1970’lere kadar “bilgisayar” dendiğinde sadece kurumların satın alabileceği büyük ve pahalı cihazlar akla geliyordu. Yarı iletken teknolojisindeki gelişmeler sayesinde bilgisayarların fiyatları düşse de, hâlâ bireylerin satın alma gücünün üzerindeydiler. Bilgisayarların “kurumsal yatırım” olarak değil de bireysel bir üretim, eğlence ve iletişim aracı olarak görülmesi nasıl mümkün oldu? En iyi bilim kurgu yazarlarının bile öngöremediği bu devrimsel dönüşüm 1970’lerin ortasında başladı. 1980’lerin başına gelindiğinde dünya kendini bilgisayar çağının içinde buldu.

8. Kişisel Bilgisayarlar

Bilgisayarların kişiselleşmesi teknolojik bir devrim sayılmazdı. Mikroişlemciler, klavye, ekran, manyetik depolama, yazıcı vb. bileşenler zaten geliştirilmiş durumdaydı. Bu bileşenlerin bir “mikrobilgisayar” şeklinde ucuz şekilde üretilmesi teknik olmaktan çok ekonomik bir başarıydı. Bu yenilik, bilgi işlemenin bireysel bir hak olması fikrini doğuracak, uygarlığın her alanında büyük bir devrim yaratacaktı.

Hesaplama hevesi

1970 yılına gelindiğinde, entegre devre teknolojisi sayesinde nispeten ucuz (400$) ve küçük (kitap boyunda) hesap makineleri piyasaya çıkmıştı. Birkaç yıl içinde daha da küçülüp ucuzlayacaklar, 1976’da cebe sığan bir hesap makinesini 50$’a almak mümkün olacaktı. Küçük makine pazarına Casio ve Sharp gibi Japon şirketleri hâkim olurken, Hewlett-Packard, Texas Instruments gibi daha eski şirketler farklı bir pazara yöneldiler ve bilimsel işler için tasarlanmış logaritma, trigonometri gibi matematiksel işlemler yapabilen hesap makineleri üretmeye başladılar. Hewlett-Packard, 1974’de bir “personal computer” (kişisel bilgisayar/hesaplayıcı) olarak tanıttığı HP-65 bilimsel hesap makinesini 795 dolar fiyatla piyasaya sürdü. Bu makine tuş vuruşlarını kaydedebilme özelliğine sahipti, böylece küçük programlar yazmaya imkân veriyordu. 1975’e kadar 25 000’den fazla HP-65 satılmıştı. Kullananlar çoğunlukla mühendisler, finansçılar gibi meslek sahipleriydi; yüksek fiyatı öğrenciler ve öğretim elemanlarının elini yakıyordu.

hp65
HP-65 hesap makinesi (flickr, Jürgen Keller)

Tarihçi Paul Ceruzzi’ye göre hesap makineleri iki açıdan kişisel bilgisayarların yolunu açtı: Birincisi, entegre devre üreticileri için düzenli bir pazar yarattılar. Entegre devreler büyük ölçekte üretilebildi ve fiyatları düştü. Küçük ölçekli girişimciler, elektronik bileşenleri toptan satın alıp yeni cihazlar üretme imkânı buldular.

İkincisi, programlanabilen bilimsel hesap makineleri insanların keyiflerine göre “bilgi işleme” heveslerini ateşledi. Bu makineleri kullananlar matematiksel eğitim almış, açık zihinli uzmanlardı. Hesap makineleri küçüktü, mesai bittikten sonra cebe atılıp kurcalamak üzere eve götürülebilirlerdi. Bu kullanıcıların bir kısmı makineleriyle yaratıcı işler yapmanın yollarını araştırdılar. Bu amaçla kulüpler kuruldu, dergiler, kitaplar yayınlandı, düzenli buluşmalarda yüzyüze bilgi alışverişi yapıldı.

Hobi elektroniği meraklıları benzer bir örgütlenmeyi çok uzun zaman önce gerçekleştirmişlerdi. İkinci Dünya Savaşı öncesinde radyo ve telsiz yapıp çalıştıran meraklılar, 1960’larda dijital tasarıma yönelmiş, yeni çıkan entegre devrelerle oynuyor, yeni uygulamalar icat ediyorlardı. Popular Electronics ve Radio-Electronics gibi yaygın dağıtımlı dergiler ile bilgi paylaşılıyordu.

İlk mikroişlemci olan Intel 8008 1972’de, onun daha ileri modeli olan Intel 8080 ise 1974’de piyasaya sürüldü. Hobi elektroniği dergileri bu işlemcileri kullanarak basit bilgi işlem cihazlarının nasıl inşa edilebileceğine dair yazılar yayınladılar Bu yazılar aydınlatıcıydı, ama mikroişlemciler perakende satılmıyordu ve parçaları satın almak da kurmak kadar zahmetliydi. Bu zorluklara rağmen, sıfırdan bir bilgisayar inşa edip kullanma hevesinde olan belli bir kitle oluşmuştu.

Kendi bilgisayarını kendin yap: Altair

Albuquerque şehrinde bulunan MITS, 1969’dan beri çeşitli elektronik kitler (kısmen inşa edilmiş elektronik cihazlar) üretip satan küçük bir şirketti; önce model roketler için radyo araçları, 1971’den sonra da hesap makinesi kitleri satmıştı. Hesap makineleri fiyatlarının ani düşüşü sonucunda şirket borca battı. Şirketin sahibi Ed Roberts bir bilgisayar kiti üretmeyi düşündü ve 1974’de piyasaya çıkan Intel 8008 mikroişlemciyi kullanarak basit, ama çalışan bir bilgisayar tasarladı. Altair 8800 adı verilen bu cihaz perakende olarak 397 dolara satışa sunuldu. Siparişler postayla gönderiliyor, kullanıcı pakedi açıp bileşenleri kendisi monte ediyordu. Altair’in geniş bir kitle tarafından okunan Popular Electronics dergisinin Ocak 1975 sayısının kapağında “Çığır Açan Proje! Ticari Modellere Rakip Olabilecek İlk Minibilgisayar Kiti” üst başlığı ile tanıtılması, o zaman farkedilmese de, kişisel bilgisayar çağını başlatan olay olacaktı.

800px-Altair_8800,_Smithsonian_Museum
Smithsonian Müzesi’nde bulunan Altair 8800 bilgisayar. (Wikimedia Commons)

Altair alışıldık şekilde bir bilgisayar değildi. Klavyesi, ekranı, depolama aracı yoktu. Veri girişi sadece ön paneldeki anahtarların açık veya kapalı hale getirilmesiyle sağlanıyordu. Programlar ikili kod ile zahmetli bir şekilde yazılmak zorundaydı (zaten belleğin sadece 256 bayt olması “sayesinde” programlar fazla uzun olamıyordu). Program çalıştığında elde edilen sonuçlar paneldeki lambalardan ikili kod olarak okunabiliyordu.

Yine de Altair gerçek bir genel amaçlı bilgisayardı. Hobi elektroniği camiası için, Altair’in kısıtlı özellikleri yıldırıcı değil heveslendirici olmuştu. Popular Electronics kapağından sonra siparişler yağdı, MITS talebe yetişemez oldu.

MITS, Altair’in elektronik mimarisini ticari sır olarak saklamamış, açıkça yayınlamıştı. Bu sayede gerek kullanıcılar, gerekse başka şirketler Altair için yan ürünler (delikli şerit okuyucular, fazladan bellek, hatta disket sürücüler) geliştirdiler. Bill Gates ve Paul Allen, Altair için bir BASIC yorumlayıcısı yazdılar ve delikli şerit halinde sattılar. Altair kullanıcıları kulüpler, düzenli buluşmalar, dergiler aracılığıyla bilgilerini ve yeni tasarımlarını paylaştılar. Altair’in çevresinde geniş bir ekosistem oluştu.

MITS 1977’de 6 milyon dolar ciro yapar hale gelmişti. Aynı yıl Pertec Computer şirketi tarafından satın alındı. MITS markası ortadan kalktı. Altair’in henüz otuzlu yaşlarını süren mucidi Ed Roberts köşesine çekildi, bir çiftlik satın aldı. 41 yaşında tıp fakültesine kaydoldu ve hayatının geri kalanını küçük bir kasabada hekimlik yaparak geçirdi.

Jobs, Wozniak ve Apple

1975’de kurulan Homebrew Computer Club (Ev Yapımı Bilgisayar Kulübü) Altair’in ilham verdiği kullanıcı gruplarından biriydi. Grup düzenli olarak Stanford üniversitesinin salonlarından birinde toplanır, gerek Altair’le gerek başka mikroişlemcilerle yaptıkları devreler hakkında konuşurlardı. Kulübün müdavimleri arasında Steven Wozniak ve Steve Jobs isimli iki genç de vardı.

25 yaşındaki Wozniak Hewlett-Packard’da çalışan çok yetenekli bir elektronik mühendisiydi. Lise yıllarında, bir arkadaşıyla beraber hurda elektronik parçalarından basit bir bilgisayar inşa etmişti. Ondan beş yaş küçük olan Steve Jobs üniversiteyi bırakmış, Atari’de çalışmaya başlamış, arada Hindistan’da kısa bir Zen Budizmi eğitimi almıştı. Onun da çok küçük yaştan beri elektroniğe büyük bir yeteneği vardı; Wozniak’la da bu ortak ilgileri sayesinde tanışmıştı. Üstelik tasarım ve pazarlama konusunda da üstün yetenekliydi, ve bu sayede birkaç yıl içinde Apple’ı dünyaca tanınan bir marka haline getirecekti.

Homebrew toplantılarının verdiği hevesle Wozniak bir mikrobilgisayar tasarlamaya niyetlendi. Bunun için, Intel ve Motorola’nın işlemcilerine göre çok daha ucuz (25 dolar) olan MOS 6502 mikroişlemcisini kullanmaya karar verdi. Tamamlandığında Wozniak’ın bilgisayarı bir elektronik devreden ibaretti, ama uygun kontrol devreleri barındırdığı için, bir ekran ve klavye ile kullanılabiliyordu. Wozniak icadını 1976 Nisanında Homebrew üyelerine gösterdi, ancak çoğunluk Intel 8080 çipiyle çalışmayı tercih ettiği için kulüpte büyük heyecan yaratmadı.

Jobs, Wozniak’ı ürününü ticari olarak pazarlamaya ikna etti ve ikisi bir ortaklık kurdular. Bilgisayara “Apple I” ismi verdiler. Üretim masraflarını karşılamak için Wozniak HP hesap makinesini, Jobs da Volkswagen minibüsünü sattı. Apple I, bugün “ana kart” dediğimiz elekronik devreden ibaretti. Klavye, ekran, güç kaynağı, kasa gibi kısımları alıcı tamamlıyordu. Yine de o zamana kadar satılan kitlere göre daha az emekle çalışır hale getirilebiliyordu. Üstelik, bir klavye ve ekrana doğrudan takılarak çalıştırılabilmesi o zamana kadar mikrobilgisayarlarda görülmeyen bir özellikti.

Apple1WozniakJobs
Steven Wozniak (solda) ve Steve Jobs, Apple I anakartı ile.

Apple I meraklılar arasında yoğun ilgi gördü. Jobs ve Wozniak 1976’da Apple Computer şirketini kurdular ve hemen yeni bir bilgisayar tasarlamaya başladılar. Bu yeni bilgisayar hobicilere değil son kullanıcılara yönelik, tak-çalıştır bir bilgisayar olacaktı. Apple II adı verilen yeni sistem 1977 Mayısında 1298 dolar fiyatla piyasaya çıktı. Yılın sonu geldiğinde tam yedi bin Apple II satılmıştı. Ertesi yıl 5 ¼ inçlik disket sürücüsünün piyasaya çıkması Apple II’nin genel uygulamalar için çekiciliğini katbekat arttırdı. Apple II için çeşitli yazılımlar geliştirildi. Bunlardan en ünlüsü ilk hesap tablosu yazılımı olan VisiCalc idi. Birçok kişi sırf VisiCalc kullanabilmek için Apple II satın aldı.

480px-Apple_II_IMG_4212
Apple II bilgisayar (Wikipedia)

Apple rakipsiz değildi elbette. Aynı dönemde başta Commodore, Atari, Tandy/Radio Shack gibi markalar olmak üzere, başka “tak-çalıştır” bilgisayar modelleri de piyasaya çıkmıştı. 1970’ler ve 1980’lerde bilgisayar dergilerinin ilanlarında müthiş bir marka ve model çeşitliliği mevcuttu. Bugünkünden farklı olarak o dönemdeki mikrobilgisayarlar çoğunlukla birbiriyle uyumsuzdu; bir markanın yazılımı diğerinde çalışmazdı.

1975-1977 arasındaki kısa dönemde göz açıp kapayana kadar bir devrim gerçekleşti. Sadece iki yıl içinde, kişisel bilgisayarlar bir oyuncaktan ticari bir ürüne dönüştü ve kitlelere yayılmaya başladı. Elbette bu hızlı gelişme, önceki otuz yılda biriken bilgi sayesinde mümkün olmuştu. Kişisel bilgisayar, önceden tasarlanıp hazırlanmış klavye, ekran, depolama aracı, bellek çipleri, mikroişlemciler gibi hazır parçaların nispeten küçük uyarlamalarla birleştirilmesiyle yaratılmıştı. Kişisel bilgisayarların bir teknoloji devriminden ziyade bir zihniyet devrimi, bir “paradigma kayması” olduğunu söylemek abartılı olmaz.

IBM PC

IBM’in mikrobilgisayar pazarına geç girdiği düşünülür. Oysa şirket ta 1975’de, bilimsel işlere yönelik bir mikrobilgisayar olan 5100 modelini piyasaya sürmüştü, ama bu makine pek fazla satılmadı. 1980’e gelinip kişisel bilgisayarların iş dünyasında önemli bir yer tutacağı görüldüğünde IBM tekrar harekete geçti. Üstelik bu sefer “çeşit olsun” diye değil, mikrobilgisayarları işinin merkezine alacak şekilde plan yaptı. IBM’in kurumsal bürokrasisini bilenler için şirketin bu konudaki çevik davranışı şaşırtıcı olmuştu.

Yeni kuşak 16 bitlik mikroişlemciler, önceki 8 bitlik çiplerden daha hızlı çalışıyorlardı. Geç başlama, ve sıfırdan başladığı için yeni bir dizayn hazırlama imkânı olan IBM, Intel 8088 çipini seçerek piyasadaki en hızlı bilgisayarı üretme şansı buldu. Bu karar aynı zamanda Intel’in mikroişlemci pazarındaki hakimiyetini kalıcı kıldı. Proje 1980 Temmuz ayında IBM üst yönetim tarafından onaylandı ve prototipi sonbaharda hazır edildi. Üretime başlandı ve IBM Model 5150 (“PC”) 1981 Ağustos ayında mağazalarda yerini aldı.

518px-Ibm_pc_5150
IBM 5150 “PC” bilgisayar (Wikipedia)

IBM PC paketten çıkarılp hemen kullanılabilecek bir sistemdi. Siyah-beyaz metin ekranı, klavye, Epson nokta vuruşlu yazıcı, teyp, ve 16 KB (kilobayt) bellek bulunduran bir IBM PC’nin fiyatı 1565 dolardan başlıyor, 256 KB bellekli ve disket sürücü kullanan tam teçhizatlı modeller ise 3000 dolara varıyordu. Ayrıca BASIC yorumlayıcısı, VisiCalc hesap tablosu, EasyWriter kelime işlemci gibi yazılımlar da PC’nin beraberinde geliyordu.

Teknolojik olarak büyük bir sıçrama sayılmasa da, IBM PC ile mikrobilgisayarlar kalıcı olarak hayatımıza girdi. Apple, Commodore gibi markaları almaya çekinenler, IBM markasını tereddütsüz benimsediler. Üretim talebe yetişemiyordu. Birkaç gün içinde IBM üretimi dört kat arttırmaya karar verdi. 1982 sonunda her dakika IBM markalı bir bilgisayar satıldığı söyleniyordu. IBM PC mikrobilgisayarlarda bir endüstri standardı haline gelmiş, “PC” terimi bir cins isim haline gelmişti.

Microsoft

PC’nin disket sürücülü modeli, bir disk işletim sistemine ihtiyaç duyuyordu. IBM önce tanınmış bir şirket olan Digital Research’e yöneldi. Onunla anlaşma sağlanamayınca, Seattle’da bulunan otuziki çalışanlı küçük bir yazılım şirketi olan Microsoft’la görüştü. Microsoft’un yöneticileri Bill Gates ve Paul Allen, ellerinde hazır bir ürün bulunmamasına rağmen hemen anlaşmayı yaptılar. Başka bir yerel yazılım şirketinin hazırladığı bir işletim sistemini 30 000 dolara satın aldılar ve geliştirerek MS-DOS’u hazırladılar.

Bill-Gates-and-Paul-Allen-1981
Paul Allen (solda) ve Bill Gates, 1981.

IBM’le yaptığı işbirliği Microsoft’a büyük bir başarı getirmişti. Satılan her PC, MS-DOS işletim sistemiyle çalışıyordu. Gates ve Allen makine başına 10 ila 50 dolar telif hakkı almakla kalmadılar; IBM’le anlaşmaları gereği yazılımın haklarını ellerinde tuttukları için başkalarına da pazarlama imkânı bulabildiler. “IBM uyumlular”ın da piyasaya çıkmasıyla, Microsoft’un işletim sistemi dünyadaki milyonlarca bilgisayara hâkim oldu. Gates, bu alışılmadık tekeli çok iyi kullanarak şirketini büyütecek ve on yıl içinde dünyanın en zengin adamı haline gelecekti.

IBM uyumlular

IBM PC piyasada kolayca bulunabilen elektronik bileşenler kullanıyordu. İsteyen ve yeterli uzmanlığa sahip olan her şirket Intel’den mikroişlemcileri, diğer üreticilerden diğer donanım bileşenlerini, Microsoft’tan disk yazılımını alarak kendi PC markasını ortaya çıkarabilirdi. IBM’e özgü olan tek şey, ROM (sadece okunabilen bellek) çipindeki BIOS (temel giriş-çıkış sistemi), yani bilgisayarın işleyişini yöneten yazılımdı. IBM BIOS yazılımının her hakkını elinde tutuyordu ve izinsiz kullanan şirketlere dava açıyordu.

IBM PC’nin piyasaya çıktığı aylarda, Texas Instruments şirketinde çalışan üç mühendis PC’ye tamamen uyumlu, yani PC’de çalışan bütün programları aynen çalıştırabilecek bir bilgisayar yapmayı planladılar. Bu amaçla işlerinden ayrılıp Compaq şirketini kurdular. Tasarım aşamasında karşılarındaki en büyük engel BIOS yazılımının yayın hakkıydı, onu da “ters mühendislik” ile (bilgisayarın çalışmasına bakıp, aynı işlevleri yapacak bir yazılım üretmekle) aşmayı planladılar. IBM’in BIOS programına aşina olmayan bir grup mühendisi bir odaya kapattılar ve her türlü etkiden uzak tutarak sıfırdan yeni bir BIOS yazdırdılar. Hukuki engeli böyle aşan Compaq “IBM uyumlu” ilk PC’yi üretmiş oldu. Şirket hızla büyüdü ve kısa zamanda bilgisayar devleri arasına katıldı.

1984 yılında Phoenix Technologies şirketi IBM’in BIOS yazılımını yine ters mühendislik kullanarak sıfırdan yarattı ve bu BIOS’u arındıran bir ROM çipini piyasaya çıkardı. Böylece HP, Dell ve daha birçok şirket Phoenix çiplerini  kullanarak IBM uyumlu PC üretimine başladılar. Kişisel bilgisayarlar çoğaldı, ucuzladı, ve gitgide güçlendi.

O günden bu güne kişisel bilgisayarlar toplumu değiştirdi. Teknolojik gelişmeler birbirini izledi. 1984’de grafik arayüzlü Apple Macintosh’un piyasaya çıktı ve uzun bir zaman kullanışlılığın simgesi olarak kaldı. 1990’larda PC’lerde Windows grafik arayüzü standart hale geldi ve bilgisayar kullanmak daha doğal hale geldi. Evindeki veya okulundaki bilgisayarı özgürce kurcalayarak programlama öğrenen bir programcı kuşağı yetişti.

1960’lardan beri sözü edilen “bilişim özgürlüğü” kavramı kişisel bilgisayarlar sayesinde gerçekleşti. 1980’lerde “özgür yazılım” kavramı geliştirildi ve GNU Projesi başladı. 1990’ların başında UNIX işletim sistemi özgür yazılım modeli kullanılarak Linux adıyla PC’ler için tekrar yazıldı. Linux’un varlığı, ucuz PC’lerin internet sunucusu olarak kullanılabilmesini sağladı ve internet geometrik şekilde büyüdü.

Kaynaklar

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • IBM’in mikro bilgisayar pazarına hızlı girişi, piyasayı hızla ele geçirmesi, Apple’ın süper markete karşı direnen kahraman bakkal imajı takınmasına neden oldu. Hatta Apple, “bilgisayar endüstrisinin tek bir şirketin tekeline girmesine izin vermeyeceğiz” diyerek 1984 temalı bir reklam yaptı ve IBM’i Büyük Birader’e benzetti. Bugünse işler tersine dönmüş görünüyor.

    Microsoft’un hızlı yükselişi ve Windows’un her 10 bilgisayardan 9’una girmesi karşısında o zamanlar Steve Jobs bilgisayar endüstrisinin karanlık çağa girdiğini söylemişti. Walter Isaacson’ın kaleme aldığı Steve Jobs biyografisi aynı zamanda, bilgisayar endüstrisinin tarihi hakkında kapsamlı bir kaynaktır.

Kaan Öztürk

İstanbul Lisesi ve Boğaziçi Fizik mezunu. ABD'de Rice Üniversitesi'nde doktora yaptı. Işık ve Yeditepe üniversitelerinde ders verdi.