“Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorarlardı bana. Bir ara “polis” dediğimi hatırlıyorum. Sonra” doktor olmak istiyorum” dedim uzun süre. Lise yılları boyunca fen derslerine olan ilgim beni bilime yönlendirdi. Üniversite tercihi yapacağım sıralarda da “geleceğin mesleği” diye geçen moleküler biyoloji çok popülerdi. Girdim ben de o bölüme hayırlısıyla. Girmemle çıkmam bir oldu. Hızımı alamadım. Bir de mastır yaptım. Akademik hayat hoşuma gitmişti. Aynı yolda devam etmek istedim. Almanya’da bir üniversite kampüsüne benzettiğim Göttingen şehrindeki Max Planck Enstitüsü’nde, Dr. Chowdhury’nin grubunda doktoraya başladım. Öğrenmenin mekanizmaları üzerine yazdığım tezi teslim etmem 4 yılımı aldı. Hiç bitmeyecekmiş gibi geldi bu süreç çoğu zaman. Çok mutlu ve memnun olduğum günlerim olduğu gibi umutsuzluğa kapılıp bırakmayı düşündüğüm zamanlarım da oldu. Pes etmedim, devam ettim. Tez savunmamı yaptım ve nihayet PhD derecemi 1 ay kadar önce almaya hak kazandım. Bu süreçte elde ettiğim deneyimleri iki ayrı yazıyla sizinle paylaşmak istiyorum. Eğer siz de doktora yapmayı düşünüyorsanız burada yazılanlar size yol gösterici olabilir. Şunu da belirtmeliyim ki, ben bir moleküler biyoloji laboratuvarında doktora yaptığım için bu alandaki doktora sürecine aşinayım. Diğer bölümlerdeki arkadaşların deneyimleri daha farklı olabilir.

Doktora neden yapılır?

Bence bu soruya cevap vermenin en iyi yolu “doktora neden yapılmaz?” sorusuna yanıt aramaktan geçiyor. Neden doktora yapılmayacağına dair aklıma gelen birkaç sebebi sıralayayım: Lisanstan veya yüksek lisanstan mezun olduktan sonra hayata atılmaya kendinizi hazır hissetmiyorsanız ve hayatı bir süre daha ertelemek istiyorsanız zaman geçirmek amacıyla doktora yapılmaz. Bunun için, eğer imkanınız varsa, dünya turuna çıkmanızı tavsiye edebilirim. En azından daha zevkli…  Askerliği tecil ettirmek için doktora yapılmaz. Zaten paralı askerlik gibi uygulamalara denk gelmediyseniz askerlikten yırtmak pek kolay değildir. Yapıp kurtulmak ise birçoklarının tercihidir. Akademik kariyer yapma veya piyasaya açılıp bir işte çalışma seçenekleri arasında gidip geliyorsanız, karar vermek için doktora yapılmaz. Aksini uygulamak evlenip evlenmemeye karar vermek için evlenmeye benzer. İki seçenek de kararlılık gerektirir ve birini tercih etmek diğerinden vazgeçmek anlamına gelir. Ekonomik kriz yaşanıyordur. İş bulamıyorsunuzdur. Boş durmamak için doktora yapılmaz. Doktora belli bir amaca yönelik yapılır. İşsiz kalınca yapılacak şey değildir. Annenizin misafirlikte “benim oğlum/kızım da doktoralı” diye hava atabilmesi için doktora yapılmaz. En doğrusu toplumun genel “başarı” kriterlerinden bağımsız bir şekilde ne yapmak istediğinize karar vermek ve o yönde ilerlemektir. Para kazanmak için doktora yapılmaz. Çalıştığınız projenin bütçesinden veya eğitmen kadrosuna dahil edilerek üniversiteden bir miktar maddi destek almak mümkün. Fakat doktora sırasında alınan maaşın/bursun tatmin edici düzeyde olacağını sanmayın. Hatta hiç gelir olmadan doktora yapılması da az rastlanan bir durum değil maalesef. Doktora sonrası daha iyi iş bulmak için doktora yapılmaz. İşverenlerin bakış açısından doktoralılar aşırı kalifiyeli kabul edilirler ve pek tercih edilmezler. Bunun birkaç sebebi var. Öncelikle doktora eğitimi akademisyen olmaya yönelik verilen bir eğitimdir. Doktora öğrencileri piyasada büyük önemi olan pazarlama, halkla ilişkiler, girişimcilik gibi kavramlara uzak yetiştirilirler. Bunun yanısıra doktoralı bir çalışan, işverene daha pahalıya patlar. Üniversiteden yeni mezun bir genci tatmin edecek maaş, haklı olarak doktoralıya yetmez. Ayrıca şirketlerde çalışanlara verilen işler, başarılabilmesi için doktora derecesi gerektiren “roket bilimi” veya “atla deve” diye tabir ettiğimiz türden işler olmayabilir. (Araştırma-geliştirme yapan firmalar özellikle doktoralı insan alabilir. Fakat Türkiye’de böyle firmaların sayısı oldukça az. Yurtdışında özellikle doktoralı insanları tercih eden ve onlara yüksek maaşlar veren firmalar çok daha yoğun) Doğal olarak, daha ucuz işgücü olarak görülen ve aynı işi yapabilecek kabiliyette derecesiz bir çalışan, doktoralıya tercih edilecektir. Kısacası çok eğitimli olmak her zaman avantajlı olmayabilir. Son olarak bilimi seviyor olmak da doktora yapmak için yeterli sebep değildir. Bilimi sevmek ayrı şey, bilim yapacak kadar sabırlı, istekli ve kararlı olmak ayrı şey. Açık Bilim gibi popüler bilim dergilerindeki makalelerin her satırını merakla okuyor olabilirsiniz. Belgeselleri soluksuz izliyor olabilirsiniz. Fakat şunu unutmamalısınız: Size sunulanlar yıllar süren çalışmalarla elde edilmiş sonuçların acımasızca filtrelenmiş hali… Perde arkasına dair hemen hemen hiçbir şey anlatılmıyor. Halbuki o sonuçları elde etmek için kim bilir kaç yıl uğraşılmıştır, ne kaynaklar tüketilmiştir, ne gözyaşları dökülmüştür, ne moral bozuklukları yaşanmıştır, ne mücadeleler verilmiştir. Dışarıdan bu zorlukları görmek pek mümkün değil doğal olarak. Fakat işin içindeyken kendinizi kurtlar vadisinde hissettiğiniz zamanlar çok oluyor. Eğer “ben bilime, bilmeye o kadar meraklıyım ki, sadece dışarıdan takip etmek beni tatmin etmiyor. Bilimi bizzat yapan insanlardan olmak istiyorum. Her türlü zorluğa katlanmaya varım.” diyebiliyorsanız, bilim dünyası tam size göre. Öyleyse akademik hayata doğru atılan ilk adımlardan biri olan doktora süreci sizi bekliyor.

Doktora pozisyonuna nasıl başvurulur?

İki seçenek var. Birincisi, üniversitelerde veya araştırma enstitülerindeki hocalara özgeçmiş ve niyet mektubunuzu e-postayla göndererek başvurmak. Eğer hocanın açık bir pozisyonu varsa ve sizi grubuna dahil etmek isterse ya hemen gerekli işlemlere başlar, ya da sizi ilgili yerlere yönlendirir. Bir diğer yol ise doktora programlarına başvurmaktır. Başvuru için doktora programı koordinatörüne yabancı dil yeterlilik testi sonucu, ABD’ye yapılacak başvurular için “Graduate Record Examination” (GRE), Türkiye için Akademik Personel ve Lisansüstü Giriş Sınavı (ALES), niyet mektubu, özgeçmiş, lisans notlarının dökümü ve 2-3 adet referans mektubu göndermeniz gerekir. Burslu/maaşlı çalışabileceğiniz iyi bir laboratuvara başvuru sırasında rakiplerinizin önüne geçebilmek için özellikle yapmanızı tavsiye edebileceğim şey diğerlerinden farklı olduğunuzu göstermeye çalışmaktır. Örneğin yurtdışında bir laboratuvarda staj yapmışsınızdır veya öğrenci değişim programıyla yurtdışındaki bir üniversitede birkaç dönem geçirmişsinizdir. Bu sayede kendi üniversitenizin dışında bir hocadan referans mektubu elde etmişsinizdir. Lisans sırasında herkesin yaptığı bitirme projesi dışında bir projede yer almışsınızdır. Hatta doktoraya başvurmadan önce bir yayınınız bile vardır. GRE sınavının sözel kısmında herkes tökezlerken siz ortalamanın üstünde bir not almışsınızdır. Lisans notunuz ortalamanın üstündedir. Doktora için bir yerlerden burs bulmuşsunuzdur. Niyet mektubuna sizi diğerlerinden üstün kılacak bir hayat tecrübesinden bahsediyorsunuzdur (21 filmini izlemenizi tavsiye ederim). Bu tür şeyler sizi diğerlerinden farklı kılacak ve rekabette öne geçirecektir. Kısacası bir şekilde farklılık yaratmaya çalışın. Sıradansanız işiniz daha zordur.

Hangi konuda doktora yapmalıyım?

Gayet tabi çalışmaktan zevk alacağınız bir konu üzerinde çalışmalısınız. Doktora uzun bir süreç ve zaman zaman da sıkıcı olabildiği için motivasyonunuzu her an yüksek tutmak kolay olmuyor. Heyecan duyduğunuz bir konuda çalışmanız bu açıdan size yardımcı olacaktır. Fakat birçok kez gözlemlediğim bir sorun var. Doktora pozisyonuna başvuru yapan bazı arkadaşlarım kesinlikle belli bir konuda çalışmak istiyorlardı. Hep o konuyu çalışan yerlere başvurdular. Bu durum her ne kadar arkadaşların o konuya karşı tutkulu olduklarını gösterse de kabul alma şanslarını düşürdü ve başvuru aşamasında çok zaman kaybettiler. Çünkü kendi elleriyle seçeneklerini kısıtlamışlardı. Biraz daha esnek olmak gerektiğini düşünüyorum. Ne çalışmak istediğinizi kesin olarak bilmektense ne çalışmak istemediğinizi bilmek doktora başvuruları süresince daha faydalı olabilir.    

Hangi laboratuvara gideceğinize nasıl karar vermelisiniz?

Bir doktora pozisyonuna kabul aldıktan sonra sıra, sizin o doktora pozisyonunu kabul edip etmeyeceğinize gelir. “Kapağı doktoraya bir atayım da gerisine sonra bakarız” mantığıyla ilerlemek yakın gelecekte çok pişman olmanıza neden olabilir. Çünkü doktora öyle bir dönem ki, vezir de eder rezil de. Başarılı, mutlu ve huzurlu bir dönem geçirirseniz akademide kalma konusunda hevesiniz ve kendinize olan güveniniz artar. Huzursuz bir laboratuvar ortamında kötü bir proje ve yönlendirmeyle kendi çapınızda birşeyler yapmaya çalışır ve sonunda kendinizi tatmin edecek sonuçlar elde edemezseniz bir anda bilimden soğuyabilirsiniz, kendinize olan güveniniz kaybolur, hatta psikolojik rahatsızlıklara kadar gidebilen durumlarla karşılaşabilirsiniz. O yüzden ince eleyip sık dokumak gerek.

Hiçbir başarı tesadüfi değil. Her alanda olduğu gibi akademi dünyasında da başarılı olabilmek için belli şartların sağlanması gerekiyor. Bunlar; çok çalışmak, doğru bir yönlendirme, güçlü bir altyapı ve iyi niyet. 4 ayaklı bir sehpanın ayaklarını oluşturur bu faktörler. Başarı ise bu sehpanın üstündedir. Bu ayaklardan biri eksikse diğer üçüne ağırlık vererek ayakta kalınabilir belki. Fakat ikisinin olmadığı durumlarda o sehpa devrilir. Çalışkanlık faktörü doktora öğrencisine bağlı bir durum olduğu için gelecek ayki yazımda inceleyeceğim. Doktora öğrencisinden bağımsız fakat onun başarısını doğrudan etkileyen diğer üç başlığı değerlendirerek hangi laboratuvarın doğru laboratuvar olduğunu anlamaya çalışalım.

Doğru yönlendirme:

Doktora dönemine çıraklık değil belki ama kalfalık dönemi diyebiliriz. Bağımsız olmakla olamama arasında kalmışlıktır bir nevi. Yani kendi kendine sorular sorabilirsin. Bu sorulara cevap bulmanı sağlayacak deneyler önerebilir ve deney düzeneğini tasarlayabilirsin. Sonra deney sonuçlarını yorumlayıp onları yayın haline getirebilirsin. Fakat her aşamada mutlaka tecrübeli birileri tarafından yönlendirmeye ihtiyaç duyarsın. Eğer doğru yönlendirme yoksa yanlış yollara sapma ve sonuçta değerli zamanından olma ihtimali artar. Deney düzeneğinin kurulması sırasındaki hatalar, yapılan deneyin boşa gitmesine neden olabilir. Bu da zaman, kaynak ve enerji israfına yol açar. Deney sonuçları doğru tahmin edilmezse bir sonraki adım yanlış atılır. Tüm bu hataların birikimi öğrencide moral bozukluğu, güven kaybı ve motivasyonda düşüş olarak kendini gösterir. Bir laboratuvarda doğru yönlendirme olup olmadığını anlamanın en iyi yolu o laboratuvarda çalışanlara sormaktır.

Güçlü alt yapı:

Laboratuvar çalışması maliyetli bir iş. Çok sarf malzemesi ve pahalı teknolojilerin kullanımını gerektirebiliyor. Bir doktora öğrencisi için en değerli şey zaman olmalı, para değil. Laboratuvarın bütçesi hakkında kaygılanmak hocanın işi. Öğrenci, kafasını yapacağı deneylere yormalı ve deneyi için gerekli materyallere bir şekilde ulaşma imkanına sahip olmalı. Eğer yapılması elzem deneyler bütçe sıkıntısı nedeniyle yapılamıyorsa kalite düşer ve rekabette geride kalınır. O yüzden doktora yapacağınız laboratuvar, alt yapı ve maddi olanaklar açısından kaliteli bilim yapmaya elverişli olmalı.

İyi niyet:

Doktora öğrencisi elinden geleni yaptıysa, iyi kötü bir takım sonuçlara eriştiyse, sırada onu yayınlamak vardır. Bazı hocalar öyle bir tavır içinde oluyorlar ki, eğer öğrencinin verileri Nature, Science, Cell ve türevleri gibi yüksek etki faktörüne sahip dergilerde yayınlanacak düzeyde değilse, bilim dünyasındaki itibarları zedelenecek bahanesiyle daha düşük düzey bir dergide yayınlamayı reddediyorlar. Fakat doktora tezini makale haline getirip yayınlayabilmek, doktora sonrası başka bir akademik pozisyona başvururken önemli bir referans olur. Yayın olmadığı durumlarda başvuru sahibinin işi zorlaşır. Bir hocanın buna benzer bir huyu olup olmadığını anlamak zor değil. Örneğin, laboratuvarda 10 kişi varsa ve yılda ortalama 1 tane büyük bir dergide yayın yapılması geleneksel bir hal almış gibiyse oradan uzak durmalısınız. Bunun yanısıra laboratuvardan mezun olmuş öğrencilerin çoğunun iyi kötü bir yayını olup olmadığını da kontrol etmenizi tavsiye ederim. Eğer birçoğu yayın yapmamışsa, orada bir sorun olduğu anlamına gelir.

Öğrenci-hoca ilişkisi karşılıklı güven, saygı ve sevgi üzerine kurulmalı. Hoca, öğrencilerine karşı anlayışlı olmalı. Sürekli öğrencinin ensesinde olmamalı. Öğrencinin nefes alabileceği bir ortam yaratmalı. Laboratuvar grubu içinde iletişimin ve paylaşımın sorunsuz şekilde işlemesini sağlayacak önlemleri alabilmeli. Çalışmak için elverişli koşulların sağlanabildiği laboratuvarlarda insanların motivasyonları yüksek olur. Enerjilerini okumaya, araştırmaya, düşünmeye, yazmaya ve deney yapmaya yoğunlaştırabilirler. Bu da başarıyı doğrudan etkiler. Bir laboratuvarın hangi koşullara sahip olduğunu öğrenmenin en iyi yolu o laboratuvarda çalışanlara sormaktır. Dışarıdan çok başarılı görünen bir laboratuvar, içine girince cehennem azabı çektirebilir. O yüzden dikkatli olmak gerekir.

Az önce de söylediğim gibi 4 ayaklı sehpanın 3 ayağı mutlaka sağlam olmalı ayakta kalabilmesi için. Örneğin doğru yönlendirme yoksa öğrenci, çok çalışarak ve laboratuvarın geniş maddi olanaklarından faydalanarak eninde sonunda iyi kötü bir yayın yapabilir. Fakat doğru yönlendirmenin yanında laboratuvarın alt yapısı da kısıtlıysa, öğrenci ne kadar yırtınırsa yırtınsın sonucun hüsran olması yüksek ihtimaldir. Hoca, öğrencileriyle pek iyi geçinebilen biri olmasa dahi, öğrenci, sabrederek, çok çalışarak, güçlü alt yapının tüm olanaklarını sonuna kadar kullanarak ve doğru yolda ilerleyerek zor da olsa bir şekilde başarıyı yakalayabilir. Hoca laboratuvarı iyi yönetemiyor, bir de üstüne doğru yönlendirme için gerekli koşulları sağlayamıyorsa, öğrenci o cendereden kolay kolay kurtulamaz. Bu kombinasyonlar daha da arttırılabilir. Kısacası, katılacağınız çalışma grubunda başarıyı yakalamak için gerekli olduğunu düşündüğüm bu dört faktörden en az üçünün var olduğuna dikkat etmenizi tavsiye ediyorum.

Bu yazıda kısaca kendimi tanıttım. Doktora neden yapılır, neden yapılmaz tartıştıktan sonra doktora pozisyonuna başvurma prosedürlerinden bahsettim. Doktorada çalışılacak konuyu ve doğru laboratuvarı seçmenin püf noktalarını anlattım. Bir sonraki sayıda doktora süresince nasıl çalışılması gerektiğini, tez aşamasını ve doktora sonrası hayat hakkında yazacağım. Tartışmak istediğiniz bir nokta varsa yorumlarınızı bekliyorum.

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Merhaba. Doktorayi yeni almissiniz, hem gecmis olsun hem de tebrikler :) Su notu eklemek istedim: Yaziniz buyuk olcude kisisel deneyimlerinize ve goruslerinize dayandigindan her doktora deneyimini yansitmiyor olabilir. Ben ve esim doktoralarimizi 2009 yilinda ABD’de, farkli universitelerde ve farkli alanlarda aldik (Marketing ve Bioinformatics). Sizin deneyiminizle ortak paydada bulustugumuz noktalar olmasina ragmen bircok konuda ikimizin de deneyimi sizinkinden oldukca farkli. Ozellikle doktoranin uzerinden 4-5 yil gecip de, akademisyen olarak tecrube edindikten sonra gecmise donup doktora yillarina baktigimda soylediklerinizde katilmadigim noktalar cok. O yuzden benim tavsiyem doktora yapmak isteyenlerin yurt ici ve yurt disinda ulasabildikleri kadar cok doktora ogrencisi ve ogretim gorevlisine ulasip farkli gorusler almalari. Bircok kriter ulkeye, disipline, laba ve hatta ogrencinin karakterine ve beklentilerine gore degisecektir. Genelleme yapmak yaniltici olabilir.

  • “Son olarak bilimi seviyor olmak da doktora yapmak için yeterli sebep değildir. Bilimi sevmek ayrı şey, bilim yapacak kadar sabırlı, istekli ve kararlı olmak ayrı şey.”

    Bu ifadeye kesinlikle katılmıyorum. Bilim sevmek, merak etmek, bu merakı gidermek için araştırmak için de doktora yapılabilir. Bilimsel yayınları takip etmek, severek okumak başka, bizzat araştıran kişi olmak istemek başka şeyler. Bilimi sevmenin gerekli motivasyonu yaratabileceğini düşünüyorum.

    Ayrıca bir önceki yorumda bahsedildiği gibi: Ülkeye, zamana, branşa vb. tüm parametrelere bağlı olarak durumsallığın mevcut olduğu bir saha. Sosyal bilim doktorası başka, doğa bilimi doktorası başka, sanat doktorası başka. ABD’de yapmak başka, Türkiye’de yapmak başka.

    Sözgelimi herkes doktorasını lisans, ardından yüksek, ardından doktora gibi nizami bir sıra içerisinde gerçekleştirmiyor. Belli bir yaştan sonra doktora yapanlar var. Bu kimseler sektördeki deneyimsel bilgilerini akademik altyapı ile geliştirmek ve tescil etmek isteyebilirler. Bu gibi insanların doktora sonrasında daha iyi bir iş bulması gayet mümkün. Mezuniyet sonrasında henüz sektör deneyimi olmadan doktora yapacak olanların iş bulmak konusunda bahsettiğin sıkıntıları çekeceği konusuna katılıyorum, ama daha yukarıdaki yaş ve deneyim seviyesi için öyle değil.

    Bu arada ben de tebrik ederim.

    • Çok teşekkür ederim hem yorumlarınız hem de tebrikleriniz için, Suzi Hanım ve Tevfik Bey. Doktora deneyimlerinin konu, yer ve zamana göre değişiklik göstereceği şüphesiz. Yazının başında da belirttiğim gibi bu yazı bir moleküler biyoloji laboratuvarında edindiğim deneyim ve yaptığım gözlemlere dayanıyor. Bunlara bağlı olarak doktora sürecine dair genel hatları çizmeye çalışıyorum. Tabi ki doktora yapmak isteyenlerin birden çok insanın görüşüne başvurmaları faydalı olacaktır.

      Bilimi sevmek doktora yapmak için bir motivasyon kaynağıdır fakat bilim yapmayı mesleğe dönüştürmek gibi bir niyetiniz varsa doktoranın zahmetine katlanılabileceğini düşünüyorum. Aksi taktirde bilime olan merakınızı tatmin etmenin başka yolları da olabilir. Örneğin futbol oynamayı seviyorsunuzdur. On kişi toplanıp halı sahada bir saat maç yaparsınız. Bunun için kimse futbolcu lisansınız var mı diye sormaz. Fakat işi profesyonelleştirmek istiyorsanız lisans almanız gerekir. Bu noktada doktorayı futbolcu lisansına benzetiyorum. İşi ciddiyete bindirmek, resmileştirmek amaçlı…

Erdem Erikçi

Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde eğitim aldı. 2009′da Almanya’da Max Planck Enstitüsü’nün Göttingen yerleşkesinde başladığı doktora eğitimini Şubat 2014'te tamamladı. Şuan büyük veri analizi üzerine özel bir firmada çalışıyor. İlgi alanlarını doğa, kampçılık, yamaç paraşütü, müzik ve biyoloji şeklinde sıralıyor.