“Ruhum kitaplarda yeni ile eskiyi aramasına ve

kılı kırk yarmasına rağmen idrak edemedi bir tekini dahi.

Gönlümde binlerce güneş yanarken,

Çözemedim tek bir zerrenin manasını dahi.”

Okuduğunuz dörtlük Batı’da “Avicenna” olarak bilinen İbn-i Sina’ya ait. İslam dünyasının bilim insanları denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan İbn-i Sina, Avrupa bilim tarihinde de öneme sahip bir isim olarak karşımıza çıkıyor.

M.S. 980 yılında İran, Buhara yakınındaki Efşene’de doğan İbn-i Sina,  tıp, matematik, fizik, kimya, jeoloji, felsefe, şiir ve müzik alanlarında çalışmalara imza atan çok yönlü bir bilgindir.

M.S. 980 yılında İran, Buhara yakınındaki Efşene’de doğan İbn-i Sina,  tıp bilgisi sayesinde ün kazanmış olsa da matematik, fizik, kimya, jeoloji, felsefe, şiir ve müzik alanlarında da çalışmalara imza atmıştır. Çok yönlü özelliği ve yaratıcı zekâsı onu tarihin önemli dehaları arasına sokmuştur.

Kuşkusuz İbn-i Sina’nın büyük ünü öncelikle başarılı bir doktor olması sayesindedir. “Kuşyar” isimli bir doktorun yanında ve okuduğu tıp kitapları sayesinde kendini geliştirmiş, 18 yaşına geldiğinde klasik tıp alanında oldukça bilgili hale gelmiştir. Genç yaşta doktorluğa başlayan İbn-i Sina, Samani hanedanından Nuh ibni Mansur’u tedavi etmiş bu sayede saray kütüphanesini kullanma hakkına sahip olmuştur. Burada başka disiplinlere ait öğretileri de öğrenme fırsatını yakalamıştır.

 

“Hiçbir ülkeye sığmayacak kadar büyüktü ünüm,

Kimsenin ödeyemeyeceği kadar yüksekti ücretim!”

Bir dönem şehir şehir gezen İbn-i Sina yoldayken bu dizeleri kâğıda dökmüştür. Evet, İbn-i Sina’nın ünü İslam dünyasında yayılmıştır. Genç yaşına rağmen önemli bir doktor oluşu, yeni bilgi kazanmaya duyduğu istek onu bu noktaya getirmiş olabilir ama İslam dünyasının yanı sıra Avrupa’da da ününe ün katmasının nedeni, ansiklopedik bir eser olan “El Kanun Fi’t Tıb”(Tıbbın Kanunu) isimli eseridir. Yaklaşık altı yüzyıl boyunca Asya ve Avrupa’daki tıp okullarında etkili olan bu eser 5 ciltten oluşmaktadır ve Çin, Hint, Mısır’ın geleneksel tıp bilgilerini de içermektedir. Defalarca Latinceye çevrilen eserin ilk çevirisi XIII. yüzyılda Cremonalı Gerard tarafından yapılmıştır. Peki, bu eserin içeriği nedir? Kısaca bunu ele alırsak; eserde kanıta dayalı tıp, deneysel tıp, klinik testler, verimlilik analizi, risk faktörü ve sendroma dayalı hastalık teşhisi gibi konular yer almaktadır. Ayrıca farmakoloji alanında önemli bilgilerin olması dikkat çekicidir. Ancak eserde, dönemin ampirik (gözlem ve deneye dayanan) ama bir yandan da hurafelerden tam olarak da kurtulamayan özelliği de görülmektedir. Tümörün nasıl temizleneceği, ameliyat esnasında narkoz etkisi yaratacak bitkiler, şeker hastalığı ve tedavisi ve benzeri konular eserde yer alan diğer konulardır. 700 küsur ilacın da yer aldığı eser XIX. yüzyıla kadar tıp okullarında el kitabı olarak kullanılmıştır.

Tıbbın Kanunu eserinin (el yazması)orijinal bir sayfası

İbn-i Sina’nın tıp alanında yazdığı diğer önemli eseri ise; Kalp İlaçları Risalesi’dir. Bu eser kalp hastalıkları ile ilgili yazılmış, eczacılığa da yer veren monografik bir eserdir. Kalp ile ilgili genel teoriler ve ilaçların genel özellikleriyle başlayan eserin devamında kalp ilaçları ele alınmış ve alfabetik düzende hangi kalp hastalıklarına hangi kalp ilacının kullanılması gerektiği belirtilmiştir.

İbn-i Sina’nın bir ruh hekimi olarak da çalışmalar yapması ilgi çekicidir. Ona göre insanı oluşturan iki unsur vardır: ruh ve beden. Ve bu iki unsurun kendilerine özgü hastalıkları da vardır. Örnek olarak “melankoli” ruha dair incelenmesi gereken bir konudur ve İbn-i Sina buna dair değerlendirmelerde bulunur.

İbn-i Sina’nın Kasr-i Meyl’i:

İbn-i Sina, ona asıl ününü kazandıran tıp alanı dışında diğer ilgilendiği alanlarda da önemli çalışmalara imza atan bir bilim insanı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Fizik alanında; optik ve dinamik konularına ilgi duyan İbn-i Sina, “hareket” konusuyla ilgili “Kasr-i Meyl” (hareket etme isteği) kavramını ortaya koymuştur. Ona göre bir cisim, engelleyici bir unsur olmaması durumunda sürekli hareket edebilir. Kasr-i Meyl, cismin hızı ve hareket hızıyla doğru orantılıdır. Kasr-i Meyl kavramı Batı’da “İmpetus” adıyla bilinmektedir. İbn-i Sina bunun yanı sıra görme konusunda da araştırmalar yapmış, ışığı ele almış ve ışığın hava içerisindeki hareketi ile ilgilenmiştir. Ona göre görme; dışarıdan göze gelen ışınların hareketi ile mümkün olmaktadır.

Transmutasyon teorisine bakışı:

İbn-i Sina’nın kimya alanında da transmutasyon (simya) teorisinin doğru olup olmadığını araştırmış, araştırmaları sonucunda ise bu teoriyi reddetmiştir. Su üzerinde deneysel bir çalışma yapan İbn-i Sina deney sonunda su içindeki tuzlara bağlı olan beyaz renkli bir sıvıya ulaşmış, bunun zaten olağan olduğu varsayımından yola çıkarak simyaya karşı çıkmıştır.

Aristoteles’den etkilenen düşünceler ve İbn-i Sina Felsefesi

İbn-i Sina felsefe alanına da yakınlık duymuş, duyduğu bu yakınlık sayesinde İslam dünyasının önemli filozoflarından biri haline de gelmiştir. El-Kindi, El- Farabi ve İbn-i Rüşd ile birlikte dört Aristotelesçi İslam filozofu arasında yer alan İbn-i Sina’ya göre; bilgi üç aşamalıdır.

  • Temel bilim
  • Doğa bilimleri bilgisi
  • Felsefe incelemeleri

Bu düşüncesi doğrultusunda El- Farabi’nin el yazmalarını okuyarak felsefe alanında kendini geliştirmeye başlayan İbn-i Sina, El-Farabi’nin Aristotelesçi fikirlerini Yeni Platoncu öğretilerle birleştirmeye çalışsa da tam olarak bir bütünlük kuramamıştır. Dünyanın ebedi olduğunu, ölümden sonra insanların tekrar dirileceğini reddeden düşünceleri eleştirilmesine neden olmuştur. Özellikle tutucu bir filozof olan Gazali, onu sert bir şekilde eleştirmiştir. Düşünceleri nedeniyle ülkesini terk etmek durumunda kalmış, tutuklanarak zindana bile atılmıştır. Tutuklandığı dönemde de çalışmalarını sürdüren İbn-i Sina aşağıdaki dizelerle iğnelemelerde bulunmuştur:

“Gördüm ki İbn-i Sina hükmedenlerce aldatılmış

 ve en beter ölümlere terk edilmiş zindanda,

Eseri Şifa kavuşturamadı sağlığına,

Necat dahi kurtuluşu sağlayamadı ona.”

Bu dizelerde geçen Şifa (iyileşme) ve Necat (kurtuluş) onun önemli eserleridir, burada onlara da göndermelerde bulunmaktadır.

İbn-i Sina “Aksam el-ulum” adlı eserinde felsefeyi şöyle tanımlamıştır;

“Felsefe spekülatif bir sanattır, insan buradan tüm varoluşunu belirleyen ve eylemlerini yönlendiren şeyleri özümseyerek yararlanır, böylelikle ruhu inceler ve yetkinleşir, bilgisi artarak izan ve feraset sahibi olur, mevcut dünyaya benzer hale gelir ama insani yetilere uygun olarak başka bir dünyadaki en büyük mutluluk için kendini hazırlar.” 

Fransa’da İbn-i Sina adına bastırılan bir pul örneği.

Yine ona göre felsefe ilimleri teorik ve pratik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Teorik olanlar yani matematik, doğa bilimi ve metafizik aklı sürekli düşünür bir hale getirerek, ruha düşünme yetisini kazandırır. Pratik felsefe yani etik ise; teorik düşünme yetisini kişinin karakter özelikleriyle birleştirerek eylemler ile de ilişkilendirir.

İbn-i Sina bu çalışmalarının yanısıra kuramsal felsefe bilimlerini de sınıflandırmıştır. Kuramsal felsefeyi üç bölüme ayırır;

1. Bölüm: gök cisimleri, öğeler gibi tanımı maddeye, maddenin hareketine bağlı  şeyleri  ele alır.

2. Bölüm ara bir aşamadır ve bu aşamada, varoluşu maddeye ile harekete bağlı ama tanımı  ikisinden de farklı kavramlar bulunur; mesela geometrik biçimler ve sayıları ele alır.

3. Bölümde ise; varoluş ve tanımın olmadığı hareketten bağımsız şeyler vardır.

Gök cisimleri, öğeleri ele aldığı ilk bölümü “doğa felsefesi” olarak nitelendiren İbn-i Sina doğa bilimlerini ise felsefenin hareketleri ve değişimlerini ele alan bölümleri olarak ele almıştır. Bunları Aristotales’e göre sınıflandırmıştır, ona göre bu bölümler şu şekildedir;

1.Bölüm: Tüm doğal cisimlerde ortak olan madde, biçim, hareket, hareket eden ve hareketler arasındaki ilişki…vb. bunların hepsi fiziktir ve ilk bölümdedir.

2.Bölüm: Evrenin temelini teşkil eden cisimler, yani gökyüzü ve gökyüzü cisimleri bu bölümdedir.

3. Bölüm: Oluş ve bozuluş evreleri, tanrısal yaratışın güzelliği oluş ve bozuluş ilkelerle bu bölümde yer alır.

4.Bölüm: Yıldızların kayması, gökkuşağı, depremler, deniz ve dağlar bu bölümü oluşturur.

5.Bölüm: Madenler ve madenlerin durumları bu bölümü oluşturur.

6.Bölüm: Bitkilerin durumları bu bölümü oluşturur.

7.Bölüm: Hayvanlar ve hayvanların doğası bu bölümdedir.

8.Bölüm: Ruh bilgisi son bölümdür.

İbn-i Sina ilk aşamayı çok önemsemiş ona bağlı olarak alt sınıflandırmalar yaparak ve bunları bilimsel ilkeler ve felsefi ilkeleri harmanlayarak kendi düşünce sistemindeki sınıflandırmayı oluşturmuştur.

Bilimlerin ara aşaması olarak nitelendirdiği ikinci aşama (matematik) yine ona göre kendi içinde sınıflandırılmalıdır. Ona göre matematik şu konuların birleşimidir:

i) Aritmetik

ii) Geometri ( jeodezi, yüklerin hareketi, optik ve aynalar, sıvıların hareketi olmak üzere yine bir sınıflandırma ihtiyacı duymuştur.)

iii) Uzay bilimi (astronomi, gök küreler, yıldız karışımları…vb.)

iv) Müzik aletleri öğretisi ( melodi ve ritm ilişkisi olarak incelemiştir.)

Ara sınıf olarak nitelendirilen matematiğe değinmişken, İbn-i Sina’nın matematik alanındaki düşünceleri ve çalışmalarına yer vermemiz de iyi olacaktır.

“Matematik, varlıkta maddeden ayrılmayan ama yansıtma sırasında ayrılması mümkün olan durumların ilmidir.”

Matematiği böyle tanımlayan İbn-i Sina Hint aritmetiğine ilgi duymuş ve Hint rakamlarını eserlerinde kullanmıştır. Öklid’in geometri kavramlarının yorumunu yapmış, astronomini ve matematik arasında ilişki kurmuş, trigonometri hesapları ile ilgilenmiştir.

Astronomik incelemeler ve İbn-i Sina

İbn-i Sina astronomi konusunda kuramsal sorunlara eğilen en az yedi risale ele yazmıştır. Bu alandaki en önemli eserleri “Astronomi Müşahedeleri Kitabı” ile “Almagest Elkitabı”dır. Almagest Elkitabı isimli eserinde İbn-i Sina, ilkesel ve öze ilişkin sorunları ele almıştır. Gerçekleştirdiği gözlemleri ve astronomi araçlarındaki değişiklikleri ele alan İbn-i Sina bunları da eserine yansıtmıştır.

Müziğin doğası ve İbn-i Sina

Müziği matematiğin dördüncü bölümü olarak nitelendiren İbn-i Sina bu konuda Antikçağ örneklerine bağlı kalmıştır. Ses perdeleri, kakoforiler, harmoniler, sistemler, ritimler vb. konularda makaleler yazmış, çoksesliliğe ilişkin yorumlarda bulunmuştur. Müziği tıp içerisinde de kullanmaya çalışmıştır. Örnek olarak; bir ruh hastasının tedavisinde müzikten yararlanılabileceğini öne sürmüştür.

İran’dan Batı’ya yayılan bir ün, tıp alanından felsefeye kadar bilgi arayışında olan bir bilim insanı. 57 yıllık yaşam öyküsüne sığdırdığı sayısız bilimsel çalışma ve eser. Başarılarıyla hala anılan, adı Ay’da bir kratere ve üniversiteye verilen bir dönemin ünlü kişisi. İşte İbn-i Sina bu tanımlamalarla karşımıza çıkmakta ve çok yönlü kişiliği ve bilgiye olan düşkünlüğü ile kendine hayran bırakmaktadır. Bu yazıda kısaca onu anlatmaya çalışsak da kapsamlı araştırma yaptığınızda onun farklı branşlardaki derin araştırmaları onun neden hala konuşulduğunu anlamanıza yardımcı olacaktır. Yazımıza yine onun dizeleriyle son verirken, uzun yıllar boyunca bilim tarihi denilince akla gelen ilk isimlerden biri olmasını dilediğimizi belirtmeden geçemeyeceğiz.

“Kapkara toprağın derinliklerinden Zühal yıldızına kadar evrende karşılaştığım tüm sorunları çözdüm.

Tüm bağlar çözülmüş yalnız biri kalmıştı geriye, o da ölümün bağıydı işte.”

 

 Kaynakça:

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Bilmek alçakgönüllüğü beraberinde getirir. Çünkü öğrendikçe ne kadar bilmediğin ortaya çıkar. Bu yüzden İbn-i Sina’nın alçakgönüllü bir insan olacağına dair pek şüphem yok ki yazının başındaki mısrasından da bunu gayet iyi anlıyoruz: “Çözemedim tek bir zerrenin manasını dahi”. Öte yandan “Kapkara toprağın derinliklerinden Zühal yıldızına kadar evrende karşılaştığım tüm sorunları çözdüm.” diye bir mısrası da varmış. Bu dizeler iki farklı insanın kaleminden çıkmış gibi duruyor. Emin miyiz ikisinin de İbn-i Sina’ya ait olduğundan? Şüpheye düştüm sadece.

  • Merhaba Erdem Bey;
    Değerli yorumunuz için öncelikle çok teşekkür ederim. Okuduğunuz dörtlükler, kaynakçada da yer alan “İbn-i Sina (Avicenna)” isimli kitaptan alıntıdır. Eserde son bölümde edebi dünyasından söz edilirken, İbn-i Sina’nın dörtlüklerinin, onun iç dünyasını yansıttığı ve çelişkiler olabileceği ifade edilmiştir. Kimi zaman kendine olan güvenini kimi zaman sitemini yansıtmıştır (bkz. tutuklandığı dönemki dörtlük)

    İlk girişte yer alan dörtlük ile son dörtlüğün yazım tarihleri farklı buna bağlı olarak yazılan dörtlüklerde değişiklik olmuş olabilir. Daha detaylı bilgi için kitaba mutlaka göz atmanızı tavsiye ederim.
    Tekrar teşekkürler…

Sinem Doğan

İstanbul Üniversitesi Bilgi Belge Yönetimi&Sosyoloji bölümlerinden mezun olduktan sonra İşletme Yönetimi/Yönetim ve Organizasyon alanında yüksek lisans yapmıştır. Şuan da reklam sektöründe çalışmaktadır.