ABD’li Wilbur ve Orville Wright kardeşler modern havacılığın öncüleri olarak bilinir. Kendileri de zaten alçakgönüllülükten uzak bir şekilde bu durumu açıkça beyan etmişlerdi[1]. Peki her şey gerçekten bu kadar basit miydi?
Patentler, teknoloji ve sanayinin ayrılmaz bir parçası. Günümüzde Samsung ve Apple’dan aşina olduğumuz patent savaşları aslında sanayi devriminden beridir meydanda. Edison – Tesla[2] ve Grahambell – Gray çekişmeleri[3] bunların en bilinenleri. Diğer taraftan Wright kardeşler de birçok mühendis ve işadamını deyim yerindeyse mahkemelerde süründürmüş. Peki paylaşılamayan neydi? Kim haklıydı? Isterseniz önce patent kavramını ve dönemin havacılık teknolojisini kısaca irdeleyelim, sonra da Wright kardeşleri ve neyin peşinde olduklarını anlayalım.
İcat, mucit ve patent
İcat, ya da diğer adıyla buluş, doğada var olmayan bir şeyin insan vasıtasıyla geliştirilmesi veya üretilmesidir. Aksi takdirde icat değil, keşif olurdu. Mucit ise malum, icadı yapan kişidir. Patent ise icat sahibinin, ki bu kişi icadın mucidi olmak zorunda değildir, belirli bir süre boyunca söz konusu icada ait hakları elinde tutmasını sağlayan ve karşılığında da icada dair teknik detayları açıklamasını gerektiren haklar bütünüdür. Böylece hem patent sahibi taklitçilere karşı korunmuş olur, hem de patent kamuya mâl olduğu için teknoloji ve sanayinin gelişimi ve sürekliliği sağlanır. Patentlenmiş bir icadın pazarlama, üretim, satış ve diğer hakları patent sahibine aittir. Dolayısıyla söz konusu icadı başka bir kişi veya kurumun kullanabilmesi için patent sahibinden izin alması gerekir, aksi takdirde bu kurum veya kişi cezaya maruz kalır.
Temel tanımlar böyle olmakla birlikte, her hukuk dalı gibi patent hukuku da çok dallı budaklı bir konudur ve verilen kararlar birçok kez yoruma açıktır. Patent hukuku kıtadan kıtaya, hatta ülkeden ülkeye değişebilir. Örnek olarak devridaim makinalarını ele alalım[4]. ABD patent yasalarına göre, devrimdaim makinalarının patent başvurularının kabulu için çalışan bir numunenin gösterilmesi zorunludur (yerse!)[5]. AB patent yasalarına göre ise bu başvurular ayrı bir sınıf altında ama tahminimce sorunsuzca kabul edilir, çünkü gerçek hayatta bu makinaların hiçbir geçerliliği yoktur, dolayısıyla anlaşmazlık konusu da olamazlar.
Tahmin edeceğiniz gibi, bir icadın patenti için başvurulurken, patentin kapsamı da mümkün olan en geniş şekilde tutulur, çünkü patent sahibi yaptırımlarını olabilecek en geniş alana yaymak ister. Wright kardeşlerin patent macerasının çıkış noktası da işte tam buradadır. Günümüzde patent memurları bu durumların yaratabileceği suistimali önlemek için oldukça titiz çalışırlar ve çoğu zaman başvuru dosyalarını bu tür “düzeltmeler” için geri gönderirler, ama acaba eskiden durum nasıldı?
Bir zamanlar Ohio’da…
Wilbur Wright 1867’de Indiana’da, Orville Wright 1871’de Ohio’da doğdu. Dindar bir ailede yetişen iki kardeşin aile bağları oldukça kuvvetliydi. Öyle ki, iki kardeş hayatta kaldığı süre boyunca hep ortak çalıştılar ve hiç evlenmediler. Bazı tarihçiler Wilbur’u atılımcı ruhumdan ötürü daha ön plana çıkarsa da, Wright kardeşlerin dışarıya karşı imajı her konuda ortak harekete dayalıydı. Okumaya ve öğrenmeye çok meraklı olmalarına rağmen türlü şanssızlıklardan ötürü okullarını bitirmeye hiç fırsatları olmadı. Wright kardeşler çalışma hayatına 1889’da matbaacılıkla başladılar. Bir ara kendi gazetelerini de çıkardılar ama bu maceraları çok uzun sürmedi. 1892’de bir bisiklet dükkanı açtılar. 1896’da ise kendi bisikletlerini üretmeye başladılar. Bu süreçte kazandıkları birikimlerle de ilk havacılık maceralarını finanse ettiler.
Wright kardeşlerin havacılık macerasının fitilini 1896’da meydana gelen 3 olay ateşlemiş olmalı. İlki Samuel Langley’nin buhar motoruyla çalışan insansız bir hava aracını uçurması, ikincisi Octave Chanute’un Michigan gölü kıyısındaki kum tepelerinde yaptığı planör denemeleri, üçüncüsü de dönemin meşhur planör pilotu Alman Otto Lilienthal’in kendi tasarladığı planörüyle çakılarak ölmesiydi. 1899’da Wilbur Wright, Smithsonian Enstitüsü’ne bir mektup yazıp, o döneme ait havacılık literatürünü ve başka detaylı bilgileri talep etti. Gelen olumlu cevap sonucu 1896’ya damgasını vurmuş diğer üç kişiye ait teknik çizimleri ve hatta Da Vinci’nin tasarımlarını da bir araya getirerek ilk gerçek deneylerine başladılar[6].
Kontrolsüz güç güç değildir
Kulağa aşina bir laf olsa da, doğruluğu tartışılmaz. Wright kardeşler de bu fikirde olsa gerek, çalışmalarını motor veya kanat yapısı yerine uçuş kontrolü üzerine odakladılar. Uçuş sırasında 3 çeşit manevra mümkündür. Bunlar yatma, yunuslama ve sapma hareketleridir (Şekil 1). Güvenli bir uçuş için bu üç hareketin de tam kontrolü şarttır. Aksi takdirde, mesela uçak sola yatarken akışkan dinamiğinin etkilerinden dolayı aynı anda sağa doğru sapmaya başlar.
Wright kardeşler kuşların uçuş sırasında yön değiştirmek için yana yattıklarını fark etmişlerdi, tıpkı bisiklet sürer gibi. Çakılıp ölen Lilienthal de kendi vücut ağırlığını planör içinde kaydırarak aynı prensibi uyguluyordu. Ama onun yönteminin güvenli olmadığı açıktı. Bu sorunu çözebilmek için Wright kardeşler yine kuşları incelediler[6]. Kuşlar yatarak yön değiştirebilmek için kanatlarının uçlarındaki açıyı değiştiriyorlardı. Bunun için de kanatlarını buruyorlardı (Aslında ingilizcesi warping olan bu terimin türkçesi bükmedir, ama gözünüzde daha kolay canlandırabilmeniz için burmak kelimesini daha uygun gördüm). O zaman, benzer bir şekilde planörün veya uçağın da kanatlarını burmak gerekiyordu.
Wright kardeşler, dükkanlarına 1,8 metrelik bir rüzgar tüneli kurdular[8]. Amaçları, bu silindir şeklindeki geçidin içine planörlerinin küçültülmüş kopyalarını koyup, tünelden hava akımı geçirmekti. Böylece planörlerinin uçuş sırasındaki seyrini önceden görebileceklerdi. 1901’den 1903’e kadar önce rüzgar tünelinde, sonra açık havada sayısız deney yaptılar. Tasarımlarını önce insansız uçuşlarla, yani araçlarını bir uçurtma gibi yerden iplerle kontrol ederek, sonra da kendileriyle sınadılar. En sonunda da planörlerine bir motor takarak ilk uçan makineyi 1903’te uçurmayı başardılar. Bu “uçan makineyi” ise 1906’da 821323 Numaralı ABD patenti ile kendi adlarına tescillediler (Şekil 2)[9].
Patentin kapsamıWright kardeşlerin geliştirdiği uçuş kontrol sistemi, yukarıda belirttiğimiz üç eksendeki hareketi de eşzamanlı bir şekilde kontrol altında tutuyordu. Bu sistemde, yatma hareketi kanatların tellerle burulmasıyla, yunuslama hareketi önde yer alan yatay bir dümenle, sapma hareketi ise gemilerdeki gibi arkada bulunan dikey bir dümenle sağlanıyordu (Şekil 3). Buradaki bağlantıya tıklarsanız, bu sistemin nasıl çalıştığını çok yalın ve güzel bir şekilde görebilirsiniz[11].
Wright kardeşler tasarladıkları uçağı değil, sadece geliştirdikleri uçuş kontrol sisteminin prensiplerini tescillediler. Tabii, hukukun her alanı gibi burada da şeytan ayrıntılarda gizlidir. İlk önemli ayrıntı, patentlerinde betimledikleri sistemin hem motorlu hem de motorsuz araçlar için geçerli olduğunu yazmaları. Böylece hem planör hem de uçak patent kapsamına girmiş oluyor. İkinci ayrıntı ise, ki tüm anlaşmazlıkların kaynağıdır, patentlerine yazdıkları bir cümle oldu. Bu cümle, yatma hareketi için kanat burma yöntemi yerine “başka yöntemlerin” de kullanılabileceğini belirtiyordu. İlk bakışta bu cümle çok sıradan gelse de, aslında patentin kapsamını genişletme açısından etkisi çok büyüktü. Sırf bu ifade sayesinde Wright kardeşler sadece kendi uçuş kontrol sistemlerini değil, başkaları tarafından geliştirilmiş olabilecek diğer uçuş sistemlerini de kendi patent kapsamlarına almışlardı.
Mahkeme köşeleriEğer uçakla seyahat ettiyseniz ve şansınıza eğer kanat hizasında oturduysanız, belki pencereden bakıp da kanatların havadaki dönüşler sırasında nasıl çalıştığını görmüşsünüzdür. Modern uçaklar, kanatlarının burulması yerine kontrol yüzeyleri denen küçük oynar parçaları sayesinde dönüşlerini icra ederler[12]. Şekil 4’te kontrol yüzeyleri sayesinde bir yolcu uçağının nasıl yattığını görebilirsiniz. Tahmin edeceğiniz gibi kontrol yüzeyleri, burulan kanatlara göre bazı avantajlara sahip. Öncelikle, Wright kardeşlerin tasarımındaki gibi bir sürü tel kullanmak zorunda kalmıyorsunuz, böylece tel kopması ve beraberinde gelen kontrol kaybı riskini önlemiş oluyorsunuz. Ayrıca, sık eğilen metal parçaların teknik tabirle “yorulup, kırıldığını” hesaba katarsak, burulan kanatların yerine daha uzun ömürlü olan kontrol yüzeylerinin daha mantıklı bir seçim olduğunu fark ediyoruz.
Bu kadar teknik detaydan sonra gelelim olayların gidişatına. Yukarıda dediğimiz gibi, Wright kardeşler yatma manevrası için kanatların burulmasından başka kullanılabilecek bütün diğer yöntemleri de patenleri kapsamına almayı başarmışlardı. Teknik bir açıdan bakıldığında, kontrol yüzeyleri burulan kanatlara kıyasla bambaşka bir tasarım içeriyordu. Ne yazık ki, dönemin hâkimleri böyle düşünmüyordu. Dönemin bir başka havacılık öncüsü Glenn Curtiss uçaklarının tasarımında kontrol yüzeylerini kullanmıştı ama Wright kardeşlerin açtıkları davayı kaybedip para cezası ödemeye mahkum olmuştu[13]. Wright kardeşlerin Curtiss’e açtığı davalar buzdağının sadece görünen kısmıydı. Kişisel veya tüzel olarak Wright kardeşler, patentlerinin geçerliliği 1917’de sona erene kadar birçok işadamını ve mühendisi hem ABD’de hem de Avrupa’da dava etti. Curtiss de Wright kardeşlerden geri kalmadı ve o da dava furyasına yenilerini ekledi.Modern havacılığın öncüsü sayılan ABD birbirini dava eden şirketler yüzünden havacılıkta yerinde saymaya başladı. Uzun mesafelerden dolayı olsa gerek Avrupa’ya açılan davalar çok uzun sürüyordu, bazen de Wright kardeşlerin lehine sonuçlanmıyordu. Sonuç olarak, Avrupa’daki havacılık ABD’nin oldukça önüne geçti. 1. Dünya Savaşı başladığında Avrupa’nın hava kuvvetleri ABD’ninkinden çok daha üstün bir durumdaydı, öyle ki ABD savaşa girdiğinde elindeki hiçbir uçak savaşta kullanılacak durumda değildi ve bu yüzden Fransız uçaklarını kullanmak zorunda kaldılar. Durumun vahametini sonunda farkeden dönemin ABD başkanı Franklin Roosevelt 1917‘de bir patent havuzu oluşturulmasını emretti. Bu havuza küçük bir aidat karşılığı giren şirketler patent engellemelerine maruz kalmaksızın istedikleri gibi uçak üretebildiler. Aidatların büyük kısmı da Wright kardeşlerin ve Curtiss’in şirketlerine tazminat olarak sayıldı[1].
Sonuç
Gördüğümüz gibi eskiden de bilim ve teknolojinin kişisel veya hukuki anlaşmazlıklardan dolayı ilerleyemediği haller oluyordu. Wright kardeşler’in tescillediği patentin sınırları o kadar genişti ki, kendilerini havacılıkta tekel ilan etmemeleri için hiçbir sebep yoktu. Belki de bu yüzden modern havacılığın her şeyi kendilerine borçlu olduğunu söylemeleri pek de şaşırtıcı olmamalı. İşin manidar kısmı ise 1899’da Smithsonian Enstitüsü’ne mektup yazıp dönemin havacılık literatürünü, yani o güne kadar elde edilmiş bütün bilimsel birikimi bedava elde edip kendi tasarımlarında kullanan aynı Wright kardeşlerin daha sonra herkesi kendi birikimlerinden ve hatta kendilerine ait olmayan birikimlerden mahrum bırakabilmeleriydi.
Günümüzde olsaydı, Wright kardeşler başvurdukları patentin kapsamına kontrol yüzeylerini içeren uçuş kontrol sistemlerini asla alamazlardı, çünkü burulan kanatlar ve kontrol yüzeyleri aynı sorunu çözmek için tasarlanmış çok farklı iki çözüm, dolayısıyla iki farklı patente tâbi. Ayrıca, sıkı durun, burulan kanatlar ve kontrol yüzeyleri aslında 1868’te yani Wright kardeşlerden 38 yıl önce sırasıyla Fransız Robert Esnault-Peltiere ve İngiliz Matthew Piers Watt Boulton tarafından tescillenmişti![1] Eğer patent memuru Wright kardeşlerin başvurusunu onaylamadan önce düzgün bir araştırma yapmış olsaydı, Wright kardeşler kendi uçuş kontrol sistemlerini bile tescilleyemeyecekti. Burada akla durgunluk verecek bir başka durum da 1900’lerin başında o andan 38 yıl öncesine ait bir belgenin Avrupa’dan ABD’ye hala ulaşamaması ve/veya iki kıta arasındaki bilimsel fikir alışverişinin bu kadar zayıf olması.
İşin hukuki kısmı bir yana, Wright kardeşler bütün zaman ve enerjilerini patent davalarına harcamaya başladıktan sonra havacılık sektörüne artık bir katkıda bulunamadılar. Davalardan kazandıkları tazminatların bunda ne kadar rol oynadığı ise tartışılır. Umarım günümüzdeki şirketler ve tüm diğer bilim insanları bu tür olaylardan kendilerine bir ders çıkarırlar da, zamanlarını patent davalarından yüz milyonlar kazanmak yerine bilim ve teknolojinin devamlılığını sağlamaya adarlar.
Not: Wilbur Wright’ın 1912’deki ölümü ve Orville Wright’ın hisselerinin 1915’teki satışına rağmen yazı boyunca “Wright kardeşler” adını kullanmaya devam ettim, çünkü Wright kardeşler patentlerini tescilledikten sonra zaten tüzel bir kişiliğe dönüşmüştü.
Kaynaklar
Kapak resmi: Wilbur Wright ve Orville Wright. Kaynak: Wikipedia[6]
- http://en.wikipedia.org/wiki/Wright_brothers_patent_war
- http://www.acikbilim.com/2013/03/dosyalar/acdc-savaslari-nikola-tesla-thomas-edisona-karsi.html
- http://en.wikipedia.org/wiki/Elisha_Gray_and_Alexander_Bell_telephone_controversy
- http://yalansavar.org/2012/12/03/devridaim-makinalari-yok-oyle-belese/
- http://en.wikipedia.org/wiki/Perpetual_motion#Patents
- http://en.wikipedia.org/wiki/Wright_brothers
- http://en.wikipedia.org/wiki/Flight_dynamics_%28fixed-wing_aircraft%29
- http://legacy.wrightflyer.org/WindTunnel/testing1.html
- http://www.google.com/patents?vid=USPAT821393&id=h5NWAAAAEBAJ&dq=821,393
- http://en.wikipedia.org/wiki/File:WB_Wind_Tunnel.jpg
- http://www-tc.pbs.org/wgbh/nova/assets/swf/1/pilot-wright-brothers-flyer/pilot-wright-brothers-flyer.swf
- http://en.wikipedia.org/wiki/Aileron
- http://www.ushistoryscene.com/uncategorized/wrightbrotherspatentwars/
Lisans ve tescillerin olası sakıncalarını çok güzel özetlemişsiniz, teşekkürler. Benzer bir durum HIV’in keşfi sırasında da yaşanmış ve ABD’li Robert Gallo virüsü ilk kendisinin bulduğunu iddia ederek HIV tanıma testi için lisans almak istemişti. Buna karşılık günümüzde virüsü esas olarak Fransız Luc Montagnier ekibinin bulduğu kabul edilir. Yine de o dönemde patent savaşları nedeniyle tanı testlerinin gecikmesinin yaratacağı sorunlar Gallo ve Montagnier’in anlaşıp karşılıklı olarak patent almaktan vazgeçmeleriyle aşılır. Bu öykü “And The Band Played On” romanı ve filminde ayrıntılı olarak anlatılır.
Yorumunuz ve ek bilgi için teşekkürler. HIV burada keşfedilen bir şey olduğu için, doğal olarak HIVin bulunmasının patenti alınamaz. Diğer taraftan HIV tanı ve tedavisinde kullanılacak yöntemlerin yine bir patent havuzuna tâbi olduğunu zannediyordum, belki de ülkeden ülkeye değişiyor olabilir. Dediğiniz hikayeye kesinlikle göz atacağım.
Keşif ve patent konusunda haklısınız. Tam anlatamamışım. Tanı testini geliştirebilmek için virüsün kendisine ihtiyaç var ve Gallo’nun bu virüsü kendisinin keşfetmeyip Fransızlardan çaldığı iddiasıyla kavga çıkıyordu. Öykü bir senaryodan çok o dönemi yaşayan bir kişinin tanıklığına dayanarak anlatılmış. Kesinlikle tavsiye ederim.
Patent meselesinin, eğer dikkatli olunmazsa bilimsel ve teknolojik ilerlemeyi yavaşlatabileceğine dair iyi bir örnek bu. Ortada bilimsel bir ilerleme var ama bunu üreten kişi, insanlığın hizmetine sunmak istemiyor. Bu ilerlemeden elde edilen sonuçları kara dönüştürmeyi ve kendilerinden başka hiç kimsenin de kar edememesini istiyorlar.
Apple, en bilinen örneklerden. Elindeki iPad patentinin resimlerine dikkat edildiğinde bu şey, iPad’ı diğer tabletlerden farklı bir şeyi tarif etmiyordu. Patent, resmen tableti tarif ediyordu. Apple da bu sayede dünya üzerinde başka hiçbir şirket ya da kişinin tablet üretememesi gibi ütopik bir hayale kapılmıştı. Bu da Apple ile Samsung arasındaki patent savaşlarına neden olmuştu. Daha sonra Apple’ın bazı patentleri iptal edilmişti.
Wright Kardeşlerin tavrı, bir ülkenin havacılıkta geride kalmasına neden olmuştu. Ama aynı tavır küreselleşen dünya koşullarında çok daha ağır sonuçlara neden oluyor. Tüm insanlığa zarar veriyor. İlaç tekellerinin patent konusundaki tavrı bunun örneğidir. Milyonlarca insan çeşitli sağlık sorunlarından dolayı ölürken bu şirketler ellerindeki patentler aracılığıyla başkalarının ilaç üretmesine engel olmaya çalışıyorlar. Güzel şeyler de olmuyor değil tabii. Mesela Novartis ilaç şirketinin bazı patentleri Hindistan’da mahkeme tarafından geçersiz kabul edildi.
Apple’ın yaptığı profesyonellik ve etik sınırlarını gerçekten zorlar nitelikte. Yalnız yazdığınızdan anladığım kadarıyla iPad konusunda yine patent tarifine girmeyen bir durum var. Tasarımlar ve sanat eserleri patente tâbi değildir, sadece copyright gibi ticari tescil hakları alabilirler. Apple’ın patentinin iptalı bu sebepten dolayı olabilir (detayları maalesef araştırmadım henüz). Yine de beni hayrete düşüren Apple gibi şirketlerin bu tür patentleri en başta nasıl alabildikleri. Patent enstitüleri devlete bağlı kurumlardır, ve hiçbir şirkete ayrıcalık gösterememeleri lazım aslında.
İlaç şirketlerinin durumu ise aslında bayağı çetrefilli. 100 milyonlarca dolarlık araştırma bütçesi ve yıllar süren deneylerden ve bürokratik işlemlerden sonra şirketler tabii zarar etmek istemiyorlar. Burada yanlış olan hasta insanların bu duruma maruz bırakılmaları. İlaç şirketlerinin devletlerle ortak bir çözüme ulaşmaları şart. Hindistan’ın mahkeme kararları uzun vadede kendi vatandaşları için aslında zararlı olabilir. Novartis’in Hindistan’a ambargo uygulaması ya da kanundaki açıklardan faydalanıp başka bir şekilde kendi isteklerini kabul ettirmesi gayet olası. Bu şirketlerin ülkelerle yarışacak bütçeleri var, dolayısıyla her atılacak adımdan önce iyice düşünülmesi lazım.
Apple’ın iPad patentleri ilk başta yeterince ayrıntılı değildi. Gerek görsellerinde gerekse yazılı olarak, “ortalama kitap büyüklüğünde, düz ekranlı, başka donanımı olmayan, dokunmatik cihaz” olarak gösteriliyordu. Bu da sadece iPad’i değil, bütün tabletleri tanımlayan şeyler. Dolayısıyla Apple buradan yola çıkarak bütün rakiplerini hırsızlıkla suçladı. Apple’ın yaptığı şey gerçekten de etik değildi.
Patent konusu gerçekten de çetrefilli konular. Evet, yıllarca süren araştırma-geliştirme faaliyetlerinin ardından ortaya bir şeyler çıkıyor ve şirketler haklı olarak zarar etmek istemiyorlar. Ama arada çok ince çizgiler var. Bazen bütün rakiplerinizin hırsızlıkla suçlanmasına, bazen bir ülkenin geri kalmasına, bazen de insanların tedavisi olan hastalıklardan ölmesine neden oluyor.
Kar etme hırsı ile topluma sağlanacak fayda arasındaki denge dikkatli kurulmalı.