Ateşler içinde yanıyordu; gözlerinin üzerinde siyah bir sargıdan dolayı gözleri görünmüyordu ama yüzünün geri kalanından ne kadar genç olduğu anlaşılıyordu. Zar zor açtığı ağzından “su” kelimesi döküldü. Hemşiresi damla damla su verdi ve delikanlının yüzünü sildi. İngiliz delikanlı savaşta ağır yaralanmıştı, sürekli öleceğim diye sayıklayıp arkasından nişanlısının adını söylüyordu. Hemşire bu genç askere şefkatli gözlerle bakıp konuştu: “Hayır, ölmeyeceksin korkma. Nişanlına  kavuşacaksın ve çok mutlu olacaksınız”. İngiliz asker hemşirenin sakinleştirici sesinde bulduğu huzur ile yavaşça sakinleşti ve gülümsedi. Son anlarında nişanlısına kavuşacağı umudu ruhunu sakince teslim etmesini sağladı.  Savaş dışarıda devam ediyordu, delikanlı istatistiklerde bir rakamdan  ibaretti artık. Ölü bir asker…

******

2012 Londra olimpiyatları açılışında İngilizler tarihlerini müzikal bir koreografi ile sergilerken en çok üzerinde durdukları sağlık sistemleri oldu. Kısaca NHS olarak bilinen sağlık sistemleri İngilizlerin en büyük övünç kaynaklarından biri; Stephen Hawking bile “NHS olmasa ben yaşayamazdım” demişti. [1]

İngiliz halkına ücretsiz sağlık hizmeti sunan NHS’in tanıtımında gene bu sistemdeki doktor ve hemşireler görev almıştı. Koreografinin mimarları hastaları için canla başla çalışan bu insanları çok güzel bir şekilde hatırlamış ve onurlandırmıştı. Ama benim gözlerim bu isimsiz kahramanların yanında hep “o”nu da aradı, ne yazık ki organizatörler “o”nu hatırlamamışlardı. Kim miydi o?

Babası William ve annesi Frances’in iki çocuklarından küçük ve zeki olanıydı, 1820 yılında Floransa’da doğdu. Daha ufak yaşta babasından aldığı eğitim ile Yunanca, Latince, Fransızca, Almanca, İtalyanca dileri ile tarih,felsefe ve matematik öğrendi. Matematik eğitimi özellikle sıkı tutulmuştu, dönemin ünlü matematikçileri James Sylvester ve Arthr Cayley’den eğitim alıyordu [2].Daha küçücük yaşında insanlara yardım etmeyi sevdiğini fark etti, yardım ettikçe mutlu oluyordu. İnsanlığa en büyük katkısını ilerde eğitimini gördüğü matematik ile yapacağından habersiz, hemşire olmaya karar verdi 25inde. Ailesi karşı çıktı kararına, ne de olsa hemşirelik onun gibi bir zengin çocuğu değil çalışan kadınlara göre bir işti. O dönem hemşireler “eğitimsiz, flörtöz ve çoğunlukla sarhoş” olarak addedilirlerdi [3].Kararı kesindi, hemşire olarak savaştaki askerlere yardım edecekti. Şansına tam o zamanlarda ilk Amerikalı kadın doktor Elizabeth  Blackwell ile tanıştı. Elizabeth onu hemşire olması için iyice cesaretlendirdi ve en sonunda babasından 31 yaşındayken izni aldı hemşire olmak için. Almanya’da hemşirelik okudu ve iki sene sonra Londra’da bir hastanede çalışmaya başladı.

Tam yeni başlamıştı hemşireliğe ki,  1853 yılında Kırım harbi patlak verdi. Gazeteler savaşta bir çok askerin kolera ve sıtmadan öldüğünü yazıyordu. The Times gazetesi 1854 Eylül’ünde okurlarına şu çağrıyı yapıyordu: “ Aramızda Üsküdar’daki hastanelerde yatan çaresiz ve hasta askerlerimize yardıma gidecek kadınlar yok mudur?  İngiltere’nin kızları bu merhamet gerektiren görev için hazır değiller midir?” [4]

Gazetenin çağrısı çok etkili oldu ve 1854 yılında Üsküdar’a geldi, Florence veya bizim daha çok bildiğimiz tam adı ile: Florence Nightingale.

Florence Nightingale

Florence Üsküdar’daki Selimiye kışlasında göreve başladı ve başlar başlamaz çok radikal değişiklikler yaptı. O dönem hijyen koşullarına çok dikkat edilmiyordu ve hastane  tam anlamı ile pislik içindeydi. Daha ilk haftasında kanalizasyonu 19 kere boşalttırdı, yüzlerce el arabası dolu pislik attırdı ve bahçedeki ölü hayvanları gömdürdü. Bu yaptıkları hemen sonuç vermeye başladı, artan hijyen koşulları sayesinde sadece 6 ayda askerlerin hastanedeki ölüm oranı %43’ten %2ye düştü. Hastalar arasında bir efsane idi o artık, herkesin yattığı ve sadece iniltiler ve kuru öksürüklerin duyulduğu uzun gecelerde lambası ile hastaların arasında dolaşmasından dolayı “Lambalı kadın” olarak biliniyordu.

Hastalar arasında bir efsane idi ama doktorlar arasında ona kuşku ile yaklaşanlar vardı. Sesini yükseltenler ölüm oranlarının düşmnesini Florence’in temizlik konusundaki çabalarına değil, başka sebeplere bağlıyorlardı: Daha hafif yaralı askerler, yumuşak havalar veya belki de daha bilemediğimiz başka bazı faktörlerden dolayı düşmüştü ölüm oranları. Florence kendinden ve yaptıklarının sonuçlarından emindi ve ispatlamak için de matematik eğitimini kullanmaya karar verdi. İstatistik konusunda eğitimliydi ve bunu kullanarak Selimiye kışlasındaki koşulların iyileştirilmesinin ölüm oranlarını düşürdüğünü ispatladı. Bir grup yaralı ama hala cephede bulunan asker ile Selimiye’deki hijyenik olmayan koşullardaki benzer yaralardaki askerlerin ölüm oranını karşılaştırdı. Cephede bulunan askerlerde ölüm oranı 1000de 27 iken Selimiye’nin hijyenik olmayan koşullarında bu oran 1000de 427 idi. Hijyen şartlarının iyileştirilmesi işe yarıyordu.

Florence hastalar arasında (kaynak: http://www.spartacus.schoolnet.co.uk)

Florence bütün tıbbı gelişmenin kanıta dayalı olmasını dilediği için ulaşabildiği her türlü istatistiği derleyip tablolar hazırlamaya başladı ve hatta günümüzdeki “daire grafiği”nin benzeri bir grafik icat ederek verilerini görselleştirdi. Bu veri tabloları ve grafikler sayesinde bir çok fikrini kanıtları ile sunabiliyordu devlet organlarına. Hatta bu istatistikleri ve veri tablolarını hemşirelerle ilgili suçlamaları cevaplamak için de kullanıyordu.  O yıllarda bir grup insan hemşirelerin eğitilmemesini çünkü eğitimli hemşirelerin baktıkları hastaların arasında ölüm oranının daha fazla olduğunu savunuyordu. Florence bunun çok doğal olduğunu çünkü ağır hastaların eğitimli hemşirelere verildiğini ve bir çoğunun zaten ölümcül vaka olduğunu belirtti karşı olarak. Bunu ispatlamak için de hastaları rastgele eğitimli ve eğitimsiz hemşirelere dağıttığı deneyler tasarladı ve ölüm oranlarını dikkatle ölçtü. Sonuçta eğitimli hemşirelerin gruplarında ölüm oranının daha düşük olduğu ortaya çıktı.

 

Nightingale’in kendi adı ile anılan veri grafiği (kaynak: http://blog.mslgroup.com)

Florence ülkesine döndüğünde artık bir kahramadı. Gücünü ve istatistiki verilerini kullanarak orduda bir sağlık komisyonu kurulması için bastırdı ve başarılı da oldu. Daha sonra bu komisyonun tavsiyesi doğrultusunda askeri bir tıp akademisi kurulacak ve Florence’in veri tabloları benzeri veri tabloları hazırlanıp hangi tedavilerin etken olduğu araştırılacaktı. Çalışmaları Kraliçe Victoria’nın da dikkatini çekmişti ve onun sayesinde adına açılan bir vakıf hesabı ile hemşire okulu finanse edilebildi. Florence Nightingale sayesinde hem tıp hem de hemşirelik önemli bir ilerleme kaydediyordu ve “Lambalı Kadın”  hem modern hemşireliğin kurucusu olarak yüzlerce askerin hayatını kurtaran bir melek olarak tarihe geçiyordu.  Florence Nightingale 1910’da gözlerini hayata yumdu.

******

1912 – Gelibolu

“… Cebinden mendilini çıkardı. Erin yüzündeki, alnındaki ve boynundaki terleri güzelce sildi. Er gözlerini açtı ve hafifçe tebessüm ederek konuştu:

“Melek misiniz?”

Hemşire ne diyeceğini bilemedi. Değilim diyecekti ki vazgeçti.

“Keşke olsam…”

“Meleksiniz, melek gibisiniz. Az sonra öleceğim, ölecekleri hep koyu gölgelere yatırıyorlar. Ancak acım yok, sadece dilim damağım kurudu. Biraz su içseydim”

“Hemen vereyim” dedi hemşire. Bardağa biraz su koydu ve erin dudaklarına götrdü. “Az ama sıkça için” dedi.

“Az mı? Bu bizim yanmışlığımıza bir bardak su ne der ki hemşire? Deryaları içeceğim geliyor. Hararetim çok” …“

Yazımızın başında bahsettiğimiz hikayedeki  İngiliz askere bakan hemşire de yukarıdaki hikayedeki Türk askere bakan hemşire aynı hemşiredir: İlk Türk hemşirelerinden Safiye Hüseyin Elbi.

Safiye Hüseyin, aynı Florence gibi, iyi bir ailenin eğitimli, dil bilen ve yardımsever kızıydı. Besim Ömer Akalın’ın kurduğu Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin İstanbullu kadınlar için açtığı hemşirelik kursunun ilk mezunlarındandı. Onu diğerlerinden ayıranlar bilgisi, cesareti ve hizmet için her türlü fedakarlığı gösterme arzusudur. Çanakkale savaşı çıktığında cephe gerisinde hemşire almak için gönüllü olur ve Reşit Paşa hastane gemisi ile savaşa gider. Daha ilk gününde bir ampütasyon  (uzuv kesme) ameliyatına girer, kan görmekten korkmaması ve yaraları sarmadaki mahareti ile doktorların övgüsünü alır. Ama daha da önemlisi yaralılara dost düşman diye ayırmadan bakmaktadır. Onun için önemli olan bu “ana kuzuları”nın sağ salim vatanlarına dönmesidir. Ama o yaralarını iyileştirdiği İngiliz askerlerinin devletinin uçakları adet edinmiştir, Reşit Paşa vapuru ile her İstanbul’a gidişinde gülle yağmuruna tutulur vapur. Hatta bir keresinde öyle şiddetlidir ki, İstanbul’a “Reşit Paşa vapuru batmış” diye haber gider. Vapur limana yanaştığında aileler gözlerine inanamaz, kimilerinin gıyabında cenaze namazı kılınmıştır bile.

Gitmeden önce kendisini vazgeçirmeye çalışanlara “Her sardığım, iyileştirdiğim yara benim için küçük madalya olacak” diyen Safiye Hüseyin yüzlerce madalya ve iyileştirdiği gencecik delikanlıların şükranları ile savaştan sonra İstanbul’a döner ve Türkiye’de hemşirelik mesleğinin yayılması ve tanınması için çalışır.

Safiye Hüseyin Elbi (Kaynak: http://www.on5yirmi5.com/)

 

*******

Bu topraklarda iki büyük millet çarpışmış ve bu iki milletin kadınları çarpışan askerlerin yaralarını sarmış, onları son anlarında teselli etmiştir. Florence Nightingale modern hemşireliğin tohumlarını burada atmış ve sayesinde belki binlerce asker basit yara ve hastalıklardan ölmek yerine sağ salim vatanlarına dönmüştür. Kendisinin adının hastane isminde yaşaması ne kadar doğruysa, Safiye Hüseyin’in adının hiçbir hastane isminde yaşatılmaması o kadar yanlıştır. Umarız bir gün Safiye Hüseyin hastanesi açılır ve “melek” hemşireleri onun ismine yaraşır şekilde görevlerini yaparken görürüz.

 

Kaynakça

  1. http://www.spartacus.schoolnet.co.uk/REnightingale.htm
  2. Singh, Simon – Ernst, Edzard  “Trick or treatment?”
  3. Bilgin, İsmail “Safiye Hüseyin Çanakkale’nin Kadın Kahramanı”

Referanslar

  1. http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/northamerica/usa/6017878/Stephen-Hawking-I-would-not-be-alive-without-the-NHS.html
  2. S41, Sing,S – Ernst, E “Trick or Treatment”
  3. S40 – a.g.e
  4. http://www.victorianweb.org/history/crimea/florrie.html

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Florence Nightingale’i birçok insan bilir ama ben Safiye Hüseyin’le sayenizde yeni tanıştım ve utandım. Pek fazla kişinin tanıdığını da sanmıyorum. Aslında tarihimizi, perde arkasındaki kahramanlarımızı bize tanıtmayanlar utansın. Bizim de böyle bir meleğe sahip olmamız ama adının hiçbir sağlık kuruluşunda yaşamaması çok acı.
    Ve her ay büyük zevkle okuduğum, bilimle tarihi ve hatta edebiyatı birleştirdiğiniz güzel yazılarınız için bir teşekkür etmeden geçemeyeceğim :)

  • Doğrusu ve ne yazık ki ben de Safiye Hüseyin’den yazınız sayesinde yeni haberdar oldum bunu söylemek benim için kötü bir şey ama sizinde ne kadar iyi bir şey yaptığınızı bilmeniz (gerçi bunu muhtemelen biliyorsunuzdur) açısından yazıp teşekkür etmek istedim.

  • Çok güzel bir yazı Kerem Bey. Ellerinize sağlık. Sayenizde tarihimizdeki bir kahramanı daha tanımış olduk.

  • Sayenizde şanlı tarihimizde yatan ama adı bile anılmayan bir kadın kahramanı tanıdık. Elinize sağlık. Umarım Safiye Hüseyin’in adı ünlü bir hastanemizde hiç unutulmayacak bir şekilde yaşatılır.

  • 1968 yılında Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Programında Bilim Uzmanlığı, 1972 yılında Doktora programları başlamıştır.

    Yüksekokulda müdürlük görevi ilk iki yıl Prof. Dr. Ihsan Doğramacı tarafından yürütülmüş daha sonra Dr. Eren Kum tarafından üstlenilmiştir. Ancak 1750 sayılı Üniversite Kanununa göre 1976-1978 yılları arasında Prof. Dr. Servet Bilir bu görevi üstlenmiş, 1978 yılında ise Dr. Eren Kum, Profesörlük unvanı alarak görevi tekrar devralmıştır.
    Hemsirelik bolumunde ilk profesor de Prof Dr. Eren Kum’dur. Kendisi halen hayatta olup oldukca agir hastadir.
    Yukardaki bilgilere ek olmasini istedim. Tesekkurler

Kerem Kaynar

birisi...