Çocuk felçli hastaya gazete okuyan hemşire
Sene 1955. Bir hemşire, çocuk felci nedeniyle demir ciğere mahkum olan bu hastaya, ona faydası olmayacak olsa da, gelecek nesilleri kurtaracak aşının müjdesini veriyor. ( Ontario March of Dimes)

 

Çocukken, anne babamın beni aşılama için sağlık ocağına götürdüğü zamanları hayal meyal anımsıyorum. Aşı olmaya gittiğimi fark ettiğim anda her çocuk gibi içimi bir korku kaplardı. Bir defasında sağlık ocağına varıp da, oradaki görevlinin, iğne yapmak yerine yemem için pembe bir kesme şeker verdiğini anımsıyorum. İçimdeki aşı korkusu uçup gitmiş, hatta “Niye diğer aşılar böyle tatlı değil?’”diye epey bir içerlemiştim.

download
Nijerya, çocuk felci hastalığının halen salgın olarak görüldüğü Dünyadaki üç ülkeden biri.

O zamanlar, kesme şeker üzerine damlatılan bu pembe sıvının beni oldukça ciddi sakatlık hatta ölümle sonuçlanabilecek önemli bir hastalıktan koruduğunu bilmiyordum. Daha sonra ilkokula başlayıp, sınıftaki koltuk değnekli arkadaşımın neden yardımsız yürüyemediğini sorduğumda annem sesini alçaltarak “Arkadaşın çocuk felci geçirmiş.” dedi. O yıllarda, hemen hepimizin okulunda koltuk değneği ile yürüyen veya tekerlekli sandalyeye bağımlı arkadaşlarımız vardı. Çocuk felci, ya da tıbbi adıyla poliomyelit (ya da kısaca polio), hayatımızın içinde, yarattığı sonuçlar da gözümüzün önündeydi.

Şimdiki nesil bu konuda oldukça şanslı. 1950’lerde, soğuk savaşın hemen ardından iki biliminsanının yaptığı çalışmalar sayesinde bu korkutucu hastalığı önleyen iki farklı aşı bulundu ve izleyen yıllarda dünya çapında bir çocuk felci aşılanma kampanyası başlatıldı. 1988 yılına geldiğimizde, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) başı çektiği Çocuk Felci Kökünü Kurutma Kampanyası sayesinde yılda görülen çocuk felci vakası sayısı 350.000’den, 2012 yılı itibariyle 223 vakaya geriledi. Bugün çocuk felci, hala salgın statüsünde tutulan Afganistan, Pakistan ve Nijerya haricinde hemen hiç bir ülkede görülmeyen, unutmaya yüz tuttuğumuz bir hastalıkken, bazı yeni gelişmeler, daha önce öngörülemeyen bazı faktörler ve aşı karşıtı hareket nedeniyle tekrar bir tehdit oluşturma belirtileri gösteriyor. Bu nedenle bu yılın ilk sayısında, unutmaya yüz tuttuğumuz ama aslında hiç unutmamamız gereken bu önemli hastalığa değinmek istedim.

Çocuk Felci Nedir?

000311_265
Çocuk felci hastalığının nedeni, bir RNA virüsü olan poliovirüs.

Çocuk felci, enterovirus grubundan poliovirus (PV) isimli bir RNA virüsünün neden olduğu bulaşıcı ve tedavisi olmayan bir hastalıktır. Virüs, fekal-oral kontaminasyonla ( yani hasta kişilerin dışkılarından yayılan virüsün ağız yolu ile alınmasıyla) vücuda girer. Bağırsaklarda çoğalan PV, dışkıyla etrafa saçılır ve enfekte kişinin başkalarına da virüs bulaştırmasına neden olur. Vakaların %90’ı herhangi bir belirti göstermeksizin virüsü etrafa saçarak hastalığın yayılmasına neden olur. Ancak %10 vakada bağırsaktaki virüsler kan dolaşımına geçerler ve halsizlik, kusma, ense sertliği, ateş ve baş ağrısı gibi şikayetlere neden olurlar. Hastaların %1 ‘inde, kan dolaşımına geçen PV, merkezi sinir sistemine geçerek burada kalıcı hasar yapar. Virüslerin enfekte ettiği yere göre semptomlar değişkenlik gösterebilir. En sık gözlenen form Spinal Polio denen türdür ki, bunda virüsler omuriliği enfekte ederler ve özellikle bacaklarda, bazen de tüm vücutta ve solunum kaslarında güçsüzlük ve kalıcı felce neden olurlar. Virüsün beyine geçmesi halinde Bulbar Polio ve Polio Ansefaliti gelişir. Bu durum genelde nefes durması, tüm vücut felci ve hatta ölümle sonuçlanabilir.

Çocuk felci geçirip hayatta kalan kişilerin %40’ında, akut hastalığı geçirdikten 15-40 yıl sonra Post-polio Sendromu denen ve felce varan ciddi kas güçsüzlüğü, kas ağrıları ile karakterize yeni bir alevlenme ortaya çıkabilir.

Eski Mısır’dan 1950’lere

426px-Polio_Egyptian_Stele
M.Ö. 1400 yılına ait bu Eski Mısır tabletinde, çocuk felci sekeli olan bir adam resmedilmiş. (Kaynak: Wikimedia)

Çocuk felci, insanlık tarihi kadar eski bir hastalık. Eski Mısır’da, M.Ö. 1400 yılından kalma bir tablette, bacağında çocuk felci sekeli olan bir Mısırlının tasvirine rastlıyoruz. Tarihi belgelerden, insanllık tarihi boyunca her toplumda görüldüğünü biliyoruz. Ancak 1800’lü yıllara karşı çocuk felci göreceli olarak daha az etkisi olan bir hastalıktı. O dönemde, kanalizasyon sistemlerinin yokluğu ve genel hijyen kurallarının bilinmemesi nedeniyle, çocuk felci ile birlikte difteri, kolera gibi daha bulaşıcı ve öldürücü hastalıklar da sıklıkla görülüyordu. Bebek ölüm oranları oldukça yüksekti ve pekçok çocuk, diğer bulaşıcı hastalıklar nedeniyle ölüyordu.

imgcom_01
1916 New York Salgını: “16 yaşından küçük çocuklar bu kasabaya giremez!”

 

Gene kanalizasyon sistemi yokluğu, diğer hastalıklardan ölmeyen bebeklerin henüz anne sütü emerken polio virüsü ile karşılaşmasına neden olduğundan, anne sütünden bebek bağırsağına geçen bağışıklık sağlayıcı proteinler (immunoglobulinler) sayesinde çocuk felci hastalığı daha hafif geçiyordu. Ancak 1800’lerde hijyen ve kanalizasyon siteminin gelişmesi sonucunda diğer hastalıkların sıklığı azaldı, bebeklerin polio virüsü ile tanışma yaşları ilerledi. Bu da, 1900’lerin başında önemli çocuk felci salgınlarına neden oldu. 20. yüzyılda, çocuk felci gelişmiş ülkelerde yakından bilinen ve günde binlerce çocuğun sakat kalmasına neden olan korkulan bir hastalık haline gelmişti.

1916’da, ABD’de en büyük çocuk felci salgını meydana çıktı. New York City’de başlayan salgın, bir yıl içinde toplam 27.000 kişinin sakat kalmasına, 6.000 kişinin de ölmesine neden oldu. 1932 yılında ABD başkanı Franklin Roosevelt’e çocuk felci tanısının konması, kamuoyunda bu hastalık ile ilgili farkındalığın artmasına ciddi anlamda katkıda bulundu. 1948 yılında biliminsanları, çocuk felcine neden olan üç farklı polio virüsü olduğunu keşfettiler: Tip 1,2 ve 3. 1949’da, daha sonra bu buluşları ile Nobel Ödülü’ne hak kazanan Thomas Weller ve Frederick Robbins, polio virüsünü canlı hüceler içinde üretmeyi başardılar.

Artık düşmanın adı konmuştu, bundan sonra savaş ilan edilebilirdi!

Salk, Sabin ve Soğuk Savaş Yılları

1947 yılında Pittsburgh Üniversitesi, virolojist ve epidemiyolog Dr.Thomas Francis Jr. ile birlikte New York Üniversitesi’nde bir grip aşısı üzerinde çalışmakta olan Dr. Jonas Salk’ı virüs araştırma programı çerçevesinde çocuk felci aşısı üzerinde çalışmak üzere davet etti. Salk, tüm gücüyle eski deneyimlerinin ışığında artık tanımlanmış polio virüsüne karşı bir aşı geliştirmek için çalışmaya başladı.

sdgdsg
Pekçok ünlü, ABD’deki çocuk felci aşı kampanyasına destek verdi.

Dr.Jonas Salk, yedi yıl sürecek hummalı bir çalışma içine girdi. Salk, canlı ve zayıflatılmış virüslerin hala tehlikeli olabileceğini düşünüyor, pekçok biliminsanının görüşlerinin aksi yönünde, ölü bir virüs aşısı üzerinde çalışıyordu. Sene 1952 olduğunda, ABD, tarihinde görülen en korkutucu çocuk felci salgını ile karşı karşıya kalmıştı: 57.628 çocuk felci vakası! Salgından iki yıl sonra, Salk’ın formaldehitle öldürülmüş virüsten elde ettiği aşısı hazırdı. Dr. Salk, geliştirdiği aşıya öylesine çok güveniyordu ki, ilk olarak kendi karısı ve üç çocuğunu medya önünde aşıladı. Ardından aşının etkinliği ve güvenilirliğini test etmek için önce Pittsburgh bölgesinde yaşıyan 15.000 çocuk pilot bir çalışmayla aşılandı. Ardından, 1954 yılında aşı geliştirilmesi için maddi destek veren Ulusal Çocuk Felci Vakfı’nın önderliğinde tıp tarihindeki en büyük çift kör kontrollü klinik deneyi gerçekleştirildi: 20.000 doktor ve halk sağlığı uzmanı, 64.000 okul görevlisi, 220.000 gönüllü yetişkin ve ABD, Kanada ve Finlandiya’dan 1.800.000 okul öğrencisi. Klinik deneyden bir yıl sonra, aşılanan gruptaki çocuk felci oranı, aşılanmayan gruba göre %90 oranında azalmıştı!

salk_youngner-e3cbad0306c44f5e5f7292137850dfde8201d14e-s6-c85
Dr. Salk (solda), bulduğu aşıyla onbinlerce çocuğu sakatlık ve ölümden kurtararak kısa zamanda halk kahramanı ilan edildi.

Dr. Jonas Salk, kısa zamanda ülke çapında kahraman ilan edildi. 1957 yılına gelindiğinde, Salk’ın aşısı sayesinde ABD’de görülen çocuk felci vakaları %80-90 oranında azalmıştı.

Aşının bu denli yaygın kullanılması, bu işten Dr. Salk’ın ne kadar para kazandığı konusunda soru işaretleri yaratmış olacak ki, kendisine bir TV programında aşının patentinin kimde olduğu sorulduğunda, Dr. Salk’ın verdiği cevap tarihe geçecekti:

“Ne patenti? Güneşi patentleyebilir misiniz?”

Dr. Jonas Salk, ulusal kahraman olurken, çocuk felci aşısı ile uğraşan bir başka biliminsanı daha vardı: Dr. Albert Sabin.

Sabin aşısının geçerliğini kanıtlamaya çalışırken, Salk'ın aşısı tüm gazetelerde yerini almıştı bile.
Sabin, aşısının geçerliğini kanıtlamaya çalışırken, Salk’ın aşısı tüm gazetelerde manşet olmuştu bile.

Dr. Sabin, Salk’ın başarısını takdir etmesine karşı, zayıflatılmış bir aşının ölü virüs aşısından daha uzun süre ve daha etkili olacağına inanıyordu. Canlı virüs kullanılması halinde, aşılanan çocukların zayıflatılmış virüsleri çevreye yayacağı, ve aşılanmamış olsalar bile başka kimselerin bu zayıf virüslerle temasa geçerek hastalık yapan vahşi virüse karşı bağışıklık kazanacaklarını düşünmekteydi. Ayrıca, aşının enjeksiyonla verilmesindense ağızdan damlatılarak alınmasının uygulama kolaylığı yaratacağı görüşündeydi. 1950 yılına geldiğimizde Sabin kendi aşısını kendisi, karısı, iki kızı ve yüzlerce başka gönüllü üzerinde denemişti. Ancak aşının tamamen onaylanması için bu sayıların yeterli olmadığının farkındaydı. Ona, Salk’ın çalışmasına benzer şekilde milyonlara varan gönüllü sayısı gerekliydi. Ancak zaten güvenliği kanıtlanmış olan Salk’ın aşısının yaygın olarak kullanılmaya başlamış olması nedeniyle Sabin, bu çalışmayı mümkün kılacak maddi ve lojistik desteği bulmakta zorlanıyordu.

Bu sırada, Sovyetler Birliği’nde ciddi bir çocuk felci salgını hüküm sürmekteydi. Stalin’in yönetimi sırasında, otoriteler yeni kurulmuş “emekçi cenneti’nde” çocuk felci gibi ciddi bir sorunun varlığını görmezden gelmeye çalışıyorlardı. Ancak Moskova, Minsk ve hatta Sibirya’da ciddi salgınlar başgöstermeye başlamıştı. 1953 yılında Stalin’in ölümünün ardından başa geçen liderler daha önce görmezden gelinen bu riskin büyüklüğünü fark ettiler. Rusya’nın en ünlü virologu Anatoli Smorodintseve ve Mikhail Chumakov, ABD’ye gelerek Salk ve Sabin ile görüştüler. İki ülke de, çocuk felci tehditinin soğuk savaş tehditinden çok daha ciddi olduğunun farkındaydı. Bu görüşmede hastalıkla ilgili bilgi alışverişinde bulunuldu ve hem Salk hem de Sabin Rusya’ya davet edildi.

tete
Dr. Chumakov’un, Moskova’dan 1958 yılında Dr. Sabin’e gönderdiği telegraf:     “Dr. Sabin, Kuru buz içinde gönderdiğiniz polio suşlarını 25 Eylül’de teslim aldım. Kasım’da çalışmaya başlıyorum. Size minnettarım. En derin hürmetlerimle, Dr. Chumakov.”

Dr. Salk, zaten sol eğilimleri olan ve bu nedenle ABD yönetimi tarafından mercek altında tutulan bir biliminsanı olduğundan bu daveti hakkındaki kuşkuları güçlendirir korkusuyla kabul etmedi. Ancak bu, Sabin için bulunmaz fırsattı, belki de bu sayede geliştirdiği aşıyı daha büyük kitleler üzerinde test edebilecekti!

Sovyet rejimi daha önce Salk’ın aşısını da incelemiş ve etkin olduğu konusunda hemfikir olmuştu. Ancak, Sabin’in önerdiği ağız yoluyla alınan çocuk felci aşısı ülke koşulları ve ideoloji ile daha uyumluydu. Ağızdan alınan bir damla çok fazla insana, çok daha kolay ulaşabilir ve eğitimli personele gerek olmadan uygulanabilirdi. Ön denemelerle Sabin’in aşısının da etkin olduğuna kanaat getiren Sovyet hükümeti tüm Rusya’yı içine alan 10 Milyon çocuk içeren bir deneme yaptı. Aşının etkinliği bir kez daha kanıtlanınca, tüm Sovyet Rusya’da aşı klinikleri kuruldu. Sabin’in ağızdan alınan pembe renkli aşısı tüm okullarda, hastanelerde, hatta sadece bu aşı için kurulmuş merkezlerde 20 yaşından küçük herkese, yaklaşık 100 milyon kişiye verildi. Uygulamadan bir yıl sonra da, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Sovyet Rusya’daki aşılama girişiminin başarılı olduğunu duyurdu.

Sabin’in uygulaması kolay olan oral aşısı, kırsal kesim ve gelişmemiş ülkelerde uygulama için bir avantajdı. Aşıyı uygulamak için tıbbi personel gerekmiyordu. 1962 yılında ABD hükümetinin Sabin’in aşısına da onay vermesinin ardından, 1972 yılında Sabin aşıda kullandığı viral suşları WHO aşılama programına bağışladı. Bu sayede, çocuk felci aşısı dünyanın en kuş uçmaz, kervan geçmez bölgelerine dahi ulaştı, yıllık vaka sayısı üçyüz binlerden, birkaç yüz vakaya indi.

Bill Gates Çocuk Felcine El Atıyor

1980 yılında Çiçek Hastalığı’nı başarılı bir aşılama programıyla ortadan kaldıran WHO, 1988 yılında çocuk felci hastalığını ortadan kaldırmak için Global Polio Eradikasyon Programı ( GPEI) başlattı. Dünya devletleri, Rotary International, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme merkezi (US CDC), UNICEF ve Microsoft kurucusu Bill Gates’in kurduğu ve halk sağlığına adanmış bir vakıf olan Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın ortaklığında yürütülen bu program çerçevesinde dünya çapında yoğun çocuk felci aşılama çalışmaları gerçekleştirildi. GPEI programı başladığından beri dünya çapındaki çocuk felci vakaları %99 oranında azalmış durumda.

Bill Gates, yöneticisi olduğu vakıf aracılığı ile şahsi servetinin 1.8 Milyar Dolarını çocuk felci ile mücadeleye ayırdığını açıkladı.
Bill Gates, yöneticisi olduğu vakıf aracılığı ile şahsi servetinin 1.8 Milyar Dolarını çocuk felci ile mücadeleye ayırdığını açıkladı.

WHO, 1994 yılında Amerika kıtasında çocuk felcinin kökünün kuruduğunu duyurdu. Benzer şekilde 2000 yılında Batı Pasifik bölgesi, 2002 yılında da Avrupa kıtasında polio virüsünün kökü kurutuldu. 2013 yılına geldiğimizde, çocuk felci hastalığının salgın olarak görüldüğü ülke sayısı üçe indirildi: Nijerya, Pakistan ve Afganistan. Bugün, aşılanmasalardı tekerli sandalyeye mahkum olabilecek 10 milyondan fazla insan GPEI programı sayesinde yürüyebiliyor. Aşılama programları çocuk felci nedeniyle ortaya çıkacak 1.5 Milyon çocuk ölümünü de engellemiş durumda.

Ama başlıkta “Çocuk Felcinin Korkutucu Dönüşü” diyor?

Evet, ne yazık ki yürütülen bu başarılı aşılama kampanyasına rağmen çocuk felcinin tekrar hortlama ihtimali var. Geçtiğimiz birkaç yıldır, dünyanın çeşitli bölgelerinde görülen çocuk felci vakarında az da olsa bir artış var. Bu artışın başlıca nedenleri arasında aşılama kampanyalarındaki çeşitli aksamalar, sansasyonel aşı karşıtlığı hareketi ve ağızdan alınan Sabin aşısından (OPV) kaynaklanan problemler sayılabilir. Sırasıyla bu risklere bakalım:

Milyonları kurtarmanın bedeli
kjhkh
tOPV, uygulama kolaylığı, tıbbi eğitim veya ekipman gerektirmemesi nedeiyle WHO ve diğer ülkelerin aşılama kampanyalarında  ilk tercihi oldu.

Salk’ın bulduğu ölü virüs içeren aşının (IPV) aksine, ağızdan alınan Sabin aşısının (OPV), canlı ancak zayıflatılmış virüs içerdiğinden bahsetmiştik. İlk üretülen Sabin aşısında, polio virüsünün üç tipi ( Tip 1, 2 ve 3) bulunuyor, bu nedenle de klasik Sabin aşısında Trivalent OPV (tOPV) deniyor. Bu aşı, uygulama kolaylığı, uygulayacak insanların özel bir eğitime ihtiyacı olmaması ve enjektör gibi sterilizasyon gereken bir ekipman gerektirmemesi nedeniyle WHO tarafından ilk etapta az gelişmiş ülkeler ve kırsal kesimde hastalığı kontrol altına almak için tercih edilen aşı idi. İlaveten, aşılanan çocukların bağırsaklarından etrafa yayılan bu zayıf suşlar, aşılanmamış kişilerin de dolaylı olarak bağışıklanmasını sağlıyordu. Ancak aşıda kullanılan virüsler ölü olmadığından, aşılanan çocuklarda ve çevrelerindeki kişilerde kimi zaman bağışıklık geliştirmek yerine çok nadir de olsa çocuk felci enfeksiyonuna neden olma ihtimalini (2.4 milyon dozda bir) de taşıyordu. Enjeksiyonla verilen Salk aşısında (IPV) bu risk mevcut değil. Bu enfeksiyonun sıklıkla Tip 2 polio virüsünden kaynaklandığı fark ediliğinde yakın zamanda gene ağızdan alınan ancak Tip 2 polio içermeyen daha güvenli bir aşı geliştirildi: Bivalent OPV (bOPV).

Yapılan kampanyalarla doğada bulunan vahşi polio virüsüne bağlı ortaya çıkan vaka sayısında inanılmaz bir düşüş yaşandı. Ancak bu düşüş, tOPV aşısında bulunan Tip 2’ye bağlı çocuk felci vakalarında az da olsa bir artışı beraberinde getirdi. Sağlık otoriteleri 1960’lardan beri bu riskin farkındalardı ve uzun dönemli planlar, vahşi çocuk felci virüsü bir defa kontrol altına alındıktan sonra tOPV’nin terk edilerek yerine IPV veya enfeksiyon riski olan suşu içermeyecek şekilde tasarlanmış yeni ağızdan alınan aşının (bOPV) benimsenmesi yolundaydı. Ancak ekonomik nedenler, özellikle az gelişmiş ülkelerde bu değişimin istenen zamanda yapılmasını engelliyor. Örneğin ABD’de tOPV kullanımına 2000 yılında son verildi ve yerine IPV kullanılmaya başlandı. Ancak çocuk felcinin hala salgın olarak görüldüğü gelişmekte olan ülkelerde bu değişim henüz yapılamamış durumda. WHO istatistiklerine göre gelişmekte olan ülkelerde her yıl 10 kadar çocuk aşıdaki Tip 2 polio virüsü nedeniyle çocuk felci hastalığına yakalanıyor. Nijerya’da 2005 yılında baş gösteren aşı kökenli salgında bu güne dek 376 çocuk hastalanmış durumda.

Bu salgınlar, aynı zamanda riskli tOPV’nin bırakılmasını ve bOPV’ye geçişi de engelliyor. Zira, güvenli bOPV, bu şekilde görülen salgınlara neden olan Tip 2 polio virüsüne karşı koruyucu değil. Yani bir nevi tavuk- yumurta ilişkisi mevcut. Plan, aktif çocuk felci salgını olan ülkelerde Tip 2 görülmediği anda bOPV’ye, ya da daha iyisi aşının iğneyle verilen formu olan IPV’ye geçmek. Şu an, WHO ve GPEI kafa kafaya vermiş, IPV’nin maliyetini düşürüp dünya çapında nasıl genel olarak bu aşıya geçebiliriz onu düşünüyorlar.
Halen, az gelişmiş 121 ülkede ise sadece tOPV mevcut. Çoğu gelişmiş 56 ülke ise sadece güvenli IPV aşısını kullanıyor. 16 ülkede iki aşı da mevcut, ki Türkiye de bunlardan biri. Son yıllarda Türkiye’deki aşı takvimlerinde tOPV aşısı terk edilerek yerini IPV aşısına bırakmış durumda. Yani şanslıyız.

Aşılama kampanyaları durunca….

Çocuk felci vakalarının hortlamasının bir diğer nedeni de aşılama kampanyalarındaki aksaklıklar. Bunların belki de en kayda değeni, Afganistan’da Taliban nedeniyle yaşanan aksaklıklar, ki bunda Taliban olduğu kadar ABD’nin istihbarat servisi CIA’nin de kabahati var.

Aşılar, Pakistan, Afganistan ve diğer aşırı dinci toplumlarda yıllardır şüphe ile karşılanıyor. Buralardaki dini liderler, aşıların helal yoldan üretilmediği, aşılamanın aslında İslam toplumun gizlice kısırlaştırmak için düzenlenmiş ve Batı oyunu olduğu, aşıyla Müslümanlara AIDS virüsü bulaştırıldığı gibi safsatalarla toplumda şüphe tohumları ekiyor, aşılama ekiplerinin düşman gibi algılanmasına neden oluyorlar.

Pakistan'daki çoğu aşı ekibi, görevlerini enselerinde hissettikleri silah namluları gölgesinde yapıyorlar.
Pakistan’daki çoğu aşı ekibi, görevlerini enselerinde hissettikleri silah namluları gölgesinde yapıyorlar. ( Kaynak: The Nation)

Taliban’ın zaten Batı ile ilgili her tür kavram ve uygulamaya ne denli karşı olduğu ve ne kadar vahşi tepkiler gösterdiği malum. Aktif çocuk felci salgınlarının en sık görüldüğü ve aşıya belki de en çok ihtiyaç duyulan ve Afganistan ve Pakistan’daki aşılama ekipleri ve WHO’nun sağlık çalışanları Taliban tarafından kaçırılıyor, işkence ediliyor, hatta öldürülüyor. Ancak Usame Bin Ladin’i yakalamak için ABD’nin yaptığı öngörüsüz plan bu durumun üzerine tuz biber ekmiş durumda.

ABD, Usame Bin Ladin’i yakalamak için bir casus takımını Aşılama Ekibi kılığına sokarak Bin Ladin’in evine göndermiş ve bu ekip sayesinde Bin Ladin ailesinden kimliklerini teyit eden DNA örnekleri toplamıştı. Böylelikle saldırı öncesinde, malum evde saklanan kişilerin Bin Ladin ve ailesi olduğundan emin oldu. Beklendiği üzere, Bin Ladin’in yakalanmasını takiben Afganistan ve Pakistan’daki tüm aşılama ekipleri casusluk töhmeti altında kaldılar. Sayısız gönüllü sağlık çalışanı öldürüldü, kaçırıldı ve işkence gördü.

Son olarak, Peşaver eyaletinde üç aşılama ekibi üyesinin silahla vurularak öldürülmesinin ardından WHO, 2012 yılında Pakistan’daki aşılama ekiplerinin tamamını geri çekti. 2012 yılında beri, Pakistan’daki aşılama kampanyası lokal sağlık çalışanları ve gönüllüler tarafından yerine getiriliyor. 2013 yılının sonlarına gelirken, Pakistan’ın Pencap eyaletindeki bir imamın çocuk felci aşılama ekibine karşı açık cihad ilan etmesinin ardından Kasım ayında, Kuzey Pakistan’da aşılama kampanyasında gönüllü olarak görev almış 11 öğretmen kaçırıldı ve kendilerinden bir daha haber alınamadı.

Sonuç mu? Pakistan’da artan çocuk felci vakaları dünyaya yayılıyor.

2012 yılında, 1999 yılından beri çocuk felcine rastlanmamış Çin’in Sincan (Xingjian) bölgesinde yeni bir salgın başgösterdi. Yapılan analizlerde, salgının Pakistan suşlarından kaynaklandığı saptandı. Geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan’da, İsrail’de, Kahire ve Suriye’de gene Pakistan suşlarından kaynaklanan salgınlar görüldü. Virüslerin, Hac ziyareti için Suudi Arabistan’a veya Suriye’deki iç savaşa katılmak için gelen Pakistanlılar tarafından getirildiği düşünülüyor. Son olarak da geçtiğimiz aylarda, Kuzey Suriye’deki mülteci kamplarında aynı virüse bağlı on vaka tespit edildi. Oysa Suriye’de son 14 yıldır hiç çocuk felci vakası rapor edilmemişti.

Türkiye’de son çocuk felci vakası 1998 yılında görülmüştü ve ülkemiz o zamandan beri WHO tarafından çocuk falci açısından güvenli ülkeler kategorisine dahil edilmiş durumda. Ancak, son gelişmeler korkutucu, çocuk felci kapımıza dayandı. Salgın görülen bölgeye coğrafi yakınlığımız ve ülkemizde olan 600.000 Suriye’li mülteci nedeniyle WHO, Türk hükümetini olası bir salgın konusunda uyarmış durumda.

Aşı karşıtı hareket

Savaş ve terör nedeniyle aşılanma şansı ellerinden alınan çocuklar için yaşananlar çok üzücü, ancak belki daha da üzücü olan ellerinde bu imkan olduğu halde bulaşıcı hastalıkların riskini bilmeyen, anlamayan ya da unutmuş olan anne babaların kendi istekleri ile çocuklarını bu korumadan mahrum bırakması. Ülkemizde de, tüm dünyada olduğu gibi aşı karşıtı hareket ne yazık ki yavaş da olsa taraftar bulmaya devam ediyor. Başarılı aşılama kampanyaları sayesinde artık görmez olduğumuz, bu nedenle de ne kadar tehlikeli olduğunu unuttuğumuz hastalıkları hafife alıyor, bilim dışı iddialarla aşıların gereksiz olduğunu iddia eden şarlatanlara prim veriyoruz.
Yalansavar sitesinde Aşı Karşıtı Hareket ve dinamiklerini detaylıca anlatmıştım. Bu durum, toplumdaki aşılama oranlarını düşürürek hem çocuklarımızı, hem de çevrelerindekii başışıklık sistemi zayıf olan diğer kişileri riske atıyor. Bu da kapı komşumuz Suriye ve diğer Orta Doğu ülkelerinde hortlayan çocuk felci salgını için, kendimize davetiye çıkarmamıza neden oluyor.

Ne yapmalı?

Bugün, Türkiye çocuk felci salgınının yeniden görülme ihtimali en yüksek olan ülkelerden biri. Kapı komşumuzda salgın var. Pakistan’dan yola çıkmış hortlamış polio virüsü belki de şu an aramızda geziyor.

Ancak şanslıyız. Ülkemizde etkin çalışan bir çocuk sağlığı birimi, canlarından şüphe etmeden görevini yapabilen aşılama görevlileri var. Ayrıca yan etkisi olmayan IPV aşısı da ülkemizde mevcut ve tOPV’nin yerini alarak Sağlık Bakanlığı Aşı Takvimi’ne girmiş durumda.

Çocuk felcinin hortlamasının önüne geçmek, binlerce çocuğun sakatlanmasını hatta ölmesini engellemek elimizde.

Yapılması gereken şey ise çok basit: Çocuklarınızı aşılatın.

 

Meraklısına Notlar:

  • Şu anda çocuk felcine ait üç farklı aşı mevcut. IPV, tOPV ve bOPV. Bu aşıların birbirilerine göre avantaj ve dezavantajları aşağıda:
    Mevcut Çocuk Feci Aşıları. En avantajlı aşı olan IPV ülkemizde mevcut.
    Mevcut Çocuk Feci Aşıları. En avantajlı aşı olan IPV ülkemizde mevcut.
  • Bill ve Melinda Gates Vakfı, az gelişmiş ülkelerde çocuk felci aşılamalarının tamamlanabilmesi için maddi yardım sağlamanın yanısıra, dünya genelinde toplumu çocuk felci hastalığı ve tehlikeleri konusunda bilgilendirme misyonunu da üstlenmiş durumdalar. Vakfin web sitesinde, çocuk felci ile ilgili pekçok grafik, istatistik ve detaylı bilgi mevcut. Vakıfa ait infografiklerden birini sizler için Türkçeye çevirdik. Büyük resim için tıklayın:

GOOD+Gates_EndPolio

  • Ünlü bilimkurgu
    1962’de çocuk felcine yakalanan, ancak iyileşen Arthur C. Clarke, 1984 yılında post-polio sendromu nedeniyle felç oldu ve gene bu hastalığa bağlı solunum yetmezliği sonucu 2008 yılında vefat etti

 

  • Çocuk felci hastalığı, 1900-1970 yılları boyunca o denli yaygınmış ki, bu hastalık nedeniyle sakat kalan pekçok ünlü isim mevcut. Ünlü oyuncu Donald Sutherland’dan, keman virtüözü İtzhak Perlman’a, yönetmen Francis Ford Coppola’dan, bilim-kurgu yazarı Arthur C. Clarke’a kadar pekçok ünlü çocuk felci hastalığına yakalanmış. Ülkemizde bu hastalıktan muzdarip olan ünlülerin başında da ünlü şarkıcı Edip Akbayram geliyor. Daha uzun bir çocuk felci geçirmiş ünlüler listesi Wikipedia’da mevcut.

 

  • 2012 yılında Pakistan’daki  çocuk felci aşı ekibinin Taliban tarafından öldürülmesine ilişkin haber ekte. ( İngilizce):

 

  • Kendisi de çocuk felci geçirmiş ve CIA operasyonundan sonra casuslardan korktuğu için en küçük çocuğunu aşılatmayan Pakistan’lı bir baba, ve bu nedenle çocuk felci kaptığı için sakatlanan küçük Müşerref’in haber videosu ekte (İngilizce).

Kaynaklar:

  1. Polio’s Last Act; April 2012; Scientific American Magazine; by Helen Branswell
  2. Birth of a Cold War Vaccine; April 2012; Scientific American Magazine; by William Swanson
  3. American History of Epidemics: Whatever Happened to polio?
  4. Global Polio Eradication Initiative  web sitesi
  5. Melinda and Bill Gates Foundation web sitesi
  6. Yalansavar.org :  Aşılar ve Komplo Teorileri  Bölüm 1: Bulaşıcı Hastalıklar ve Bağışıklık Sistemimiz ; Bölüm 2: Aşı Karşıtı Hareket ve Dr. Andrew Wakefield; Bölüm 3: Aşı Karşıtı İddialar ve Yanıtları
  7. The Hindu News: Another polio worker gunned down in Pakistan
  8. The New York Times: Once Again: A Man With a Mission
  9. “A calculated risk”: the Salk polio vaccine field trials of 1954, Marcia Meldrum, BMJ. 1998 October 31; 317(7167): 1233–1236.
  10. SES Türkiye: Taliban’s actions threaten Turkey, Europe with polio outbreak
  11. BBC Türkçe: Suriye’de çocuk felci salgını yayılıyor.
  12. USA Today: Islamic law and suspicion fuel polio resurgence
  13. The New York Times: C.I.A. Vaccine Ruse May Have Harmed the War on Polio
  14. Live Science: Polio-Free Countries Still Face Threat, Scientists Say

 

 

 

 

 

 

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Işıl Arıcan

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra ABD'de Sağlık Yönetimi üzerine yüksek lisans ve ardından gene ABD'de tıbbi bilişim ve proje yönetimi üzerine danışmanlık yaptı. Halen Stanford Üniversitesi Çocuk Hastanesi'nde Bilgi İşlem Direktörü olarak çalışıyor. Çeşitli bilim dışı iddiaları ve hurafeleri inceleyen Yalansavar isimli blogun kurucusu ve yazarıdır.