Bir editör ağlıyor, gözleri yaşlı
3 Eylül 2013
– Arkadaşlar geçen ayki sayımız çok güzeldi, okunma rakamlarımız gayet iyi gidiyor. Böyle giderse size söz verdiğimiz gibi maaş + prim uygulamasına geçebiliriz ama şimdilik gönüllülük esasından devam edeceğiz. Sevgili yazarlar, yeni sayı için konularınızı bildirmenizi rica ederim. Ellerinize sağlık şimdiden, sevgilerimle :)
12 Eylül 2013
– Arkadaşlar, yoğunsunuz biliyorum ama konuları alabilirsek sevinirim. Sevgiler, kolay gelsin
15 Eylül 2013
– Hatırlatmadır: Konularınızı bekliyoruz hala. Yazamayacaklar da bildirirse seviniriz, bu ay ayın 5’inde çıkıyoruz bilginize
25 Eylül 2013
– Arkadaşlar, yeter ama, yahu bırakın yazıları daha hala konuları alamadık sizden!!!!!!! Yazıları ayın 1’ine kadar teslim etmeniz gerekmekte, biliyorsunuz. Böyle dergi çıkmaz, bu disiplinsizlikle bir yere varamayız!!!! Her sayı bu yüzden son ana kadar büyük stres yaşıyoruz!!!! Bugün yazı konularını bildirmeyenlerin yazılarını kabul etmiyorum, gerekirse çıkmasın dergi bana ne ya!
—- Tevfik, ben bu ay yazamayacağım ya, kusura bakma son anda oldu ama (Sinem Doğan)
—- Yaaaa, benim de kayınvaldemler burda. Bu ay beni de affedin ( Bahadır Ürkmez)
—- Ben bu ay gözlem yapacağım, Plüton’un gene gezegen olması için bir projemiz var ( C. Tuğrul Tezcan )
—- Ben bu ay 3450 tane sineği ameliyat edeceğim, yetiştirmem zor ( Çağrı Yalgın)
—- Ya ben bu ay editörlük yapsam? Yazı yazacak havamda değilim ( Murat Pınar )
—- Al benden de o kadar, belki son gün aklıma bir şey gelirse ( Işıl Arıcan )
– Yeteeeeeeeer, disiplinsizliğin bu kadarına pes? Bu son sayı çıksın, sonra kapatıyorum dergiyi ne halt ederseniz edin!!! Dergiyi kim çıkarırsa çıkarır benden pas! Bıktım sizin kaprislerinizden, maaş isteklerinizden, disiplinsizliğinizden dasfaddfadfadgvads!!!!!!!!!!!!!!!!
4 Ekim 2013
– Hanımlar, beyler ayın sonu geldi. Tamam konuları bildirmeyin ama en azından yazıları 5’i akşamına kadar alalım. Ben o gece sabahlar, 6’sı gecesine kadar da yurtdışındakilerin yardımıyla dergiyi yetiştirmeye çalışırım. Doktor sinirlenmememi söylediği için son derece kibarca yazıyorum bu maili!
7 Ekim 2013
Dergi çıkar
8 Ekim 2013
– Arkadaşlar geçen ayki sayımız çok güzeldi, okunma rakamlarımız gayet iyi gidiyor. Böyle giderse size söz verdiğimiz gibi maaş + prim uygulamasına geçebiliriz ama şimdilik gönüllülük esasından devam edeceğiz. Sevgili yazarlar, yeni sayı için konularınızı bildirmenizi rica ederim. Ellerinize sağlık şimdiden, sevgilerimle :)
————————————————————————————-
Nasıl yazıyoz biz yaaa?
Dergi yazarlarının her zaman ilk derdi konu seçmektir. Her ay dergiye yazılabilecek binlerce konu arasından konu seçmek yazarları en çok zorlayan şey. Ama bakın Sinem Doğan ve tüylü kalemi bu işi nasıl çözmüş?
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=u0FwkJVBVSI&w=540]
Herkes Sinem hanım gibi süslü püslü ortamlarda elinde tüylü kalem ile çalışmıyor tabi, yazı konusu bulmak gayet zorlu bir süreç aslındda. Murat Pınar’ı ele alalım mesela. Kendisini geçen seneki yazımızda emekli ilan etmiştik ama kendisi emeklilikten ve balkonda okey partilerinden sıkılıp geri döndü. Bakın nerede o geçen sene tatil beldesinde çiçek koklayarak emekliliğin ve bira göbeğinin tadını çıkaran Murat, nerede bu Rocky Balboa?
Tabi konuk yazarlarımızı ve bize yazı yazmak isteyen siz sevgili yazar adaylarını da korkutmak istemeyiz (içerisi çok eğlenceli, bir bilseniz oooh). Bakın, dergimizin bu seneki transferlerinden Seyit Zor nasıl buluyor yazı konularını:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=q-YmL9oWHgA&w=540]
Anlaşıldığı üzere yazı konusu bulma konusu önemli sevgili okur. Yazı konusunu bulmak yazının dörtte üçü, hadi abartmayalım ama en az yarısı. Dolayısı ile yazar tepkileri de ona göre oluyor. Ama, insanoğlu çeşit çeşit, herkes fıtratına göre tepki veriyor tabi. Kimi klas duruşundan taviz vermeden bir James Bond gibi sevinirken, kimi de … Neyse, siz resimden anlarsınız zaten ne demek istediğimi:
Bahadır’a bakıp da aman diyeyim zannetmeyin ki kendisi dergi grubumuzun en bir çılgını, en bir özgün kişisi. Ne cevherler var bizde, misal dergimizin karı koca yazarları Işıl ve Cüneyt’i ele alalım. Kendilerine çok basit bir soru sorduk: “Nasıl yazıyorsunuz?”. Işıl: “Şapkasız yazmam, uğurlu şapkam başımda olmadan hayatta bilgisayar başına oturmam” dedi. Fotoğrafı geldi de bir baktık ki, Işıl mı şapkayı takmış, şapka mı Işıl’ı takıyor belli değil. Vardır herhalde bir kerameti…
Şapka’yı, aman Işıl’ı bırakıp kocasına döndük hemen. Cüneyt Özdaş’ı bilen bilir, dünyanın en munis, en aklı başında, en uyumlu, en sakin insanlarından biridir. Karısını dengelemek için muhtemelen daha düzgün bir fotoğrafını gönderir dedik, ama meğer o da şapkasız yazmayanlardanmış.
Siz tabi bakmayın böyle olduklarına bu çiftin, onları öyle kabullendik biz. Tabii ki aramızda daha düzgün çalışan, derli toplu insanlar da var. Misal, aramızdaki fizikçilerden Kaan Öztürk’ün masasına bakalım:
Şimdi, aklınızdan geçeni biliyorum sevgili okur. “Yahu bu nasıl fizikçi masası? Fizikçi dedğinin masasında formüller olur, biraz dağınık olur” diyorsunuz. Haklısınız, hemen derginin diğer fizikçisi Batuhan’ın masasına bakalım:
Bir de Gökhan’ın masasına bakalım, bakın sözde biz Gökhan’ın insan zannederken kendisi ne çıktı? O kadar robot yazısı yazmasından ve sürekli çalışmasından aslında anlamalıydık ama çakmadık:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=s7gLFJX9NEM&w=540]Evet farkındayım sevgili okur, şu an kafanızda oluşan Açık Bilim yazarı imgesi şöyle: Acaip şapkalar takılıyor, süslü kalemler falan, sonra şınav çekilirken yazı konusu bulunuyor ve bir tanesi ROBOT!! Ama inanın burası çok renkli ve kalabalık bir dergi. Hepimiz öyle değiliz, bakın mesela bir Ömer Kamacı’nın masasına:
Tabi herkes masabaşında yazmıyor yazılarını. Mesela Murat Çetinkaya işi gereği sürekli Paris Londra arası gidip geldiği için (veya Halkalı- Gebze, bilemedik ikisi de aynı mesafe) yazılarını trende yazıyor:
Evet, farkındayım okur. Şu yazıda gördüklerinizden sonra dergimiz yazarlarına güveniniz biraz sarsılmış olabilir. “Bilim dergisi çıkarıyorlar ama hiç bilim insanına benzemiyorlar” diyorsunuz muhtemelen. Valla ne deseniz haklısınız, ama aramızda “normal” bilim insanları da var! Bakın sineklerin tanrısı Çağrı Yalgın’ın masasına, gayet bilimsel işte:
İşte gerçek bir bilim insanının masasını ve çalışma şeklini yakından gördünüz. Ne kadar disiplinli, programlı bir insan olduğunu Çağrı’nın şahsen biliyorum, kendisi de bunu zaten resimle kanıtlıyor. Şimdi gelin tam tersi bir insanın videosunu seyredelim, bakın Açık Bilim’in yemek yazıları nasıl yazılıyor. (Not: Çekimler sırasında hiçbir hayvan zarar görmemiştir, kedi hariç):
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=HAhwoGE8YOA&w=540]
Peki her yazar gerçekten böyle şansına ve son dakikada mı yazıyor? Katiyen, asla! Sevgili Cihan Tuğrul Tezcan aramızda sanata en yatkınlardan biri olduğu için hepimizi iyi gösterecek bir video çekmesini rica ettik. “Tek planda siyah beyaz çekerim, fonda klasik müzik olur, semboller koyarım sağa sola, asla insan gözükmez böylece bilimin insansız da ilerleyebileceğini vurgularım, illa GB formam da gözükür” diye bir sürü şart koştu. Çaresizlik çok kötü bir şey sevgili okur, mecburen kabul ettik. İşte CTT’nin Film Ekimi’ne, Cannes’a koysanız sırıtmayacak Açık Bilim filmi!!! (Fransız ekolü)
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=vSsPKLPkpzc&w=540]
İşte, yazarların nasıl yazdığının hikayesi. Baştaki hikayeden editörlerin ne kadar işinin zor olduğunu anlamışsınızdır, peki editörler nasıl yetişiyor bunca işe? İşte hikayesi, işte Açık Bilim’in cefakar editörü Tevfik Uyar’ın bir günü:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=5TR7pw_2V7k&w=540]
Yorum Ekle