Saygıdeğer Ekselansları, Avrupalı beyleri, insanları ve yetkilileri,
Yolculuğumuzun amacını ve Afrika’nın çocukları ve genç insanları olarak çektiğimiz acıları size bu mektupla aktarmaktan büyük onur duyarız.
Ancak her şeyden önce size hayatın en nefis, en büyüleyici ve en saygıdeğer selamlarını sunarız. Bizim desteğimiz ve yardımcımız olun. Sizler biz Afrikalılar için biraz refah isteyebileceğimiz kimselersiniz. Size kıtanıza, insanlarınıza, özellikle tüm ömür boyu sevgi duyduğunuz çocuklarınız adına yalvarıyoruz. Kıtanızı en güzel ve en hayranlık duyulacak hale getiren zenginlik, kabiliyet ve iyi deneyimleri size sunan Tanrı adına yalvarıyoruz.
…
Problemlerimiz ise savaş, hastalık ve kıtlık vb. şeyler. Özellikle Gine’de olmak üzere, Afrika’da çok fazla okul olsa da hiç eğitim ya da öğretim yok. Sadece özel okullarda eğitim var ancak o da ciddi miktarda para gerektiriyor. Bizlerin aileleri ise fakir ve paraya ancak bizi beslemek için ihtiyaçları var. Buna ilave olarak, futbol, basketbol ya da tenis oynayabileceğimiz bir spor okulu da yok.
…
İşte bu yüzden hayatımızı riske atıyor ve kendimizi kurban ediyoruz, çünkü Afrika’da da acı çekiyoruz ve sizin Afrika’daki yoksulluğu ve savaşı sonlandırmanıza ihtiyaç duyuyoruz. Sizin gibi nasıl olunur öğrenmek istiyoruz ve sizden bunu öğretmenizi rica ediyoruz.
1999 yılının bir Temmuz ayında Gine’den Belçika’ya giden bir uçağın iniş takımına saklanarak hayatlarını feda eden iki Gineli çocuğun üzerlerinden çıkan mektuptan.
Azgelişmişlik konusu, nedenleri, doğası ve geleceği ile sosyal bilimin en kallavi konularından birisidir. Mahalle kahvesindeki basit bir muhabbetten Birleşmiş Milletler raporlarına, okulda sıra sohbetlerinden uluslar arası kongre ve sempozyumlara kadar çeşitli platformlarda kendine geniş bir yer bulur. “Nasıl gelişiriz?” sorusunu her kesimden her türlü insan kendine sormuş ve kendince yanıtlara sahip olmuştur; pek çok kimse “ülkeyi kurtarma” formüllerine girişmiştir.
Ancak, bu yazıda konumuz azgelişmişlik değil… Giderek daha çok kaynakta karşıma çıkmaya başlayan bir konuyu benim de hayretle öğrenmem üzerine bunu okurlarla paylaşmak istedim: Dünya’ya gelişmişlik gözlüğüyle bakmanın bir örneği ve dünyadaki bozuk terazinin siyasi ve sosyal hayata yansıyan bir örneği olduğu öne sürülen bir harita numarası: “Merkatör Projeksiyonu”.
“Gelişmiş – azgelişmiş” karşıtlığının kültürel hayatımızdaki yansımaları sandığımızdan fazladır. Her şeyden önce tartışmalı bir kavram olan “gelişmişlik” sıfatı bunun otomatik bir örneğidir ve batının gelişmişlik standartlarına göre bir değerlendirmeye dayanmaktadır. Örnekler çoğaltılabilir. Mesela melezliğin değerlendirilmesi: Bir siyah (veya çekik gözlü) bir de beyaz insandan dünyaya gelmiş bir yavru “melez” olarak adlandırılır. O gerçekten de biyolojik olarak bir melezdir; hem beyaz hem de beyaz olmayan ebeveyninden eşit miktarda kromozom almıştır ancak hem resmiyette hem de algımızda beyaz ırka değil, beyaz olmayan ırka dahil edilir. Başka bir deyişle “ariliği” bozulduğu(!) için o yavru asla beyaz olarak değerlendirilmez. Bu biyolojik değil, tamamen kültürel bir değerlendirme ve gelişmişlik ve azgelişmişliğin ortaya koyduğu, bizlere öğrettiği bir algıdır. Yazımızın konusunu oluşturan ve bugün hala yaygınlıkla kullanılan Dünya Haritası’nın temel aldığı Merkatör Projeksiyonu da bize öğretilen yansımalardan sadece birisidir; üstelik çok somut ve fiziksel olarak.
Eğer Dünya Haritası ile ilgili sorunun ne olabileceği konusunda en ufak bir fikriniz yoksa sizi gerçekle şu sık kullanılan örnekle birlikte tanıştırayım.
Merkatör İzdüşümü / Mercator Projeksiyonu
Yukarıda görmeye her zaman aşina olduğumuz Dünya haritası var. Mesela Kuzey Avrupa’daki Grönland adasına bir bakın. Grönland’ın yüzölçümü 2 milyon kilometrekare’den biraz fazladır. Bir de Afrika kıtasına bakın. Afrika Kıtası’nın yüz ölçümü ise hemen hemen 30 milyon kilometrekaredir. Yani Afrika kıtası Grönland’ın aşağı yukarı 15 katıdır ama hepimizin çocukluğundan bu yana bakmaya aşina olduğu haritalarda ikisi de neredeyse aynı boyutta görünmektedir.
İzdüşüme (projeksiyona) adını veren Felemenk Haritabilimci Gerardus Mercator, bu haritayı 1569’da hazırladı. Haritanın önemli ve popüler olmasının arkasında gemicilik açısından oldukça kullanışlı olması var: Kerte hattını esas alması. Kerte hattı, Dünya üzerindeki tüm meridyenleri aynı açıyla kesen bir eğridir ve gemiciler rota hesaplarında kerte hattını esas alırlar. Mercator projeksiyonu Dünya’yı kerte hatlarını birbirine paralel düz çizgiler olarak gösterecek şekilde kutuplara doğru artacak şekilde germiştir ve bu da gemicilere böyle bir haritaya göre hareket ettiklerinde Dünya’nın dönüşünden kaynaklanan hata paylarını minimize etmelerini sağlar. Başka bir deyişle, gideceğiniz yerin Mercator haritasına göre bulunduğu açıyı belirlerseniz, pusulayı hiç değiştirmeden sadece o yönde takip etmeniz yeterli olur. Dünya o sırada dönüyor ve siz aslında gerçekte düz bir rotadan sapıyor olsanız da, Mercator haritası bu sapmaları çoktan hesaba katmış olacaktır (Meraklısına Mercator haritalarının orjinalleri: Harita 1, Harita 2 ve Harita 3).
Haritanın nasıl göründüğünü tarif etmek istersek kabaca Dünya’nın bir silindir üzerine yapıştırılıp o silindir üzerinde boşluk kalmayacak şekilde gerildiğini söyleyebiliriz. Bunu basitça anlatan güzel bir video aşağıda yer almaktadır:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=3Ic5ZIf74Ls&w=540&h=420].
Şu ikinci videonun ise eğip-bükmenin boyutlarını anlatması açısından tam aradığımız video olduğunu söyleyebiliriz:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=CPQZ7NcQ6YQ&w=540&h=420].
Bu videolardan da açıkça görüleceği üzere, germeye gerek olmayan bölge ekvatordur ve sadece ekvatordaki tek bir çizgi eğilip bükülmeden, aslına uygun olarak gösterebilmektedir. Haritanın kalan her yeri, ekvatordan uzaklaştıkça hem enlemesine, hem de boylamasına daha çok bozulmaktadır. Doğal olarak Antartika kıtası kıtalar arasında büyüklükte beşinci olmasına karşın bu haritayla birlikte birinciliğe zıplamakta, Grönland Afrika kadar olmakta, Kuzey Avrupa ülkeleri ekvatordaki ülkeleri toprak miktarları bakımından sollamaktadır. Ekvatoru esas kabul edersek kutuplara çıktıkça gerçekleşmiş olan manipülasyon aşağıdaki boyutlarda olmaktadır:
Şeytan bunun neresinde?
Açıkçası Dünya’yı düz bir zeminde göstermek isteyen yani 2 boyutlu olan hiçbir izdüşümün Dünya’nın gerçek durumunu birebir yansıtması mümkün değildir. Gerardus Mercator’ün de bu haritayı hazırlarken bu tip bir izdüşüm kullanmasında kerte hattını esas alarak rota hesaplama işlemlerinde vakit kazanmaktan başka bir amacı olduğu söylenemez. Ancak 500 yıldır bu haritanın zaman zaman siyasi amaçlarla kullanılageldiği iddia edilmektedir. En azından hala bu haritanın kullanımında ısrarcı olmanın…
Her şeyden önce bugün bildiğimiz pek çok harita Avrupa’yı merkeze almaktadır. Hakikaten de, Dünya küreseldir ve merkez olarak Avrupa’yı seçmenin sağladığı özel bir avantaj yoktur. Lakin ilk coğrafi keşiflerin avrupalılarca yapıldığı ve ilk Dünya haritasının avrupalılar tarafından çizildiği düşünülürse Avrupa’nın merkezde yer alması gayet normal karşılanabilir. Fakat sömürgeler çağında bu entosantrik -yani bir etnik kökeni daha ön planda veya merkezde tutan durumun- birilerinin işine yaramadığı söylenemez: Örneğin “Güneş’in batmadığı imparatorluk” söylemlerinin meşhur olduğu dönemlerde İngiliz üretimi Dünya haritaları başka alternatifleri olmasına karşın Mercator izdüşümünden asla vazgeçmemişlerdir. İngiltere’yi ve dominyonları olan Kanada ile Avustralya’yı olduğundan daha büyük gösteren, buna keza ekvatora yakın olan İngiliz sömürgelerini gerçeğine uygun -yani görece daha küçük- resmeden, İngiltere’yi de Dünya’nın tam merkezine koyan Mercator haritaları İngiltere’nin sömürge politikalarının ve yaratmak istediği algının görsel coğrafi zeminini oluşturuyordu. Bu yüzden başta İngiltere olmak üzere gelişmiş sömürgeci ülkeler, Mercator projeksiyonundan hiç vazgeçmemiş ve eğitim politikalarına da kolaylıkla müdahale edebildiği azgelişmiş ülkelere bu haritadan bol bol dağıtmışlardır.
Tüm sosyalbilimciler bu konuda aynı şeyi düşünmüyor. “Kerte Hattı ve Harita Savaşları” adlı kitabın yazarı Mark Monmonier Mercator projeksiyonunun emperyalizmin bir simgesi haline dönüştüğünü kabul etmekle beraber bir haritanın algı yönetiminde ya da emperyalizmin amaçlarına ulaşmasında abartıldığı kadar etkili olduğunu düşünmüyor. Dahası, Mercator’ın alternatifi Peters projeksiyonunun adaleti nasıl sağlayacağının da sorgulanması gerektiğini düşünüyor.
Biz biraz daha eleştirel olalım ve şunu da söyleyelim: Monmonier’in bakışı yine de bir miktar “gelişmişlik gözlüğündan bakmak” olarak değerlendirilebilir; çünkü gelişmiş ülkelerde sıradan vatandaşların haritaları pek taktığı söylenemez; ama azgelişmiş ülkelerde bu olabilir. Her şeyden önce endüstri devrimini gerçekleştirmiş Avrupa ülkelerinin karşısında hâlâ tarım toplumu olarak adlandırabileceğimiz toplumlar vardı ve bu toplumların “toprak miktarını” önemli bir parametre olarak algılama durumları olduğunu gözden kaçırmayalım. Ayrıca haritalar azgelişmişlik içerisinde kendilerine çok daha derin anlamlar bulabilirler: Sözgelimi Türkiye’de bizler Afrika ülkelerini “sınırları cetvelle çizilmiş” şeklinde telaffuz ettiğimiz bir metaforla aşağılama eğiliminde bir sosyal öğrenmeye maruz kalıyoruz. Bunun da açılımı söyledir: Afrika ülkeleri sınırlarını savaşarak kazanmamışlardır ve sömürge ülkeleri masa başında belirlemiştir. Bu yüzden de cetvelle çizilmiş şekilde düzdürler (Umut Sarıkaya’ya ait aşağıdaki müstehcen karikatürü kapalı olarak paylaşıyorum :) – Tıklayarak görebilirsiniz).
[learn_more caption=”Dikkat! Küfür içerir…”] [/learn_more]Üç kıtada toprağı olan, yükselme devrini tamamlamış bir Osmanlı İmparatorluğu haritasına bakıp “Dünya’nın kaçta kaçını fethettiğini” hesaplama girişimleri de harita-algı ilişkisine iyi bir örnek teşkil edebilir. Bu haritaların muhafazakar milliyetçi ideolojiye sahip kimselerin duvarlarını süslediğine şahit olmuşumdur.
Peki, başka alternatif yok mu? Var… Elbette var. Mercator projeksiyonuna en büyük “rakip” daha çok sadece Peters adıyla anılan Gall-Peters projeksiyonudur ve bariz bir şekilde yok sayılmaktadır. Gerçek Dünya’yı görmeye hazır olun!
Peters Mercator’e karşı…
1855 yılında James Gall tarafından geliştirilen, İngiliz Bilim Gelişimi Derneği’nin Glasgow toplantısında sunulan ve 1885 yılında İskoç Coğrafya Dergisi’nde (Scottish Geographic Magazine) yayınlanan Gall haritası, tahmin edildiği gibi İngilizlerce pek benimsenmedi. 1967 yılında Alman sinemacı ve tarihçi Arno Peters, Gall haritasıyla neredeyse tıpatıp benzer bir projeksiyonu Mercator haritasına alternatif olarak sunana kadar da yeniden gündeme gelmedi.
Peters, ekvatora yakın olan azgelişmiş ülkelerin kutuplara daha yakın olan gelişmiş ülkelere nispetle küçük görünmesinden rahatsızdı ve bu durumun ülkelerin algılanan önemlerini gelişmiş ülkeler lehine bozduğunu düşünüyordu. Bu yüzden kendi haritasını “yeni bir icat” olarak sundu; zira kendisinden önce başta Gall’un olmak üzere pek çok haritabilimcinin alternatif önerdiğini, bu alternatiflerin hiçbirisinin geçerlilik kazanamadığını bilmiyordu. Yine de 60’lar ve 70’ler sosyal adalet konusunun akademik camiada popüler olduğu yıllardı; bu yüzden Peters’ın kampanyası daha önce getirmediği kadar ses getirdi. Belki Dünya’da Mercator projesinden vazgeçilmedi ama en azından Peters’ın başlattığı tartışmalar, uzun yıllar süren mücadelesi sonunda Amerikan Haritacıları Derneği’nin halkı projeksiyonlar ve bu projeksiyonlarda kullanılan eğim ve bükümler hakkında eğiten kitapçıklar yayınlamasını sağladı. 1989 ve 1990 yıllarında yedi Amerikalı coğrafya örgütü Mercator ve Peters dahil, “dikdörtgen dünya haritası” kullanımını tedavülden kaldırdılar.
Sonuç
Nereden gördüğümü tam olarak hatırlamıyorum; ama haritaya aldanıp Afrika’ya gidince ülkeden ülkeye arabayla gezeceğini düşünerek plan yapıp oraya gidince gerçek mesafeler karşısında hayalkırıklığına uğrayan birinin öyküsünü okumuştum. Mercator projeksiyonu Dünya’yı belki sosyal değil ama fiziksel algılayışımızı kesinlikle yanıltıyor. Hepimiz Kanada’yı ve Grönland’ı son derece büyük bir ülke zannediyor; Afrika’yı ise ufak bir kıta olarak görüyoruz. Oysa tam tersi…
Haritanın azgelişmiş ülkeler üzerinde gelişmiş ülkeleri algılayış biçimleri açısından bir etkisi olup olmadığı tartışmalı olsa da günümüzde Peters projeksiyonunun gerçek alanları yansıtmakta çok çok daha başarılı olmasına karşın inatla kullanılmadığı, Mercator projeksiyonun kanıksandığı, üstelik ilkokullarda bu manipülasyonun anlatılmadığı bariz gerçektir. Hepimiz kendi geçmişimize dönüp bir bakabiliriz: Bu gerçeği bu yazıyla birlikte öğrenenlerimiz var değil mi? Dünya’yı ve hayatı öğrenmeye başladığımız ilkokul sıralarında ve hatta ortaokul ve lise sıralarında dahi bize gerçeğin ne olduğundan pek bahsetmediler (Hakkını yemeyelim: Kimi zaman ve kimi yerlerde eğer dikdörtgen olmayan bir harita kullanılmışsa hakkaniyetli bir izdüşüm olan Winkel Tripel izdüşümünü görmüş olabiliriz).
Bu arada; kullanım amaçları farklı olmak üzere pek çok Dünya haritası projeksiyonu olduğunu da yeri gelmişken söyleyelim.
Neyse… Özetle: Afrika o kadar da küçük değil…
Kaynaklar:
- Leonard Orr, Joyce, Imperialism and Postcolonialism http://books.google.com.tr/books?id=sGAzK28kiP8C&dq=mercator+projection+imperialism&hl=tr&source=gbs_navlinks_s
- Mark Monmonier, Rhumb Lines and Map Wars: A Social History of the Mercator Projection https://play.google.com/store/books/details/Mark_Monmonier_Rhumb_Lines_and_Map_Wars?id=nvwu4Ba_Qp0C
- Alvin Toffler, Üçüncü Dalga https://www.goodreads.com/book/show/18397794-nc-dalga
- Wikipedia, “Mercator Projection” ve “Gall-Peters Projection” maddeleri
Robot gibi CBS programı kullanıyorum. Kim bilir kaç defa projeksiyonu UTM 35 seçtim, hatırlamıyorum. Bunu normalize etmek için harita altlığını da ED 1950 seçtim. Okuyunca bir garip oldum; Hollywood’un ele geçiren büyüsü gibi..
Bizim zamanimizda okulda farkli projeksiyonlar oldugu ve farkli bozulmalara yol actiklari anlatilliyordu. Fakat olay bu sekilde dikkat ceker hale getirilmeden, ‘teknik bilgi’ olarak, sadece sozle anlatildigi ve boylece kabullenilmesi saglandigi icin bu denli buyuk bir fark olustugunu, sozun dogrusu, bu zamana kadar farketmemistim.
Mutlaka paylasacagim, guzel bir bilgi edinmis oldum. Tesekkurler.
Hiçbir ideolojiye bulaşmadan bu kadar objektif bir yazı yazdığınız için gerçekten tebrik ederim.
Güzel bir yazı olmuş teşekkürler