Her canlının doğada yaşamayı tercih ettiği, uyum sağladığı, beslendiği, ürediği  yani hayatta kalabildiği yerler vardır. Bu alanlara bilimsel litaratürde “habitat” denir. Örneğin balıkların habitatı göller, nehirler, okyanuslar veya denizlerken, bir filin habitatı Afrika bozkırları, bir bülbülün habitatı altın kafes, farenin habitatı ise evinizin bodrum katı olabilir. Hoşunuza gitse de gitmese de bilimsel sınıflandırmada hayvanlar alemi altında olan insanın da habitatları var elbette. Örneğin şehirleri ve kırsal alanları habitatlarımız olarak düşünebiliriz.

Köyden kente göç

1950 yılında dünya nüfusunun %30’u şehirlerde yaşıyordu. Günümüzde iki kişiden biri şehirde yaşıyor. 2050’de bu oranın %70’e kadar yükseleceği tahmin ediliyor. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde kırsal kesimde yaşayan insanlerın oranının her kıtada %50’nin altında kalacağı görülüyor (Grafik 1). Türkiye’de şehirde yaşayan insanların oranı %70 civarındayken, 2050’de %90’a yaklaşacağı öngörülüyor (Grafik 2).

Kıta ve yıllara göre şehirlerde yaşayan insanların yüzdelik değerleri
Grafik 1: Kıta ve yıllara göre şehirlerde yaşayan insanların yüzdelik değerleri

 

Resim 2: 1950'den 2050'ye kadar Türkiye'de kırsal nüfusun şehir nüfusuna oranı
Grafik 2: 1950’den 2050’ye kadar Türkiye’de kırsal nüfusun şehir nüfusuna oranı

Şehir hayatı ve ruh sağlığı

Toplum sağlığını belirleyen en önemli faktörlerden biri yaşadığı ortam. Daha önce yapılan çalışmaların gösterdiğine göre şehir hayatının insanların bir takım ruhsal bozukluklar geliştirmesinde katkısı var(1-3). Örneğin tüm şizofreni vakalarının üçte birinin bir şekilde şehir hayatına ve şehirde yetiştirilmiş olmayla bağlantılı olduğu biliniyor(3). Fakat şehir hayatının ruhsal bozukluklara sebep olmasının altında yatan mekanizma bilinmiyordu. Almanya’da bulunan Heidelberg Üniversitesi’ndeki araştırmacılar şehir hayatıyla ruhsal bozukluklar arasındaki ilişkiye dair ipuçlarını Nature dergisinde yayınladılar(4).

Araştırmacılar şehiri 100000’den fazla nüfusu olan, ilçeyi 100000 ile 10000 arasında sakini olan, kırsal kesimi ise 10000’den az kişiye ev sahipliği yapan yerler olarak tanımladılar. Şehirden ve kırsal kesimden gelmiş bir grup üniversite öğrencisi gönüllüden yoğun zaman baskısı altında ve deneyi yapan kişinin aşağılayıcı tavırlarına maruz kalarak zor matematik problemleri çözmeleri istendi. Bu sırada  “manyetik rezonans tomografi” yöntemiyle beyinlerinin o an aktif bölgelerinin haritası çıkarıldı.

Amigdala ve pACC bölgelerindeki aktivite şehir hayatıyla ilintili

Aktif hale gelen beyin bölgelerinden özellikle ikisi dikkat çekti. Bir tanesi amigdala denen bölge ki o bölgedeki aktivite, üstünde deney yapılan kişinin sakini olduğu yerin büyüklüğüyle ilişkiliydi. Kişi ne kadar büyük bir şehirde yaşıyorsa, stresli durumlarda amigdala o kadar aktifti. Temporal lobun derinlerindeki kiraz büyüklüğündeki amigdala, hayat boyu maruz kalınan durumların, olayların veya maddelerin tehlike sensörü olarak çalışır. “Savaş veya kaç” tepkisini yönetir. Ayrıca “korku” gibi  duyguları kodlayan bölgedir.

Deneklerde aktivasyon gösteren ilgi çekici bir diğer bölge ise “perigenual anterior cingulate cortex” (pACC) denen ve amigdalanın patronu olarak bilinen bölgeydi. pACC’de gözlenen aktivite deneğin şehirde yaşadığı süreyle doğru orantılıydı. Yani stresli anlarda şehirde doğup büyüyen kişiler, kırsal kesimde yaşamış olan kişilere göre pACC’lerinde daha fazla aktivite gösteriyorlardı. Normalde pACC’nin görevi amigdala’nın aktivitesini baskılamaktır. Daha önce yapılan araştırmalara göre pACC’nin aşırı aktif olduğu durumlarda amigdala ve pACC arasındaki bağlantı zarar görür. Bu durumda pACC amigdalayı yönetemez olur ve amigdala kontrolden çıkar(5). Araştırmacılar bu durumun şehirde büyüyen denekleri için de geçerli olduğunu buldular.

Sadece şehirde yaşıyor olmak mı etkiliyor amigdala ve pACC aktivitesini?

Araştırmalarınızda kullandığınız model organizmanız insansa kontrol edemediğiniz bir sürü paramatre vardır. Her denek kendine hastır ve bu durum verilerin yorumunda zorluklara neden olur. Bu yüzden sonuca etki edebilecek tüm paramatreleri göz önünde bulundurmak gerekir. Söz konusu çalışmayı yapan araştırmacılar, gönüllülerin yaşı, eğitim durumu, geliri, medeni hali, ailevi durumu, kişiliği, deney yapılırkenki psikolojik durumu ve sahip olduğu sosyal destek gibi değişkenleri de göz önünde bulundurduklarında bu özelliklerin amigdala ve pACC aktivasyonuyla bir bağlantısı olmadığını gördüler. Yani şehirde yaşıyor olmak, şehirde yetiştirilmiş olmak ve amigdala-pACC ilişkisi bilimsel olarak oldukça anlamlı.

Şizofreni, şiddet ve şehir

Duygular birbirlerine bağlı olan amigdala, “orbital frontal cortex” ve “anterior cingulate cortex” bölgeleri tarafından yönetiliyor. Genetik ve çevresel faktörlerin etkisiyle duygu yönetimindeki bozuklukların şiddet ve saldırganlığa yol açtığı biliniyor(6). Yukarıdaki bilgilere dayanarak, şehir hayatının olumsuzluklarının amigdala ve pACC üzerinden duygu yönetimini kötü yönde etkileyen bir faktör olduğunu, bu yüzden de şehirlerde yoğun görülen şiddet eylemlerinin sorumlularından biri olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca pACC’nin şizofrenin gelişiminde rol oynadığı ve pACC hacminin hastalarda daha küçük olduğu manyetik rezonans görüntüleme yöntemiyle gösterilmiş7. Yukarıda da bahsettiğim gibi şizofreni vakalarının üçte biri şehir hayatı kaynaklı. Öyleyse; şehirde büyümek şizofreniye yakalanma ihtimalini arttıran bir faktördür diyebiliriz.

Şehir hayatı: Ne onunla ne onsuz

Şehirde yaşamanın birçok avantajı vardır. Örneğin “ulaşmak” kolaydır. Evde yoğurt mu kalmadı? Yoğurda ulaşmak iki adımlık yoldaki markete gitmektir. Kırsal kesimde yoğurdun kalmadığı durumlarda inekten sütü sağmakla başlayan işlem sütün gece boyunca mayalanmasıyla son bulmalıdır. Onun dışında daha iyi eğitim ve sağlık hizmetleri sağlayabilir şehirler. Şehirlerde iş olanakları daha fazladır. Bazı şehirler için “taşı toprağı altın” diye boşuna denmez. Yani günümüzde şehire göç boşuna yaşanmıyor. Fakat kontrolsüz göç çarpık kentleşmeye ve çarpık sosyal yapılanmaya neden olur. Çarpık kentleşmenin beraberinde getirdiği olumsuzlukların yanısıra kalabalıklar içinde yalnız kalan bireyler ruh sağlıklarını yitirme riskiyle karşılaşıyorlar. Araştırmacıların daha önce yaptığı bir çalışmaya göre insanlar arasında bağ kurulduğu durumlarda vasopressin hormonu salgılanıyor. Bu hormon pACC’deki aktiviteyi azaltıyor ve amigdala’ya gönderdiği geri bildirimi güçlendiriyor(8). Yani insanlar arasında kurulan bağların bireyleri rahatlatan yönü bu mekanizmayla sağlanıyor olabilir. Bu durumda şehir hayatının bireyselliğinin aksine kırsal kesimin toplumcu yapısı pACC’yi destekliyor ve çalışmada da gözlendiği gibi kırsal kesim insanının stresli durumlarda amigdala düzeyinde daha sakin kalabilmesini sağlıyor olabilir.

“Beynimiz şehirde başka ne gibi sebeplerle kontrolünü kaybediyor olabilir?” diye düşününce…

Şehir hayatının beynimizi çileden çıkaran yönünün olası sebeplerine dair benim şahsi kanaatim ise şu: Şehirde herşey dikkatiniz çekmeye çalışır. Örneğin merkezi bir yerde iki dakika durun ve etrafınıza bakın. Trafik ışıkları kırmızı yanıyorsa sana “dur!” der, yoksa ölürsün”. Tabelalar nereye gidip nereye gidemeyeceğinizi söyler. Reklam afişleri dikkatininizi çekip “beni al beni al”’a getirir lafı. Vitrinlerdeki spot ışığı altında parıl parıl parlayan ürünler gözünü alır. Karşıdan size doğru yürüyen insanlara çarpmamak için kıvrak dans figürleri sergileyerek yana çekilmeniz gerekir. Zamanlamanız doğru değilse saygısız birinin omuz darbesini yersiniz. Yerler kirlidir çoğunlukla. Pisliğe basmamaya çalışırsınız. Ortada kuyu vardır, yandan geçmeniz gerekir. Hava kirliliği ve gürültüden bahsetmeye gerek yok bile. (Resim 1,2) Fakat bir köyde olduğunuzu düşünün. Trafik yok, kalabalık yok, reklam yok, gürültü yok. En fazla havlayan bir köpek, uzaktan gelen bir traktörün sesi, bir de kuş sesleri… Yani şehirdeki gibi sürekli bir input, kronik bir sakınma, korkma ve kaçma durumuna maruz kalmıyorsunuz. Komşuda pişenin size de düşmesi, insanlar arasındaki sıcak muhabbet de cabası. Uzun lafın kısası, biraz uzak durun şehirlerden. Özellikle yetiştirdiğiniz çocuklarınızın ruh sağlığı için yapın bunu.

Resim 3: Ankara'nın "bugları" da büklüm büklüm yolları… (https://www.facebook.com/AnkaraninBuglari)
Resim 1: Ankara’nın “bugları” da büklüm büklüm yolları… (https://www.facebook.com/AnkaraninBuglari) 
 
Resim 4: Umut Sarıkaya ile aynı fikirdeyim. Şehir deyince aklıma gelen...
Resim 2: Umut Sarıkaya ile aynı fikirdeyim. Şehir deyince aklıma gelen…

REFERANSLAR

1              Peen, J., Schoevers, R., Beekman, A. & Dekker, J. The current status of urban-rural differences in psychiatric disorders. Acta Psychiatr. Scand. 121, 84-93, doi:10.1111/j.1600-0447.2009.01438.x (2010).

2              van Os, J., Kenis, G. & Rutten, B. The environment and schizophrenia. Nature 468, 203-212, doi:10.1038/nature09563 (2010).

3              Krabbendam, L. & van Os, J. Schizophrenia and urbanicity: a major environmental influence–conditional on genetic risk. Schizophr. Bull. 31, 795-799, doi:10.1093/schbul/sbi060 (2005).

4              Lederbogen, F. et al. City living and urban upbringing affect neural social stress processing in humans. Nature 474, 498-501, doi:10.1038/nature10190 (2011).

5              Meyer-Lindenberg, A. & Tost, H. Neural mechanisms of social risk for psychiatric disorders. Nat. Neurosci. 15, 663-668, doi:10.1038/nn.3083 (2012).

6              Davidson, R. J., Putnam, K. M. & Larson, C. L. Dysfunction in the neural circuitry of emotion regulation–a possible prelude to violence. Science 289, 591-594 (2000).

7              Takahashi, T. et al. Perigenual cingulate gyrus volume in patients with schizophrenia: a magnetic resonance imaging study. Biol. Psychiatry 53, 593-600, doi:10.1016/S0006-3223(02)01483-X (2003).

8              Zink, C., Stein, J., Kempf, L., Hakimi, S. & Meyer-Lindenberg, A. Vasopressin modulates medial prefrontal cortex-amygdala circuitry during emotion processing in humans. The Journal of neuroscience : the official journal of the Society for Neuroscience 30, 7017-7022, doi:10.1523/JNEUROSCI.4899-09.2010 (2010).

(Kapak Resmi: https://www.facebook.com/AnkaraninBuglari)

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Erdem Erikçi

Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde eğitim aldı. 2009′da Almanya’da Max Planck Enstitüsü’nün Göttingen yerleşkesinde başladığı doktora eğitimini Şubat 2014'te tamamladı. Şuan büyük veri analizi üzerine özel bir firmada çalışıyor. İlgi alanlarını doğa, kampçılık, yamaç paraşütü, müzik ve biyoloji şeklinde sıralıyor.