Stres kelimesi son yıllarda “dillere pelesenk” olmuş olmasından dolayı yanlış kullanımlara yer açmış olsa da kendisine biraz bilimsel açıdan bakalım.

Bu çerçevede,  “Aaay stres oldum!” cümlesinin monolog ya da diyaloglardaki yaygınlığının yanı sıra işlevselliği/yerini bulmuş kullanımı tartışmalı diyebiliriz.

Stres konusundaki çalışmaların bazıları strese sebep olan olaylara yönelmiş, bazıları ise bu olayların fizyolojik ve psikolojik tepkileri üzerinde yoğunlaşmıştır. Akademik olarak, stresi meydana getiren olayları “stres vericiler”, bu olaylara insanın fizyolojik ve psikolojik düzeyde verdiği tepkileri de “stres” terimi ile ifade etmeyi tercih etmekteyiz. Psikolojik anlamda stres, kişiye özgü ve biricik olan bireysel bütünlüğü zorlayıcı ve bozucu etkenlerdir. İnsan stresler karşısında psikolojik ve sosyal bütünlüğünü korumak amacındadır. Bu korunmayı hem bilinçdışı mekanizmaları, hem de bilinçli çabaları ile yapar. Stres, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan bir durumdur. Tehdit ve zorlanmalar karşısında canlı kendini korumaya yönelik bir tepki zincirini harekete geçirme özelliğine sahiptir. Bu özellik, tehlike ile karşılaşınca “savaş veya kaç” diye adlandırılan cevabın ortaya çıkmasıdır. Bir tehlike ile yüz yüze gelen canlı, başa çıkamayacağına inandığı bu tehlikeden uzaklaşmaya çalışır, başa çıkacağına inandığı tehlike ile savaşır ve böylelikle yeni duruma bir uyum sağlar (1).

Konuyla ilgili derinlemesine ve enlemesine bilgi için, yukarıdaki alıntıları da yapmış olduğum, kitap önerisi: Prof.Dr. Zuhal BALTAŞ & Prof. Dr. Acar BALTAŞ- “STRES ve Başaçıkma Yolları”

Ben size uzun uzuuun stres tepkisini anlatmayacağım. Gelin biraz stres tepkimizi evcilleştirelim ve insanların evcil hayvanlarına/hayvanlara verdikleri fizyolojik ve psikolojik düzeydeki tepkilerin stresle ilişkisine bakalım.

Aslına bakarsanız kendimden çıktım yola…

Eh yazıyor/yapıyor olduğumuz her şeye aslında kendimizden en az bir parça aktarmıyor muyuz? Ben bunu aleni aleni yapacağım, izninizle.

Stres üzerine düşünürken çok yakınımdaki bir canlıdan yola çıktım. Bir köpeğim var (Araf, yaş 2) ve onunla geçirdiğim zamanlarda ciddi anlamda bir sıfırlanma yaşıyorum. Bunun tabii ki birçok sebebi olabilir: Benim ona yüklediğim anlam, psikolojik ihtiyaçlarıma yaradılış ve karakter anlamında yanıt veriyor olması, onunla paylaştığım anların seçiminde kendi rahatladığım seçenekleri seçiyor olmam gibi…Herkes de başetme yöntemlerinden kendine en uygun olanı seçer bir bakıma.

Eş zamanlı olarak köpekler hakkında da okuyor olduğum için, bazı ülkelerde köpeklerin terapide kullanıldığını ve buna Hayvan Destekli Terapi (HDT)-Pet Therapy dendiğiyle ilgili bir bilgi kayıtlı beynimde. Belki bir köpek dostu olanlar için tahmini kolay gelse de, bu yaşam şeklini bilmeyenler için köpek, terapi, stres üçlemesini yapmak güç olabilir.

Literatürde, evcil hayvanların içinde köpek türü, insan hayatında fazlaca yeri olan ve insan yaşamının kalitesine olan büyük katkıları olmasıyla meşhur diyebiliriz. Köpek türü, neredeyse insanla iletişim konusunda, insana en yakın tür olarak geçmekte.

Son yıllarda, ülkemizde de evlerde evcil hayvan beslemek oldukça popüler durumda ve evcil hayvanların içinde köpek başı çekmekte. Bunun nedenleri arasında köpeklerin insanlarla bire bir iletişim kurmaya açık ve yatkın olmaları, kolay eğitilebilir olmaları ve ebeveynler tarafından çocukları için güvenilir ev hayvanları olarak düşünülmeleri sayılabilir. Bunun yanı sıra son yıllardaki uzman görüşleri de ailelerin evcil hayvan sahibi olmalarında etkili olmuştur. Birçok araştırmada, köpek sahiplerinin % 8 oranında daha az doktor ziyaretinde bulunduğu; hayvan sahibi olan çocukların bağışıklık sistemlerinin daha gelişmiş ve okula devamlarının yaşıtlarına oranla daha fazla olduğu, hayatlarının ilk yılı bir evcil hayvana sahip olmanın okul çocuklarında alerjik rinitis ve astım riskini azalttığı belirlenmiştir.  Ayrıca hayvan sahibi olmanın stresi azalttığı,   kan basıncı, trigliserid ve kolesterol seviyelerini düşürdüğü ve çocukların empati kurma yeteneği ile duygusal gelişimine olumlu katkılar yaptığı da rapor edilmiştir (2).

Birçok veri evcil hayvanların insanların kalp sağlığına iyi geldiğini, yaşam kalitesini arttırdığını ve insan ömrünün uzattığını kabul etmektedir. Örneğin, Melbourne’da yaşayan 5,741 kişinin katıldığı bir araştırma göstermiştir ki evcil hayvan sahibi olanlar olmayanlara göre daha düşük kan basıncına ve kolesterol düzeyine sahipler ve aynı grupta görülmüştür ki evcil hayvan sahibi olmayanların, düşük yaşam kalitesine sahip oldukları, sigara içiyor olduklarını ve yüksek kiloya sahip oldukları belirlenmiştir (3).

2002 yılında, Journal of Psychosomatic Medicine’da yayınlanan bir çalışma, çevresinde evcil hayvan bulunan bireylerin fiziksel ve psikolojik stres düzeylerinin önemli ölçüde azaldığını göstermiştir (4).

Evcil hayvanlar kan basıncısını bazı ilaçlardan daha iyi kontrol altında tutarlar. Newyork’lu hipertansiyonu olan borsa brokerları üzerinde henüz yapılan bir çalışma göstermiştir ki köpek ya da kedisi olan borsa brokerları, köpek ya da kedisi olmayanlara göre daha düşük kan basıncına ve kalp atış ritmine sahiptir.  Araştırma sonuçlarını duyan, kedisi veya köpeği olmayan borsa brokerlarının çoğu araştırmadan sonra hayvan sahibi olmuşlardır.

Son araştırmalar evcil hayvanların, stres düzeyini azaltmak konusunda bazen insanlardan daha etkili olduğunu gösteriyor (5).

Kedi veya köpek sahibi olan çiftlerin birbirleriyle daha yakın ilişkiler kurduğu, evliliklerinden daha hoşnut oldukları ve strese daha iyi tepkiler verdikleri yeni yapılan bir araştırmada gösterilmiştir.

Tespitlere göre, evcil hayvan sahibi olan çiftler partnerleri ve diğer insanlarla sıkça iletişime geçmekte olup, bu durumun evcil hayvanlarıyla etkileşime geçme sıklıklarıyla ilgili olduğu belirlenmiştir. Bu araştırmanın sonuçları 12 Mart tarihinde Amerikan Psikosomatik Derneği’nin yıllık toplantısında paylaşılmıştır (6).

Hayvan Destekli Terapi (HDT)- Pet Therapy

ely
Kaynak: oregonlive.com

Hayvan Destekli Terapi (HDT), kronik hastalığı olan bireylerde yaşam kalitesini desteklemek, ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen bozuklukların tedavi edilmesine yardımcı olmak amacıyla, insan ve hayvan etkileşiminden yararlanılarak uygulanan destek bir tedavi biçimidir. Son yıllarda yapılan çalışmalar HDT’nin halk sağlığı alanında bireylerin fiziksel, ruhsal ve sosyal tam iyilik hallerinin korunması ve geliştirilmesine yönelik önemli faydaları olduğunu göstermiştir.

Dünya literatüründeHDT’nin sağladığı yararlar pek çok boyutuyla ele alınmasına rağmen, Türkiye’de bu araştırmalara paralel araştırmalara rastlanmamaktadır.

İnsanoğlu, eski çağlardan günümüze kadar hayvanlarla etkileşim içinde olmuş, onların eşliğinde yaşamın her alanında olduğu gibi tedavi amaçlı da yararlanmıştır. Günümüzde ise bu etkileşim giderek artan bir bilimsel zemine kavuşmakta ve etkinliği artmaktadır. Hayvan beslemenin, hayvan ile insan arasındaki etkileşimin incelendiği çalışmalar, farklı hasta popülasyonlarında değerlendirilmiştir. 2000’li yıllara ait çalışmalarda en dikkat çekici noktanın, hayvan destekli tedavilerin belirli hastalıklara uygulandığı ve insan hayvan etkileşiminin sonuçlarının değerlendirmesi olduğu görülmektedir. Bu tedavi, evde beslenen özellikle de eğitimli evcil hayvanlarla yapılabilmektedir. Köpekler eğitilebilmeleri ve sosyal becerileri nedeniyle en sık kullanılan terapi hayvanlarıdır.Gözlemsel-tanımlayıcı bir epidemiyolojik araştırmada, kanserli çocuklarda “hastane temelli hayvan terapisi programının” uygulanmasının çocuklar, aileler ve görevli sağlık personeli üzerindeki psikolojik stresi azalttığı, tedavi programına adaptasyonu kolaylaştırdığı ve hastanedeyken iyi olmalarını sağladığı bilinmektedir (7).

Hayvan destekli tedavilerde araştırmalar birbiri ile ilişkili birden fazla mekanizmanın etkili olduğunu göstermektedir:

Affektif-duygusal mekanizma: İnsan-hayvan bağlanmasındaki en etkili olduğu düşünülen mekanizmadır. Duygusal bağlanma ne kadar güçlü ise, yararlı sonuçları da o kadar çoktur. Güncel görüşlere göre hayvan destekli tedaviler gevşemeyi sağlayan biyokimyasal reaksiyonları da başlatmaktadır. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki güven verici, olumlu, sakinleştirici bağlanma; stres hormonları olarak bilinen epinefrin ve kortikosteroidlerin salınmasına, kan basıncının, nabız ve solunum hızının azalmasına neden olmaktadır.

Psikolojik uyarı: İnsanlar ve hayvanlar arasındaki güçlü bağlanma; bireylerin sosyal davranış ve ilişkili mekanizmalar, kişilik özelliği ve bilişsel yönlerini etkilemektedir.  Bir hayvanın bakımı ile ilgilenmek bireyin kendi problemlerinden uzaklaşmasına neden olmaktadır.

Oyun mekanizması: Hayvan destekli tedavinin en önemli yönlerinden birisini oluşturmaktadır. Hasta birey bir hayvan ile oynadığında ya da bir hayvanın davranışına güldüğünde iyileşme potansiyeli artar. Oyun aynı zamanda bireyin aktivitesini de arttırmaktadır.

Psikosomatik mekanizmalar: Günümüzde insan psikolojisinin sağlığını etkilediğine yönelik kanıtlar mevcuttur. Çok sayıda fiziksel hastalığın temelde bir psikolojik nedenden kaynaklandığı gösterilmiştir. Hayvan destekli tedavilerde kullanılan duygusal, psikolojik uyarı, oyun ve fiziksel mekanizmalar psikosomatik etkiler oluşturmaktadır.

Fiziksel mekanizma: Hayvan destekli tedavinin fiziksel bileşeni tartışmasız çok önemlidir. Hippoterapi, yunuslarla su oyunları, köpeklerle gezinti örnek olarak verilebilir (Ballarini, 2003).

Yurt dışında pek çok sağlık profesyoneli ve hasta bu tür tedavileri kullansa da Türkiye’de hayvan destekli tedavi bir uzmanlık alanı olarak uygulanmamakta, yalnızca insan ve hayvan etkileşiminin meydana getirdiği olumlu sonuçlara göre kısıtlı hizmetler sunulmaktadır. Ayrıca ülkemizde bilimsel kanıt sağlayacak bu alanda yapılmış bir çalışma da bulunmamaktadır. Hayvan destekli uygulamaların etki mekanizmasını, uygun hasta grubunu belirlemeye yönelik araştırmaların yapılması önerilmektedir (8).

Tüm bu araştırmalar demek olmuyor ki ilişkiniz kötü gidiyorsa ya da stresle baş etmekte güçlük çekiyorsanız hemen barınaktan kedi veya köpek sahiplenin. Bu noktada toplumsal mesaj vermeden geçemeyeceğim, bir hayvanla yaşıyor olmak ciddi bir iş. Böyle bir düşünceniz varsa var olan mercilerden yeterli bilgiyi edinip, koşullarınıza uygunsa ve ömrünün sonuna kadar ona eşlik edebilecekseniz sahiplenme olayını düşünmeniz konusunda hatırlatma yapmak isterim.

Dileğim, stressiz bir yaşam değil biz insanlar için. Pek de mümkün görünmeyen bu tabloda, stresi yönetebilecek donanıma sahip olmak bilinciyle hoşçakalın.

KAYNAKÇA

[box type=”shadow”] Konuk Yazar Hakkında: Fatma İrem Şahin

İstanbul Üniversitesi, Psikoloji bölümü mezunu. Uygulamalı psikoloji yüksek lisans eğitimine devam ediyor ve şu an tezini yazıyor. Çocuk ve ergenlerle çalışıyor.  [/box]

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Konuk Yazarlar

Açık Bilim Çevrimiçi Dergisi'ne konuk yazar olarak katkıda bulunmak ve destek vermek isteyebilirsiniz.