Çocukluğumdan beri suç ve dedektif romanları, öyküleri en sevdiğim edebiyat tarzı olmuştur. Beklenmedik bir cinayet, cinayetin etrafında gelişen esrarlı olaylar, olası katiller, okura “Yok artık” dedirten çözümler ve en önemlisi bu çözümleri bulan dedektifler sayısız gece boyunca beni uykumdan etmiştir. Hercule Poirot, C. Auguste Dupin, Miss Marple, Baskerville’li William gibi nice dedektif zihinsel yetenekleri ile hala büyülemeye devam ediyorlar benim gibi bu tarza meraklı okuyucuları. Ancak onlarca kurgusal dedektif karakteri içerisinde sadece bir tanesi kriminolojinin öncülerinden biri olarak onurlandırılıyor kimilerince: ağzında piposu, garip alışkanlıkları, bohem yaşam tarzı ve sıra dışı mantıksal becerileri ile Sherlock Holmes.
Holmes suçluları adalete teslim etmekte, masumları kurtarmakta o kadar başarılıdır ki Holmes’un çağdaşı olan günümüzde hala kullanılan suçluların fotoğraflarının (mugshot) çekilmesi ve suç mahallinin detaylı envanterinin çıkarılması fikirlerinin mucidi Fransız araştırmacı/polis memuru Alphonse Bertillion*’un
Dedektif öykülerini severim. Sherlock Holmes’ün akıl yürütme tekniklerinin bütün profesyonel polislerce kullanıldığını görmek isterdim[1]
dediği rivayet edilir. Sherlock Holmes’u özel bir dedektif yapan esrarlı olayları çözerken bilimsel yöntemin ve akıl yürütme sanatının inceliklerini kullanıyor olması. Ünlü dedektif, dostu Watson’un daha önce çözdükleri bir olay üzerine yazdığı yazıyı eleştirirken suçla mücadele uğraşını nasıl gördüğünü açıklar okuyucuya:
Dedektiflik kesin bir bilimdir ya da öyle olmalıdır ve aynı şekilde soğuk, duygulardan uzak olarak değerlendirilmelidir.[2]
Holmes’un bilimsel yöntemi kullanışını incelemeden önce bilim ve bilimsel yöntemin çok basit bir tanımını yapalım. Bilimi evrende var olan şeylerin nasıl çalıştığını, birbirileri ile olan ilişkilerini anlamak ve keşfetmek için yapılan sistemli ve mantıklı bir insan aktivitesi olarak tanımlayabiliriz. Bilim fikirler, tercihler, istekler üzerine değil olgular üzerine kuruludur. Bilim hipotezleri ya da teoriler ispatlamak için yapılan bir aktivite olarak algılanıyor birçoklarınca. Oysa bilim bir konu hakkında alternatif açıklamaların tek tek çürütüldüğü en sonunda eldeki verilerle uyumlu, gözlemlenen olayları açıklayabilen, benzer koşullarda ne olabileceğini tahmin etmemize yardımcı olan ve üzerinde genel olarak fikir birliğine varılabilecek bir açıklamaya ulaşma çabasıdır. Bilimsel yöntem bu çaba sırasında bilim insanlarının takip ettiği adımların bütünü olarak tanımlanabilir.
Bilimsel yöntemin ilk adımı gözlem yapmak ve yapılan gözleme dayanarak problemi ortaya koymaktır. İnsanlık tarihi boyunca Isaac Newton’dan önce ağaçtan düşen elmaları başkaları da görmüştür mutlaka. Ama sadece Newton bu gözlemden yerçekimi kanununu formüle edebilmiş. Ancak bir sonuca varacak gözlem yapabilmenin bir ön koşulu var. Neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu fark etmemizi sağlayacak bilgiye sahip olmak. Maceralarının hemen hepsinde dedektifin sıklıkla hafızasının derinliklerinden tıpkı bir sihirbazın şapkasında çıkan tavşan gibi ilk başta gereksiz görünen olağan dışı bilgileri çıkardığını görmek mümkün: tütün küllerinin birbirilerinden farkı, Londra sokaklarının hangilerinin Arnavut kaldırımı olduğu, kulak memelerinin şekli, çamurda bırakılan izlerin karakteristikleri ve daha niceleri.
Holmes, hanımefendinin profiline yoğun bir dikkatle bakıyordu. Şaşkınlık ve tatmin, hevesli yüzünden aynı anda okunabiliyordu, ancak hanımefendi sessizliğinin nedenini anlamak için etrafına bakındığında her zamanki sessiz ve vakur haline döndü. Düz, aklaşmış saçlarına, kasketine, yaldızlı küpelerine, uysal görünüme dikkatlice bakmama rağmen dostumun besbelli heyecanını açıklayabilecek bir şey görmedim[3].
Ancak kulak memelerinin anatomisi ile ilgili derin bilgilere sahip olan biri Bayan Cushing’in kulağı ile karton kutudaki kulak arasındaki ilişkiyi gözlemleyebilir şüphesiz. Holmes farklı alanlardaki derin bilgisi ile herkesin baktığı ancak görmeyi başaramadığı detayları anlamlandırabildiği, yani gözlem yapabildiği için vakaları aktaran dostu Watson’u ve okuyucuları sürekli şaşırtır. Dilimize “Kızıl Soruşturma” adı ile çevrilen öyküde Watson ve Holmes’un tanışma sahnesinde Holmes Watson’a
Anladığım kadarı ile Afganistan’daydınız[4].
dediğinde doktoru hayretler içerisinde bırakmıştır. Sherlock Holmes öykünün ilerleyen bölümlerinde kendisini Watson’un Afganistan’da bulunmuş olduğu sonucuna ulaştıran adımları açıkladığında dedektifin ilk tanışma anında bile bilinçli bir şekilde gözlem yaptığını ve bu gözlemleri akıl yürütmesinde kullandığını görürüz:
…. Afganistan’dan geldiğinizi hemen anlamıştım… Akıl yürütmem şu şekilde çalıştı ‘Karşımda, doktor tipli bir bey var ama aynı zamanda bir asker havası da var. O halde, mutlaka askeri doktor olmalı. Sıcak bir ülkeden yeni gelmiş olmalı çünkü yüzü esmer ancak bu doğal ten rengi değil; bilekleri açık renk. Bitkin yüzü açıkça zorluklarla ve hastalıklarla mücadele ettiğini gösteriyor. Sol kolundan yaralanmış. Kolay bükemiyor ve garip bir şekilde tutuyor bu kolunu. Hangi sıcak ülkede bir İngiliz doktoru bu kadar zorlukla mücadele edip kolundan yaralanabilir ki? Şüphesiz Afganistan. Bütün bu akıl yürütme bir saniyemi bile almadı[5].
Holmes ilk kez tanıştığı, daha sonra sıkı dostu olacak Watson’la tanıştığında sadece bir gözlemden sonuca ulaşmaz. Karşısındakinin kim olduğu sorusunun yanıtına ulaşmak için farklı bilgileri bir araya getirir. Ünlü dedektif elindeki problemi çözecek bütün verilere ulaşmaya çalışır. “Dans Eden Adamlar Macerası” isimli öyküde hiyeroglif görünümlü karalamaları getiren Bay Hilton Cubbit’i benzer şekiller tekrar ortaya çıkınca kendisine hemen ulaştırmasını söyleyerek evine yollar ve on beş gün boyunca sabırla yeni verilerin ortaya çıkmasını bekler[6]. Bilim insanları da bilimsel yöntemi izlerken tıpkı Holmes gibi sadece bir gözlemden yola çıkarak kesin hükümler vermezler. Aksine karar vermeden, fikir üretmeden önce bir hipotez oluşturmalarına yeteceğini düşündükleri kadar çok veri toplamaya, gözlem yapmaya çalışırlar. Carl Sagan “Garajımdaki Ejder” isimli yazısında
Ama ben içgüdülerimle düşünmemeye çalışıyorum. Eğer dünyayı anlamak konusunda ciddi isem, ne kadar cezbedici olursa olsun, beynim dışında bir şeyle düşünmek büyük bir olasılıkla başımı derde sokacaktır. Gerçekten, kanıtlar ortaya çıkana kadar kararı ertelemenin bir sakıncası yok[7].
derken 80 yıl önceki Holmes’un kulağını çınlatır bir anlamda:
Hayır, hayır, ben asla tahmin yürütmem. Mantıklı düşünme alışkanlıklarını yıkıcı, şaşırtıcı bir alışkanlıktır tahmin yürütmek[8].
Yeteri kadar veriyi elde eden bilim insanları hipotez ya da teori oluşturmak için bu verileri mantık kuralları çerçevesinde kullanırlar. Mantıkta çıkarım yapmakta kullanılan üç farklı yöntem vardır: tümdengelim, tümevarım ve dışaçekim. Bu üç akıl yürütme biçiminin de bilimde ayrı kullanım alanları var. Tümdengelimli akıl yürütme, yani genel bir önermeden mantıklı, özel bir sonuca ulaşma çabası, bilim insanlarınca hipotez ve teorileri test etmekte ya da teorileri özel durumlara uygulamak için kullanılır. Tümdengelimli akıl yürütmeye en çok verilen örnek
Bütün insanlar ölümlüdür (1. öncül)
Sokrat insandır (2. öncül)
O halde Sokrat ölümlüdür (Sonuç)
örneğidir.
Tümevarımlı akıl yürütme ise tümdengelimli akıl yürütmenin tam tersidir: özel durumlardan genele ulaşma yolunda bir akıl yürütme biçimidir. Öncüllerin tamamı doğru bile olsa ulaşılan sonucun yanlış olması tümevarımlı akıl yürütmede mümkündür. Örneğin
Esra kadındır (1. Öncül)
Esra annedir (2. Öncül)
O halde bütün kadınlar annedir (Sonuç)
akıl yürütmesi öncüller doğru olsa bile geçerli bir akıl yürütme değildir. Tümevarımlı akıl yürütmede her ne kadar doğru önermelerden yanlış sonuçlara ulaşılabilse de bu akıl yürütmenin bilimde uygulaması vardır. Bilim insanları tümevarımlı akıl yürütme ile hipotez ve teorilerini oluştururlar. Yani yukarıdaki önermelerden “acaba bütün kadınlar anne midir?” sorusunu sorduran tümevarımlı akıl yürütmedir.
Sherlock Holmes’un bu akıl yürütmeleri kullanmadığını düşünmek yanlış olur. Nitekim Sir Arthur Conan Doyle Holmes’un akıl yürütme yöntemini tümdengelim olarak adlandırır. Yazar bu konuda hatalıdır çünkü Holmes’un akıl yürütmesinde en çok kullandığı dışaçekimdir. Dışaçekim (abduction) elde bulunan en iyi bilgiden hipotezler oluşturmakta kullanılır. Gözlenen bir olayın çok açık bir açıklaması olmadığında eldeki bilgilerle “eğitimli bir çıkarım yapma yöntemi”dir diyebiliriz.
Örneğin Güneş sisteminin 8. Gezegeni Neptün’ün keşfine yol açacak çalışmaların önünü açan, iki astronomun bu yöntemi kullanması olmuştur. Uranüs’ün yörüngesine ilişkin ilk tablolar açıklandığında gezegenin yörüngesi astronomların dikkatini çeker. Uranüs’ün yörüngesi o tarihte bilinen bilgiler ışığında klasik Newton fiziğinin kullanılarak hesaplanan yörüngeden oldukça farklıdır. Bu farklılık astronomları bunun nedenleri üzerinde düşünmeye zorlar. Astronomların önünde bu sapmayı açıklayan iki seçenek vardır: Newton teorisinin yanlış olduğu ya da henüz keşfedilmemiş bir gezegenin bu sapmanın sorumlusu olduğu hipotezleri. Uzun yıllar boyunca doğada ve evrende gözlemledikleri olayları büyük doğrulukla açıklayan Newton fiziğinin hatalı olması imkansız gibidir zamanın astronomları için. 8. gezegeni aramaya başlalarlar ve bir kaç yıl sonra Neptün’ü bulurlar. Tıpkı Holmes’un tahta bacaklı adamın yardımcısı yerlinin odaya nasıl girdiğini Watson’a açıklarken sorduğu gibi:
Sana kaç kere ‘imkansız olanı elersen geriye kalan ne kadar olanaksız olursa olsun gerçek olmalıdır’ dedim?[9]
Holmes çözmeye çalıştığı suçun etrafındaki olaylardan, suç mahallindeki en ufak detaylardan gözlem yeteneği ile elde ettiği bilgilerden suçun nasıl işlendiğini açıklayan bir hipotez oluşturur. Bir sonraki aşama hipotezin test edilmesi aşamasıdır. Hipotez suçla ilgili edinilebilecek yeni verileri açıklamalı, ya da bu verilerin nerelerde bulunabileceğine dair yol gösterebilmelidir. Bilim insanlarının oluşturduğu hipotezler de yeni verileri açıklayabilmeli ya da yapılan deneylerden nasıl bir sonuç beklenmesi konusunda yol göstermelidirler. Bir bilim insanı yaptığı deneylerden elde edilen sonuçları hipotezin öngörüleri ile karşılaştırır. Eğer uyumsuzluk varsa hipotezi kenara atar ve yeni verileri de açıklayacak yeni bir hipotez oluşturur. Holmes da suçu açıklayan hipotezini oluşturduktan sonra kendisini doğrulayacak ya da yanlışlayacak verileri bulma işine soyunur: kah bir av köpeği ile iz sürer, kah delil toplamak için hipotezinin işaret ettiği bir kasabaya doğru yola çıkar.
Bilimsel yöntemin bir sonraki ve son aşaması bulguların ve sonuçların yayınlanarak konuda uzman diğer araştırmacıların incelenmesine sunulmasıdır. Holmes suç dünyası içerisinde çalıştığından akıl yürütmelerini bağımsız denetime ya da meslektaş denetimine sunmasını beklemek pek akılcı olmaz. Yine de öykülerde yayın yapmanın önemine sıklıkla değinilir. Holmes evinde yaptığı küçük çaplı deneylerin sonuçlarını monografi olarak yayınladığını değişik öykülerinde dile getirir. Ancak asıl yayınlama işini Afganistan’da savaşmış doktor yapar. Dedektifin sağ kolu Watson, maceraları aldığı detaylı notlar ile biz okuyucuların incelemesine sunar.
Son Sherlock hikayesinin yayınlandığı 1927’den bu yana çok değişik yazar, bilim insanı ve okuyucu dedektifin akıl yürütmesi üzerinde kafa yormuş, bu sıra dışı zihnin esrarları kolaylıkla çözmesini hayranlıkla tekrar tekrar okumuşlardır, hala da okumaya devam ediyorlar. Yıllanmış Holmes hayranları bu yazıda anlatılanlara aşinadır mutlaka; çok farklı yerlerde benzer şeyler yazılıyor yıllardır. Sherlock Holmes’un akıl yürütmesinin, gözlem yeteneğinin ve çıkarım yeteneğinin bağımsız denetimi geçtiğini söyleyebiliriz gönül rahatlığı ile. Belki bir iki Açık Bilim okuyucusu da kendi açılarından değerlendirmek isterler bu suç edebiyatının ünlü karakterini…
* Her ne kadar başarılı bir polis memuru ve biyometrik araştırmacısı olarak Kriminoloji’nin kurucularından sayılsa da bugün hala kullanılan 16 nokta parmak izi değerlendirmesi çalışmalarına temel olmuş araştırmalarında tahrifatlar yapmış Bertillion. Bu yüzden parmak izlerinin bugün kesinliği olan bilimsel bir kimlik tespit etme yöntemi olmadığı düşünülüyor. Bu konuya önümüzdeki aylarda değineceğim Açık Bilim’de.
Yukarıdaki Sherlock Holmes alıntıların tamamını Bantam Dell yayınevinin Eylül 2003’te çıkardığı “Sherlock Holmes The Complete Novels and Stories” isimli baskıdan çevirdim. Sayfa numaraları da bu baskıya göre verildi. Türkçe baskılarında hem sayfalarda hem de çevirilerde ufak tefek değişiklikler olabilir.
- Sherlock Holmes: Father of Scientific Crime and Detection, Stanton O. Berg, Journal of Criminal Law and Criminology, Volume 61, Issue 3, Article 8
- Sign of Four sayfa 125
- The Cardbox sayfa 364 – 365
- A Study in Scarlet sayfa 7
- A Study in Scarlet sayfa 18
- The Dancing Men sayfa 811
- The Demon-Haunted World, Science as a Candle in the Dark. Carl Sagan, sayfa 170 1997, Headline Book Publishing
- Sign of Four sayfa 129
- Sign of Four sayfa 159 – 160
Podcast: Play in new window | Download
Subscribe: RSS
Meraklısına
Steven Novella’nın web günlüğü NeuroLogica Blog’da yayınlanan Holmesian Deduction isimli yazının Yorumlar kısımında dedektifin akıl yürütmesi ile ilgili seviyeli yorumları bulabilirsiniz. Yazının kendisi de çok başarılı.
Maria Konnikova’nın “Mastermind HW T THNK LK SHRLCK HLMS” isimli kitabı dedektif gibi düşünmek isteyenlere yol gösteren, dedektifin zihninin nasıl çalıştığını anlatan keyifli ve okuması koly bir kitap.
Bilim adamı ve dedektif, ruh ikizidir, aynı yöntemler ve aynı yol haritası ile bir gizemi ortaya döker. Nedenler arayışında hepimiz dedektifiz hepimiz bilim insanıyız! :)
İlginç bir yazı olmuş çok hoşuma gitti. Elinize sağlık.
BİLİMSEL YÖNTEMİ BİR DEDEKTİFİN ÖYKÜLERİNDE BULMAK
soluksuz okudum gerçekten ilginç.
sherlock holmes hayali bir karakter bunu gercek hayata teşmil edemeyiz tam anlamıyla..
Sherlock Holmes’un yazarı Conan Doyle’un da bu yöntemlerde usta olduğu ve günlük hayatta kullanıldığı bilinmekte. Ayrıca Holmes’u yazarken kendisine bu tümdengelim vb Holmes’un kullandığı yöntemleri öğreten üniversitedeki hocası Arthur Bell’den esinlendi. Yani tek fark Holmes ile Bell’in meslekleri.
Evet Sherlock Holmes hayali olabilir ama onu yazan kişi hayali değil. Yani aslında bu kitabı yazan kişi hem Sherlock’tan daha zeki olmalı ve hem de onun gibi olmalı. Demek ki bunları gerçek insanlar da yapabiliyormuş. Değil mi Ömer kardeşim?