Hiç son zamanlarda büyük bir mağazanın oyuncak reyonunu gezdiniz mi? Ben uzun zamandır gezmemiştim, ta ki bundan birkaç ay önce biri kız biri erkek olan yeğenlerime hediye almaya gidene kadar. Amacım, her ikisine de içlerindeki bilim merakını körükleyecek yaratıcı birer hediye almaktı.

Erkek yeğenime hediye almak birkaç dakikamı aldı. Her ne kadar çeşit çeşit deney setleri, Lego ve benzeri mekanik oyuncaklar,  küçük elektrikli cihazlar, mekanik düzenekler, süper kahramanlar ve uzay temalı oyun setleri arasında seçim yapmak epey zor olsa da hoşuna gideceğini düşündüğüm bir hediye seçtim. Kız yeğenime benzer bir hediye almak için kız oyuncakları reyonuna gittiğimde ise tam bir hayal kırıklığına uğradım. Pembe renge bulanmış ve simlerle bezeli reyonda, Disney prenseslerine ilişkin bebeklerin, prenses kıyafetlerinin, makyaj ve manikür setlerinin ve hatta üzerinde disney prensenlerinden birinin resmi olan oyuncak kredi kartlarının arasında kız çocuklarını bilimle tanıştıracak, onları düşünmeye sevk edecek bir tane bile oyuncak yoktu! Reyondaki tüm oyuncaklar adeta kız çocuklarına kafayı fazla detaylı işlere takmadan giyinip, süslenip, tüllere ve simlere bulanıp beyaz atlı prenslerini beklemelerini öğretir gibiydi. O gün bu konuya epey sinirlendiğimi ve sonunda pes ederek kız yeğenime de erkek reyonundan bir hediye seçtiğimi hatırlıyorum.

ABD başkanı Franklin Roosevelt’in 1800’lerin sonunda çekilen bir resmi. O zamanlarda, cinsiyet farkı olmaksızın tüm çocuklara beyaz kolalı elbiseler giydiriliyordu.

Kız çocuklarının pembeyle bezenmesi oldukça yeni bir kavram aslında. Pembe ya da mavi gibi pastel renklerin bebek kıyafetlerinde kullanılması 19. Yüzyılın sonlarına rastlıyor. Bu tarihten önce her iki cinsten bebeklere en sık giydirilen kıyafet beyazdı, hatta hem kız hem erkek çocuklara temizliği kolay olduğundan beyaz elbiseler giydiriliyordu. 20. yüzyıla girerken tekstil endüstrisinin gelişmesiyle bebek giysilerine renk geldi ve ilginç olan şu ki, başta erkek çocuklara pembe, kız çocuklara mavi renkler önerilmişti. Earnshaw Bebek Mağazası’nın 1918 yılında yayınlanan bir gazete reklamında “Erkek çocuklarınıza pembe giydiriniz. Pembe güçlü bir renktir ve erkeklere daha uygundur. Mavi ise daha narin olduğundan kız bebeklere uyar.” yazılıydı. Başka reklamlarda cinsiyet ayrımı olmadan mavi rengin sarışın bebeklere, pembenin kumrallara yakıştığı belirtiliyordu. 1940 yılında Time dergisi bir tablo yaparak hangi mağazanın hangi cinsiyete ne rengi önerdiğini okurlarına duyurmuştu.

1950’lere gelindiğinde kız çocuklara uygun rengin pembe, erkeklere uygun rengin mavi olduğu konusunda hemen herkes hemfikir olmuştu, ancak her iki cinse de bu iki renk dışında pek çok renkte giysi giydiriliyordu. Oyuncaklarda ise nitelikleri haricinde cinsiyet ayrımına neden olacak bir farklılık söz konusu değildi. Kızlar bebeklerle daha çok, erkekler arabalarla daha çok oynamalarına rağmen her iki cinsin de ortak kullandığı her renkten pek çok oyuncak vardı: Doldurulmuş hayvanlar, tahta küpler, çıngıraklar, hayvan figürleri gibi.

Büyük bir mağazanın kız çocuklara yönelik oyuncak reyonu. Her şey pembe.

1970’ler, kız çocuklarını sarmalayan pembe çılgınlığının tetiklendiği dönem. Artan seri üretim, yükselen kapitalizm, mağaza zincirlerinin doğuşu ve tüketim toplumunun güçlenmesi ile bebek kıyafeti ve oyuncak üreticileri cinsiyete özel oyuncak ve kıyafet üretimini artırdılar. Aynı yıllarda gebelik takibinde kullanılmaya başlayan ultrason, anne baba adaylarının bebek doğmadan cinsiyetini bilmesine olanak tanıdı, müstakbel anne babalar yeni bebekleri için o henüz doğmadan pembe ya da mavi kıyafetler, oyuncaklar, battaniyeler almaya koyuldular.  Yavaş yavaş pembe çılgınlığı her yeri sardı, kıyafetlerden oyuncaklara, oradan yatak çarşaflarına kadar uzandı.  Pembe çılgınlığı diyorum, çünkü kızlar artık pembe ve tonları dışında hemen hiçbir kıyafet giymezken, erkek çocuklarının kıyafetleri de, oyuncakları da hem renk hem fonksiyon olarak kız çocuklarınkinden çok daha fazla çeşitlilik gösteriyor. Yani bir mavi çılgınlığı söz konusu değil.

Günümüzde, bebekler doğar doğmaz cinsiyetlerini belirten kıyafetlere bürünüyorlar.

Pembe çılgınlığına her geçen gün yeni firmalar da katılıyor. Uzun bir zaman boyunca cinsiyetsiz oyuncaklar üreten Lego, Friends kolleksiyonu adlı yeni bir seri ile kızlara yönelik oyuncak kampanyasına adım attı. Bildiğimiz klasik Legolar artık erkek çocuk raflarında bulunuyor sadece. Lego Friends serisi ise Barbie benzeri kıvrımlı vücut hatlarına sahip bebekler ve pastel renklerden oluşan ve cafe ya da güzellik salonu inşa etmeye yarayan Lego parçalarıyla pembeler reyonunda yerini aldı. Ürünün internet sitesindeki reklamındaki sanal şehrin asfaltının bile pembe ve eflatun rengi olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

Çocuklardaki oyuncak tercihinin doğuştan mı yoksa çevreden mi geldiği bilim çevrelerinde bir tartışma konusu.  Kızların bebeklerle, erkeklerin arabalarla oynamasının doğadan gelen cinsel kimliğin bir parçası olduğunu gösteren bazı çalışmalar olduğu gibi, oyuncak seçiminin çevreden görülen davranışlarla şekillendiğini gösteren çalışmalar da var. Sonuçta, nedeni ister genetik, ister öğretilmiş davranışlar olsun, erkek çocuklar daha çok mekanik oyuncaklarla oynamayı severken, kız çocuklar üzerine hikaye anlatabilecekleri bebeklerle oynamayı tercih ediyorlar. Ancak yine çalışmalar gösteriyor ki, sağlıklı bir psikolojik gelişim için her iki cinsin de bebeklerden arabalara, doldurulmuş ayıcıklardan legolara kadar her tür oyuncakla oynaması, hatta bu oyuncaklarla birlikte  oynaması gerekiyor. Okul öncesi çağ, çocukların beyinlerinin en hızlı geliştiği ve en çok etkiye açık olduğu çağ. Bu dönemde yaşanan her deneyim, her aktivite belirli sinir bağlantılarını güçlendirirken belirli bağlantıları zayıflatıyor. Yapılan çalışmalar, kızlarla birlikte oynayan veya bebeklerle ile de oynayan erkeklerin büyüdüklerinde bebeklerine karşı daha sevecen olduğunu, abileriyle ve erkek çocuk oyuncakları ile oynayan kızların ise üç boyutlu düşünce  yetilerinin diğer kızlara göre çok daha güçlü olduğu saptamış.

Lego firmasının oyuncaklarında cinsiyet ayrımı yapmadığı dönemler olan 1980’lerden kalan bir reklamı: “Güzellik Budur.”

Veriler, erkek çocukların ilk bilgisayarlarına kızlardan daha erken yaşta sahip olduğunu, bilgisayar oyunları  ve Lego gibi modüler oyuncaklarla oynamalarının bir sonucu olarak daha iyi mekanik ve soyut düşünme yetileri edindiklerini  gösteriyor. Bu özelikler bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik ile ilgili kariyerler için hayati öneme sahip. ABD Ticaret Odası verilerine göre, bu mesleklerde çalışan kadınların sayısı toplam iş gücünün %20’sinden az.  Kız çocukların çoğu bilim ve mühendislik konularına ilgileri olmadığını beyan ediyorlar. Amerika Kalite Topluluğu’nun 2009’da gençler üzerinde yaptığı araştırmada, erkeklerin %25’ine karşılık kızların sadece %5’i mühendislik kariyeri ile ilgilendiklerini beyan etmişler. Bir başka güncel ankete göre, üniversiteye gitmeyi planlayan 13-17 yaş erkek çocukların %74’ü bilgisayar mühendisliğinin kendileri için iyi bir kariyer olduğu görüşünü beyan ederken, kızlarda bu oran sadece %32’de kalmış. Kızlar, ergenlik çağından itibaren her yaşta bilim ve matematikle daha az ilgilendiklerini ifade ediyorlar, hatta okulda matematik dersinde çok başarılı olan kızlar bile, yaşları büyüdüğünde kariyer olarak bilim veya mühendislikten ziyade sosyal bilimler alanında çalışmayı seçiyorlar.

Bu durum, kısmen cinsler arasındaki genetik veya doğumsal farklılıklara bağlı ortaya çıktığı kadar kısmen de kızlara dayatılan çevresel faktörlerden kaynaklanıyor. Bu çevresel faktörlerin en başta gelenlerinden biri de çocukların oynadığı oyuncaklar ve model olarak örnek aldıkları karakterler. Bilim adamları, kızların sadece güzellik, bebek ve ev işleri ile kısıtlı oyuncaklara maruz kalmasının ve baskın kadın stereotipi ile büyütülmelerinin uzun vadede zararlı olduğu görüşünde. Kızlara yönelik oyuncaklar genelde kız çocuklarının bilim yerine ağırlıklı olarak dış görünüş, güzellik, kılık kıyafet ve alışverişe odaklanmalarına ve sadece bu aktivitelerle uğraşan baskın kadın prototipiyle erken yaşta özdeşleşmelerine neden oluyor. Kız çocuklarının rol modeli olarak örnek aldıkları karakterler kendilerini kurtaracak bir prensi bekleyen, kendi inisiyatifi olmayan, dış görünüşleri dışında başka bir şeyle çok da ilgilenmeyen aciz karakterler. Bu ortam içinde büyüyen ve bu karakterleri örnek alan kız çocuklarının girişken, kendi ayaklarının üzerinde durabilen, bilim ve teknolojiye meraklı bireyler olması biraz zor görünüyor.

Janese Swanson bu durumu çok güzel özetlemiş:

“Erkekler doktor olurken, kızlar hemşire oluyor; erkekler futbol oyuncusu iken, kızlar amigoluk yapıyor. Erkekler yeni icatlar yaparken, kızlar icat edilen cihazları kullanıyorlar.Erkekler tamirat yaparken, kızlar bozulan şeylerin tamir edilmesini bekliyor. Erkekler cumhurbaşkanı olurken, kızlara first ladylik düşüyor.”

Anne babaların biraz çaba ve desteğiyle aynı anda hem Darth Vader, hem Prenses olmak mümkün aslında.
Anne babaların biraz desteğiyle prenses prototipini kırmak, hatta aynı anda hem Darth Vader, hem Prenses olmak mümkün.

Bu durumun önüne geçmek ve kız çocuklarına bilim aşkı aşılamak o kadar da zor değil. Elbette, onlar da prenseslerle ve bebeklerle zaman zaman oynamalı. Ama kimi zaman da erkek çocuklara yönelik olduğu düşünülen mekanik oyuncaklarla etkileşime geçmeli, manikür setlerini bir kenara atıp biraz da deney setleri ile oynamalı ya da arada Barbie’leriyle oynamaya ara verip, üç boyutlu düşünce ve tasarım yetilerini geliştiren oyuncaklara yöneltilmeliler.

Gelecek nesillerde bilim ve teknoloji işle uğraşan kadın sayısını artırmak bu günkü anne  ve babaların elinde. Bunu yapmanın yolu ise bilim ve teknolojiyle küçük yaşta tanışan kız çocukları yetiştirmekten geçiyor.

 Kaynaklar:

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Cok sayida abiniz olmali :) Ilginc ve guzel bir yazi olmus,tebrikler.Bu yazinin buyukce bir kopyasini alip Bagdat Caddesi ve Bebek Parki’na asmali :)

    • Yorumunuz icin tesekkurler, begendiginize sevindik.

      Aslinda hic abim yok, tek cocugum. Ama kucukken bebekler kadar mini mekanik adamlar, legolar ve tren setleri ile de epey oynamistim. :)

  • Uzun zamandır okuduğum en keyifli makalelerden birisiydi. Teşekkür ve tebrik ederim.

  • Yazdıklarınıza bir çok yönden katılmakla birlikte aşağıdaki alıntıdaki bariz sıkıntıyı vurgulamadan edemeyeceğim.

    “Kızların bebeklerle, erkeklerin arabalarla oynaması elbette doğadan gelen cinsel kimliğin bir parçası. Erkek çocuklar daha çok mekanik oyuncaklarla oynamayı severken, kız çocuklar üzerine hikaye anlatabilecekleri bebeklerle oynamayı tercih ediyorlar. Bu tüm dünyada hatta hayvanlarda da böyle, ve sağlıklı bir cinsel gelişim için de gerekli bir durum.”

    Cinsel kimlik, bebek dünyaya geldiği andan itibaren ona empoze edilen toplumsal cinsiyet rollerinin etkisiyle oluşur. “Doğadan gelen cinsel kimlik” diye bir şey yoktur. Doğa sadece hormon seviyemizi belirler. Cinsel kimlik çevrenin etkisiyle oluşur. Ayrıca belirli renklerde, belirli türde alınan oyuncakların çocukların ilgi ve eğilimlerini ne derece etkileyebileceğini böylesine derin analiz edebilmiş biri olarak erkek çocukların mekanik, kız çocukların daha yumuşak, bebek tarzı oyuncaklarla oynama eğiliminin doğdukları andan itibaren erkek çocuklarına araba, silah vs. tarzında oyuncaklar alınması, kız çocuklarına ise bez bebekler, evcilik takımları verilmesi durumundan kaynaklanma olasılığını düşünmüş olmanızı beklerdim. bu önemli noktayı gözden kaçırmışsınız.

    Son olarak kızların ve erkeklerin belli oyuncaklarla oynamasını “sağlıklı bir cinsel gelişim için gerekli bir durum” olarak belirtmeniz son derece tehlikeli bir yorum olmuş. Tüm çocuklar yumuşak nesnelerle oynamayı severler. Konuşma, hikaye anlatma, rol yapma içeriğine sahip her oyun “her çocuğun” gelişimini olumlu yönde etkiler. “Erkek adam” olması beklenen erkek “çocuk”ları bu tarz oyuncaklardan “sağlıklı bir cinsel gelişim” başlığı altında uzak tutmak kendini, duygularını, düşüncelerini ifade edemeyen, anlatamayan, anlamayan, ağlayamayan, pek “erkek” bireyler yaratıyor maalesef.

    Gene aynı tabirinizin yaptığı heteroseksist çağrışımlar hele apayrı bir tartışma konusu.

    Umarım eleştirilerimi doğru ifade edebilmişimdir.

    İyi Çalışmalar

  • Merhabalar,
    İlgi ve eleştirileriniz için öncelikle çok teşekkür ederim.

    Cinsel kimliğin doğadan mı, yoksa çevre etkisiyle mi (nature vs nurture) geliştiği oldukça ateşli bir tartışma konusu. Bildiğim kadarı ile iki görüşü de savunan pekçok çalışma ve makale mevcut.

    Bahsettiğiniz kısımdaki yorum, aslında Peggy Orenstain’in Cinderella Ate My Daugter isimli kitabındaki bir pasaja dayanıyor. Kökeninde de birkaç bilimsel çalışma yatıyor. Bir tanesi Rhesus maymunlarında cinslere göre oyuncak tercihi ile ilgili şu makale, diğeri de kanlarında yüksek miktarda androjenik hormon bulunan konjenital androjenik hiperplazi hastası kız çocuklarının oyuncak seçimi ile ilgili bir başka makale.

    Ancak belirttiğiniz cümleyi yine de tekrar okudum, tam olarak demek istediğimi iyi yansıtamamışım gerçekten de. Oyuncak seçiminde özellikle çevrenin yönlendirmesinin çok etkin ve önemli olduğu konusunda sizinle aynı görüşteyim. Bu nedenle pembe çılgınlığının kendine güvenen kadınlar yetişmesinde çok ciddi bir sıkıntı yarattığını düşünüyorum. Aslında demek istediğim, oyuncak seçiminin altında sosyal etkileşimlerin yanısıra biyolojik etmenler olsa bile, cinslerin kendilerine özgü oyuncaklarla oynamalarının toplumsal anlamda sorun yaratacak olduğu idi.

    Uyarınız doğrultusunda, söz konusu cümleyi biraz değiştirdim, umarım daha net ifade edebilmişimdir. Çok teşekkürler.

    • Duyarlılığınız beni çok mutlu etti. Çok daha güzel olmuş şimdi. çok teşekkürler :)

  • Çok beğendim. Ben de kızımı mümkün olduğu kadar pembe oyuncaklardan uzak tutmaya çalışıyorum. Ama Miki Mouse’un önüne geçmek mümkün gözükmüyor :)

  • Süper bir yazı olmuş, bu işlere kafa yorup da vaki olmayan benim için başlangıç noktası makalelere atıf da çok faydalı. Çok teşekkürler. Ben de haftasonu kıyafet almaya gidip pembeyi minimumda tutmak ad ıaltına 3 mağaza adoşalmak zorunda kalıp sadece 6 gerekliyken 4 zıbın alıp dönebildim, bu konuya sinirliydim, üstüne denk geldi:)

  • Oğlumu 4 aylıkken oyuncaklarla dolu bir mağazaya götürdüm. Merak ediyordum acaba neye tepki verecek diye…Söylediğiniz gibi kız çocukları için pembelerle bezenmiş bölüme götürdüm baktı ama tepki yok…sonrasında tam karşısında robotların olduğu bölümü gösterdim (ki oyuncaklar kutular içindeydi) birden ses çıkarmaya ellerini kollarını hareket ettirmeye başladı ve bizi o tarafa yönlendirdi. Gerçekten şaşırdım. Dmekki dedim doğuştan gelen bir durumda var.Çünkü evde hem araba, hem bebek, peluşlar, çıngıraklar var.Ynai bir yönlendirme yok.

  • yazınızı arkadaşımın tavsiyesi ile okudum, gerçekten çok beğendim, özellikle tarihsel süreci ele almış olmanızdan dolayı teşekkür ederim :)çocuklarla ilgili alanda çalışan bir meslek elemanı olarak yazdıklarınıza katılmamak mümkün değil, tebrik ederim :)

  • masallah bu asiri ilgi herkes cocugunu bilimadami yetistirmek istiyor anlasilan ama nietche-bu belki hosunuza gider-diyor ki cocugumu gelistirmek istiyorum diyen doktoruna ,once kendini gelistir!ayrica bi sarraf olarak soyluyorum kizcocuklara sadece barbie bebeklere degil takilara da cok merakli acaba bunu nasil izah edecekseniz?

  • Çok güzel bir yazı olmuş Işıl Arıcan. Teşekkürler…

    Ben her ne kadar meseleyi hem nature hem nurture başlığı altında değerlendirmeye çalışsam da bazen nature bütün çabalarınıza rağmen ¨tozpembe¨ karşınıza çıkabiliyor. Kızım 3 yaşında. Doğumundan itibaren pembe, bebek, incik boncuk, süs püs ve kız çocuklarıyla özdeşleştirilen malzemelerden uzak tutup ¨cinsiyetsiz¨ yetiştirmeye çalıştık. Ne tütüsü oldu, ne fırfırı ne biberon vermeye çalıştığı bebeği… Ama geçenlerde alışverişe gittiğimizde benim gösterdiğim ayakkabıları beğenmeyip simli parlak kırmızı olanlarına yöneldi ve ısrarla onları istedi. Böyle bir davranışı bir erkek çocuğunda pek göremezsiniz. Sözkonusu kılık kıyafet olunca sanırım bir noktada cinsiyetlerinin farkına varıyorlar ve kendilerine ¨uygun¨gördüklerini giymek istiyorlar.

    Ama oyuncaklar/eğitim söz konusuysa ailenin yönlendirmesinin kritik olduğunu düşünüyorum. Özellikle Amerika’da kızların odalarında muhakkak oyuncak bir mutfak, ütü masası, elektrikli süpürge ve benzeri ev aletleri vardır. Odaları masal kahramanı prenseslerden birinin odası gibi dekore edilmiştir. Hem de bu normaldir, böyle olmalıdır. Ama değil işte… çocuğun öyle bir odası olunca en büyük hayali de yakışıklı prensle evlenip pembe panjurlu evin hanımı olmak oluyor. Dünyası küçülüyor, ufku daralıyor. Çocuğa bunları sunmazsan kendini pembeyle, mutfakla nasıl özdeşleştirir ki? (özellikle de annesini mutfakta görmüyorsa:) Şu durumda kızımın futbol topuna kırmızı simli ayakkabılarıyla vurmasından çok da rahatsız değilim çünkü o ayakkabıların üzerine prenses elbisesi de giymek isteyebilirdi…

    Aslında bahsini ettiğiniz problemlere paralel olarak superman ironman spiderman erkek çocuklarda da benzer sorunlar var. Bilim ve teknoloji merakından bahsediyorsak ailelerin yönlendirmesi ve yanlış teşviki dolayısıyla carman curtman erkek çocuğu da en az pembe prenses kız çocuğu kadar uzak kalıyor bu tip bir gelişimden. Her iki durum da tehlikeli…

    Eren

    • Merhabalar, beğendiğinize sevindim.

      Kesinlikle katılıyorum, olaya nature- nurture karısımı olarak bakmak lazım. Zaten kız çocuklarının istedikleri zaman simli pembe ayakkabılar seçmelerine ve giymelerine kesinlikle karşı değilim. :)
      Karşı olduğum önlerine başka seçenek sunulmaması ve bu durumu körükleyen pazarlama sistemi. Sizin de belirttiğiniz gibi bu durumun aynısı erkek çocuklar için de var: GIJoe, süper kahramanlar vs benzer şartlanmalar. Ama erkek çocuklar gene daha şanslı, kesinlike daha çok alternatifleri var.
      Target mağazasında yeğenlerime bilim seti aradım, bildiğiniz basit kimya deneyleri olan bilim setlerinden. Hepsi erkek oyuncak reyonunda, hatta daha da beteri, hepsinin kutusunun üzerindeki çocuk resimleri erkek çocuklara ait. Kız çocuklar gönüllü bile olsalar özdeşleşmeleri çok zor bu durumda bu tip oyuncaklarla.

    • kizinizi 3 yasina kadar sizin belli kaliplarla yetistirmemis olmaniz cok guzel olsa da, ogrenmesinin ve toplumsallasmasinin sizinle sinirli olmadigini unutmamak lazim. yani “biz ogretmedik, demek ki icinden boyle geliyor” (nature) demekten ziyade, bir alternatif olarak kizinizin televizyonda gorduklerini, sosyallestigi alanlari, belki kresini, arkadaslarini da goz onunde bulundurmak lazim. bugun bir kiz cocugu ilkokula baslayacagi zaman mesela, pembe bir seyler giyip pembe cantasi olmazsa tam bir “oteki” olabilir, oyle gorulebilir. bilerek/isteyerek olmasa da “mahalle baskisi” ve karsiliginda gelen “normallesme istegi” bir nevi.

  • Çok güzel bir yazı olmuş, ellerinize sağlık. Tarihlerle ilgili şimdi emin olamadım, ama biz de birkaç hafta önce bu duruma isyan ettiğimizden, sitemizde benzer bir yazı yayınlamıştık. Kesinlikle aynı fikirdeyiz, erkek çocuklar da pembe sever, kız çocuklar da robotlarla, arabalarla, legolarla oynar. Kimbilir toplumu oluşturanlar olarak biz ebeveynler bazı ön yargılarımızdan kurtulabilsek, belki hem bizim hem çocuklarımızın hayatlarında bazı şeyleri kolaylaştırmış olurduk

    http://www.onlineanne.com/2012/12/10/erkek-cocuklari-da-pembe-sever/

  • Çocukluğunda mekanik oyuncaklar ve legolarla çok vakit geçirmiş biri olarak yazdıklarınıza kesinlikle katılıyorum, şu anki durumu çok güzel özetlemişsiniz. Tokasından çantasına ayakkabısına kadar herşeyi pembe olan kızları görünce üzülüyorum. Yeni anne oldum ve umarım kızımı bu tekdüze dünyadan koruyabilirim.

  • Çocukluğunda hep erkek çocuklarla ve onlara mal edilen oyuncaklarla oynamayı tercih etmiş bir kadın olarak bu yazınızı zamanında beni “kız gibi oynamadığım” için yargılayan, disipline gönderen ilkokul öğretmenim başta olmak üzere gıcık kaptığım bütün pembe simli barbili oyuncaklara endeksli büyümüş günümüz genç annelerine gönderiyorum.
    Bizler, bize biçilenleri sorguladığımız ölçüde var olacağız. Sevgiler.

  • Ilginc bir yazi. Yine de cok onemli oldugunu dusundugum bir elestiriyi yapmadan gecemeyecegim. Bes farkli kaynaktan esinlenmissiniz. Ama yaziyi yazarken, bu kaynaklardan ne sekilde ve nasil esinlendiginizi gostermemissiniz. Ben okurken acikcasi herseyin sizin gorusunuz oldugunu dusundum. Yazinin sonuna geldigimde bir derleme yaptiginizi anladim. Ama hala yazilardan ne kadari size ait, ne kadari esinlendiginiz kaynaklara ait belli degil. “Swanson bu konuda soyle dusunuyor”, “Orenstein bu noktada suna dikkat cekiyor” gibi bir formatta anlatsaydiniz, hem nerelerde hangi kaynaklardan esinlendiginiz anlar, hem de sizin bu kaynaklari yorumlama biciminizi analiz edebilirdik. Tesekkurler.

Işıl Arıcan

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra ABD'de Sağlık Yönetimi üzerine yüksek lisans ve ardından gene ABD'de tıbbi bilişim ve proje yönetimi üzerine danışmanlık yaptı. Halen Stanford Üniversitesi Çocuk Hastanesi'nde Bilgi İşlem Direktörü olarak çalışıyor. Çeşitli bilim dışı iddiaları ve hurafeleri inceleyen Yalansavar isimli blogun kurucusu ve yazarıdır.