ODTÜ fizik departmanında koridor başında bir oda, odanın kapısında bir seminer duyurusu: “Evrenimiz 14 milyar yaşında”.
Odanın sahibi aynı zamanda semineri verecek olan isim Bilge Demirköz. Odası kendisi gibi sade ve sıcak. Bilge Hoca yüzünden hiç eksik olmayan tebessümü ile karşılıyor beni.
Türkiye’de fizik denince akla gelen ilk isimlerden Bilge Demirköz ile fiziğe nasıl başladığını, eğitimini, CERN’e nasıl girdiğini, bilimi halka ve özellikle çocuklara sevdirmek için yaptıklarından ve CERN-Türkiye ilişkilerine uzun ve keyifli bir röportaj yaptık. Bu yazı röportajın ilk bölümüdür.
Kendisine çok teşekkür ederim, değerli vaktini ayırdığı için.
AB- Önce aslında matematikmiş ilgi alanınız, hatta hocanızın yönlendirmesi ile Tübitak ödülü almışsınız matematik dalında
Hocamın yönlendirmesi ile şöyle, fikir bana geldi. Bunun çok ilginç bir fikir olduğunu çünkü insan gençken bazen bir fikir geliyor aklına ve saçma olduğunu düşünüyorsun. Onun için onun teşviği sayesinde belki o fikri evet “ben bunu ne yapayım, biraz daha bunun üzerine düşüneyim. Bunu açayım dedim”. Kendisi gerçekten benim hayatımı yönlendiren kişilerden biridir. Selim Tezel.
AB – Konu neydi?
Konu konik kesitlerdi. Elips aldığınız zaman iki tane noktayı alırsınız ve sorarsınız ki öyle bir eğri var mıdır ki bu iki noktadan da bu iki mesafeye olan mesafelerin toplamı sabit olsun. Ben bunu 3 nokta olsa diye merak ettim. Tek nokta daire, iki nokta elips, üç nokta alınırsa ne olur diye merak ettim. Sonra aradaki farklari çıkarsanız ne olur diye merak ettim. O ara yeni bir program vardı “Geometry Sketch Pad” diye, bunu kullanarak çizdirebildik bu tip eğrileri.
AB – O sırada kaç yaşındaydınız?
Onbeş onaltı yaşımdaydım. Ama çocukluktan beri matematiğe ilgim vardı. Sayılarla tanışınca çok sevdim, onlar da beni sevdi sanırım. İlkokul birin sonunda bölümü öğrettiklerinde ben mesela hemen sıfır bölü sıfır’ı sormuştum. Hocam sıfır demişti, ben de olamayacağını anlatmış ve hoca ile tartışmıştım. Sayılar benim için her zaman önemli olmuştur.
Fiziğe geçiş nasıl oldu?
Fiziğe geçiş beklenmedik şekilde oldu. Aslında fizik derslerini hiç sevmiyordum, kafamda hep matematik vardı ve biraz da müzik vardı. Çocukluktan beri sayılar ve notalarla aram iyiydi. 14 yaşında bir Avrupa matematik yarışması oldu Cenevre’de. Şans eseri aslında o sene orda olması, her sene başka bir yerde oluyordu. Bize bu yarışmadan sonra dediler ki, size CERN’ü gezdireceğiz. Ben o zamanlar fiziği sevmeyen biri olarak çok isteyerek gittiğimi söyleyemeyeceğim. Ama gidince görünce gerçekten çok etkilendim.
LHC olmadığı halde 27 km‘lik çember ordaydı. O zaman elektron-pozitron çarpıştırıcısı idi ve gene Higgs’i arıyorlardı ama bulamamışlardı. 1983 yılında W ve Z bozonlarını buldular ve bunlar zayıf kuvvetin yani radyoaktivitenin taşıyıcısı. Higgs’ten sonraki en önemli parçacıkları 1983’te CERN bulmuştu. Onu anlatmışlardı turda, evreninin büyümesini anlattılar. Hiç unutmam, böyle bir tane büyük cam blok vardı. Kaldırın dediler. Kaldırmaya çalıştım ve kaldıramayınca çok şaşırmıştım. Çünkü o cam blok kurşun cammış. Kimse kaldıramamıştı, sonra bu bir parçacık dedektörüdür dediler. Bu bloğu kurşundan yapıyoruz ki parçacıklar onun içinde dursun ve biz onun enerjisini ölçelim. Çünkü o camın içerisinde aslında ışıyorlar o parçacıklar. Kalorimetre diyoruz biz bu tür ekipmanlara. İlk kalorimetre ile tanışmam bu şekilde oldu. Sonraları CMS kalorimetresinin kaidesi de Bursa’da bir şirket tarafından yapıldı
Ben ondan sonra kendime “ben bir gün burada çalışmak istiyorum” dedim. Üniversiteye başvurduğumda MIT’ye başvuru mektubumu o CERN’de geçen bir gün üzerine yazdım. Hatta daha sonra MIT’ye gittiğimde kabul komitesinin başkanı ile şans eseri tanıştım ve o bana “aaa, o sen CERN’de çalışmak isteyen kızsın” demişti. Yazı onu çok etkilemiş belli ki.
AB – 14 yaşında CERN’de gördüğünüz o insanlarla yıllar sonra beraber çalıştığınız oldu mu?
Hatırlamıyorum tabii, yani öyle bir şey ki insan çok bölük parça hatırlıyor bazı şeyleri ama işte ordaki o insan karakteri ile beraber çalıştım. O gün bizi gezdirenler doktora öğrencileriydi, gençlerdi.
AB- Sizin gibi kadın fizikçiler var mıydı aralarında? Kadın fizikçilerin oranı nasıldı?
O gün mesela CERN’de gezdirenlerden sadece biri kadındı ve benim çok hoşuma gitmişti. 102 yıldır Nobel ödülü veriliyor ve fizikte alan sadece iki tane bayan var. Sanırım üçüncüsü gelecek diye tahmin ediyorum. Ben Atlas projesinin başkanı Fabiola Gianotti olacağını tahmin ediyorum. Bir kaç yıl sonra verecekler diye ümit ediyorum Fabiola’ya. Bu yılın beş kişisi arasına seçildi Time tarafından. Tabii orda ödül şahsa verilmiyor, burda çok önemli bir ayrım yapmamız lazım. Orda bir şahısa değil, o şahsın temsil ettiği projeye verilyor ödül. Time’dan alıntı haberler çıktı Türk gazetelerinde ve sanki o şahıs (Fabiola) bulmuş gibi gösteriliyor. Aslında bizim çalışma metodumuz Türkiye’de hala anlaşılmış değil. Bir çok yerde bir kişi tanınıyor ama o kişinin arkasında çok iyi ve büyük bir ekip var aslında.
Kafada hep fizikçi deyince hep Einstein fotoğrafı var. Beyaz saçlı, biraz dağınık gibi görünen ve yaşlı erkek imajı var insanların kafasında. Son zamanlarda moda olan Big Bang Theory dizisi var mesela oradakiler genç olsa bile o kafamızdaki fizikçi imajını onaylar şekilde. O kafamızdaki görüntüyü tekrar eden bir imaj var. Ordaki kadınların hepsi biraz, ne bileyim, içlerinde fizikçi ve sevimli ve zeki akıllı olan kimse yok.
Burda üzüldüğüm şey bir şekilde bütün diğer bilim alanlarında, biyolojide kimyada vesairede yani şu an artık kadın erkek sayısı eşitlenmiş durumda: Hatta kadın sayısı artmış durumda. Ama fizikte hala öyle değil. Belki fizikte çok derin felsefi konularla uğraşmamızdan dolayı, evrenin sırlarını araştırıyoruz, belki böyledir. İlginçtir, felsefe konusunda da kadın sayısı az. Fizik ile felsefenin arasındaki yakın ilişkiden dolayı belki böyledir.
MIT’de ilk başta ben matematiğin yerine felsefeyi düşünüyordum ve şoke oldum. Occam’ın usturasından bahsediyorduk ve ben orda o tartışmayı Planck skalasına getirdim. Burda gerçekten evrende çok küçük bir skala olabileceğinden bahsettim. Hoca sözümü kesti ve “Fizik bize nasıl düşüneceğimizi öğretecekse biz burda ne yapıyoruz?” dedi. Ben de “ben de aynı şekilde düşünüyorum” dedim ve biraz daha tartıştıktan sonra o kalenin aşılmaz olduğunu farkedip terkettim (gülüşmeler). Öyle bir imaj var ki felsefede biz sadece düşünce yolu ile dünyayı algılarız. Halbuki algı duyularımız yani eş duyularımızın dışında duyıularımız var. Örneğin, ATLAS kalorimetresi benim vücudumun uzatılmış bir parçası gibi. Veya X ışını astronomisi, ATLAS ve AMS-02 dedektörlerini bedeninizin bir parçası gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Bir noktada o dedektörler benim gözüm kulağım zira ben o çarpışmaları onlar sayesinde algılıyorum.
Şimdi böyle olunca bu duyulardan kopukluk hisediyorum, tüm felsefecilerde değil, bazı felsefecilerde. Eğer fizik teorisi bize “bir yerde tıkanıklık var, aslında bu ilginç bir sorudur ve şu şu çözümü olabilir. Bence bunun felsefesine de girmeli felsefeciler.
AB – Ama o zaman fizik bilmeli felsefeciler de
Doğru, işte o zaman diyorsunuz ki “bunu yapması için önce fizik ve bir yandan felsefe okuması lazım ikisi de ağır” bunu yapmaya çalışan insanlar var. CERN’ün geçen sene bir çalıştayı oldu, iki yılda bir yapacaklar bu çalıştayı. Fizik ve felsefe çalıştayı diye bir şey başlattı. Bir de fizik din çalıştayı başlattı bu yıl Kasım ayında. Herkese kapalıydı. İlkini herkese kapalı yaptılar. Şimdi onun hakkında bir rapor yazılıyormuş. Bu fizik felsefe platformu çok ilginçti. Aynı bu konular üzerine tartışıldı, yani işin. Müzikte de var aslında syntax dediğimiz şey, notaların dizilimi ve kendi aralarındaki ilişki. Matematiksel olarak da bir formülün dizilimini değiştirirseniz farklı bir manaya gelir. Yani bu tip evrensel kavramlar hem matematikte hem felsefe hem müzikte hepsinde olduğu için bunların tabi tartışılması çok ilginç. Felsefenin ve fiziğin genel olarak toplumdan koptuğu doğru. Kimya biraz daha, buldukları nedeniyle günlük hayatla iç içe. Ama o da fizik aslında. Elektronik mesela iyice fiziğe doğru gidiyor. Mesela elektronik dersi okutuyorum ve zannetmiyorum ki ilerde silikon devre olsun 20 yıl sonra. Her şey grafen olacak ve kuantum mekaniğinin limitlerinde çalışacağız. Ondan sonraki evrede belki kuantum mekaniği ile çalışan laptoplar olacak. Çok önemli bir malzeme grafen gerçekten. Biz eğitimcilerin önünde çok büyük bir sorun var. Çok derin kavramları çocuklara karıştırmadan öğretmemiz lazım ki onlar da araştırma yapsınlar. Ben kafamda bazı fiziksel olguları ancak 2-3 yıl once oturtabildiğimi düşünüyorum.
AB – Yurtdışında bir çok popüler isim bilimi halka sevdirmek için çalışmalar yapıyor. Türkiye’de nasıl durum? Sizin bazı çalışmalarınız var diye biliyoruz…
Türkiye’de de yapılıyor böyle çalışmalar. CERN sergisi yaptık mesela, 3 ayda 36.000 kişi ziyaret etti. 38 tane rehberimiz vardı. Çok eğlenceliydi, katılan herkes de öyle düşünüyordu. Şimdi devamı 18 mart’ta olacak, o gün CERN’ün yıllardan beri yaptığı bir aktivite olan “Physics Masterclass”ı ODTÜ’de yapacağız. Sabahtan 32 çocuk gelecek Lise 1 ve Lise 2’lerden ve 4 saat ders alacaklar fizik bölümünden. Öğlen yemeğini burdaki doktora ve yüksek lisans öğrencileri ile yiyecekler. Daha sonra bilgisayar başına oturup Atlas deneyinden canlı gelen verileri analiz edecekler ve saat 4te kendileri aralarında tartışacaklar. Kendi tartışma gruplarında bu verileri toparlayıp, tartışacaklar. Daha sonra CERN ile canlı bağlantı kurulacak ve bizim seçtiğimiz bir çocuk CERN’e bunu raporlayacak. Dünyanın farklı yerlerinden 8 okul raporlayacak bu şekilde ve daha sonra CERN bu raporları karşılaştıracak.
Bence çok güzel şeyler oluyor Türkiye’de bunun gibi ama ben medyanın ilgisizliğinden şikayetçiyim. Bize işin hep magazin boyutunu soruyorlar. Bakın çok güzel örnekler vereceğim, şaşıracaksınız. Misal ITAP var, Muğla’da harika bir telesekopları var. Teleskopu yazın ailelere açıyorlar ve bir hafta gidip teleskopta gözlem yapabiliyorsunuz. Sabahları fizik dersi, öğleden sonra astronomi ve akşam da gözlem yapabiliyorsunuz. Bilkent üniversitesinin de, bir hocamızın girişimi, Tuğrul Hakioğlu hocamız harika bir iş yapıyor. Marmaris’te bir okulları var, master ve doktora öğrencileri için kurulmuş bir şey ama yazın ailelere açıyorlar. Orda hem tatil yapıyorlar hem gözlem yapıyorlar akşamları. Ama medyamız bu güzel girişimle pek ilgilenmiyor.
İlk teleskobum web sitesi var mesela, Nurcan Örtügen Gök’ün (bu proje ile ilgili daha detaylı bir yazı: http://www.acikbilim.com/2013/
Bir başka proje de “Bilim Kahramanları”, vaktimin ciddi bir kısmını buna harcıyorum. Bilim kahramanları 9-16 yaş çocuklarının robot yapmayı bir proje dahilinde öğrendikleri ve yarıştıkları bir turnuva. Aynı zamanda First Lego League’in parçası. 9. Senesindeyiz ve 1200 çocuk katılıyor bu sene.
“Toplum olarak hayallerimizi küçülttük”
Aslında toplum olarak hayallerimizi de küçülttük bence. Ben mesela Samanyolu’nu görmüş olmayı çok önemsiyorum. Ben küçükken açık bir havada samanyolu çok rahat gözükürdü, şimdi ışık kirliliğinden gözükmüyor. O samanyoluna bakıyorsuınuz çünkü içinde milyarlarca yıldız var, hiçbirini tek olarak görmüyorsunuz hepsi bir olmuş.
Türkiye’deki sınav sisteminden dolayı takım çalışmasını bilmiyor çocuklar.. Hiçbir ekip çalışması yapılmıyor, çocuklar hep sınav psikolojisinde. Bireye önem veren bir eğitim sistemi var ülkemizde. Bilim kahramanları tam tersi, 9 kişisiniz projede ve o robot çalışacaksa ekip olarak çalışmalısınız. Herkes ortaya bir şey koymaya başlıyor, herkesin katkısı ile şekilleniyor. Biri kol mekanizması yapıyor, biri programını yazıyor ve böylece 9 kişinin katkısı ile ortaya bir başarı çıkıyor. Biz bunu yarışma olarak değil, turnuva olarak sunuyoruz çocuklara. Önemli olan hep bir arada bir şey başarmış olmaları.
Bir de orjinal fikirler çıkıyor, bu turnuvanın bir parçası kendi projelerini de geliştirmek zorundalar. Örneğin, geçen seneki konu gıdaydı ve greyfurtla bir proje yaptılar. bir çocuk buzdolabına greyfurt koyduğunda sebze meyvelerin daha geç çürüdüğünü farketmiş. Hemen kendisi değişik değişik kutular almış, birinde hiç greyfurt yok, birinde bir tane var böyle böyle kontrollü bir deney yapıyor ve bize gün gün fotoğraflarını gösterdi. İşte, bilimsel metod böyle öğrenilir. Bu yılın teması “yaşlanan nüfus için genç çözümler” ben çok merak ediyorum acaba neler çıkacak. Şu an tam anneanneleri, dedeleri vb etraflarındaki yaşlılarla empati kuracak yaştalar.
Bu lego kiti yaklaşık 1000 dolar, hep şirketlere sponsor olmalarını söylüyorum. Bunun faydasını hemen değil ama 15 sene sonra görecekler. Düşünün ben 14 yaşında CERN’e gittim, ancak döndüm. Zaman alıyor bu tür şeyler ve ne yazık ki tüm şirketler henüz bu tür sponsorlukların faydasının farkında değiller.
1. Bölüm sonu
Emeğinize sağlık Kerem Bey. Bilge Hanım’a en içten başarı dileklerimi iletin lütfen.