tam da bu. Somut gözlemlerle elde edilen bilgiler ışığında kuramlar oluşturarak evrenimizin bu bilinmeyen noktalarına zihinlerinde seyahat etmek. Zamanla elde edilecek yeni somut bilgilerle de bu kuramlar ya onaylanıp kanun olacak, ya yeni sonuçlara göre güncellenip daha yeni gözlemler sonucu onaylanması beklenecek, ya da geçersizliği farkedilip kullanımdan çıkacak.
Hayal gemisinden başka Kozmos’da sıkça karşımıza çıkan animasyonlar da var. Bilim tarihini, özellikle de geçmişte yaşamış bilim insanlarının hayatlarını ve çektikleri sıkıntıları anlatan bu animasyonlar bize bugünlere aslında sayısız bilim insanının fedâkarlıkları sonucu ulaştığımızı bir kez daha hatırlatıyor. Sadece engizisyon gibi insanlık ve bilim tarihinde kara bir sayfa olan uzun soluklu ve uluslarötesi olguları değil, biliminsanları arasındaki rekabetler ve anlaşmazlıklar gibi kişisel çaptaki sorunları da görmüş oluyoruz.
Bilimsel gerçekleri anlatan bir belgeselden beklendiği gibi, Kozmos geçersizliği su götürmeyen sahte teorileri veya açıklamaları da çekinmeden eleştiriyor, ama hakaret veya rencide etmeden. Çoğu zaman Tyson’ın tek bir dolaylı cümlesi de yetiyor bunun için. Çünkü sunulan kanıtlar ve binlerce yıllık bilimsel birikimle yoğurulmuş teoriler o kadar sağlam ki, bunlara alternatif olarak sunulan herhangi bir şeyin zaten akla ve mantığa karşı bir şaka olduğunu herhangi bir insan tarafsızlığını koruduğu sürece kolayca farkedebilir. Kısacası, kıssadan hisse çıkarmak seyirciye düşüyor ve parmağa değil de gösterdiği yere bakıldığı sürece bunu yerine getirmek oldukça kolay. İnsanların zihinlerini kendi dogmalarıyla acımasızca bulandıran cemiyetlere pabuç bırakmayıp, onların nüfuzlarından çekinmedikleri için yapımcıları ayrıca takdir ediyorum.
Buraya kadar belgeselin altyapısından ve niteliklerinden bahsettim. Biraz da, şu ana kadar izlediğim bölümlerden ilgimi çeken kısımları anlatmak istiyorum.
- İlk bölümde bahsedilen en önemli konulardan birisi uydumuz ayın oluşumuydu. Kısa bir süre önce de Açık Bilim’de bu konu hakkında bir yazı yazılmıştı. Bundan başka büyük patlamadan bu yana geçen bütün zamanın bir kozmik takvim üzerine oturtulup, neyin ne zaman meydana geldiğinin anlatılması bizim evrende ne kadar küçük bir yere sahip olduğumuzu bir kez daha gösteriyor.
- İkinci bölümde hayatın başlangıcı ve evrim sonucu bugünkü haline ulaşması anlatılıyor. Doğal ve yapay seçilim, genlerdeki dönüşümler gibi konulardan başka, diğer gezegenlerde varolabilecek hayatlar üzerine yapılan varsayımlar da oldukça ilgi çekici.
- Üçüncü bölümde ise birçok konu işleniyor. Newton’un kanunlarını formüle etme süreci ve Hooke ile olan acımasız rekabeti bilim tarihi meraklıları için büyük ihtimalle yeni bir hikayedir diye düşünüyorum. Bundan başka, saygın İngiliz bilim kurumu The Royal Society’nin de yeri geldiğinde paraya endeksli çalıştığı ve kişisel hırslara alet olabildiği dürüstçe anlatılıyor. Bir de kuyrukluyıldızlar konusu bilimin neyi ne kadar önceden tahmin edebileceğini göstermek adına detaylıca işleniyor. Buna paralel olarak, astroloji gibi sahte bilimlere ve astrologlar gibi geleceği gördüğünü iddia eden sahte bilim insanlarına acımasız bir selam çakılıyor (bu konudaki son yazımız da cilâ olsun).
- Dördüncü bölümde ise evrensel çekim kanunu, ışık hızında seyahat, kara delikler gibi sayısız kitaba malzeme olmuş popüler konular derli bir biçimde özetleniyor. Özel görelilik teorisinin Einstein’a ait olması bir yana, bu teorinin oluşturulabilmesini mümkün kılan altyapının Newton, Herschel, Faraday ve Maxwell gibi bir çok biliminsanının ortak eseri olduğu anlatılıyor.
- Beşinci bölüm ise ışığın fiziksel özellikleri sayesinde teleskoplarla evreni nasıl anladığımıza dair kapsamlı bir özet sunuyor. Bundan başka, bilimin ancak sorgulayarak ilerlediğini, doktrinlerin insanlığı geriye götürmekten başka bir işe yaramayacağını eski Çin ve Arap âlimlerinden örnekler sunarak gösteriyor.
Daha fazla detayla belgeselin heyecanını kaçırmamak adına burada yazıma bir son verip, sizi bu özenle hazırlanmış yapımı izlemeye bir kez daha davet ediyorum. Uzman olsun olmasın, herkesin Kozmos’dan öğreneceği bir şeyler olduğuna eminim.
Kaynaklar
Kapak resmi: http://en.wikipedia.org/wiki/File:Cosmos_spacetime_odyssey_titlecard.jpg
Öncelikle gerçekten ilham verdiğiniz için müteşekkirim. Bende 17 yaşına girecek olan bilim meraklısı bir gencim ve hayatıma bilimi entegre edip yaşamak istiyorum aslında bilim insanı daha doğrusu astrofizikçi olmak istiyorum desem yalan söylemiş olmam. Ben bu kozmos belgeselini duymuştum ama sizin yazınızı okuyunca farkına vardım ve inşallah izlemeye çalışacağım. Çok teşekkürler başarılarınızın devamını dilerim.SAYGILARIMLA…