İzlanda’dan bir aurora ( Kaynak:17 Mayıs 2011 APOD, NASA; Fotoğraf: Stephane Vetter)

Eğer günün birinde kış aylarında, açık bir havada yolunuz kuzey kutbuna yakın ülkelerden birine düşerse, başınızı kaldırıp gökyüzüne bakın. Gözünüzle görebileceğiniz en muhteşem doğa olaylarından birine şahit olabilirsiniz.

Kuzey Işıkları, ya da diğer adı ile auroralar yüzyıllar boyunca insanları büyülemiş, büyülerken bir yandan da merakını çelmiş astronomik olaylar. Kutup bölgelerinde karanlık gökyüzünde çoğunlukla florosan yeşil, nadiren de kırmızı, sarı ve hatta mavi görülen bu hareketli ışık huzmeleri, karanlık ve uzun kutup gecelerini büyüleyici bir şekilde aydınlatıyor. Astronomideki adı aurora olarak geçen bu  fenomen, sıklıkla Kuzey Işıkları olarak adlandırılıyor. Aslında bu,  çok da doğru bir ifade değil, çünkü auroralar aslında hem kuzey hem güney kutup bölgelerinde görülebiliyorlar. Kuzey kutup bölgesinden görülenlere Kuzey Işıkları (Aurora Borealis), güney kutbundan görülenlere de Güney Işıkları (Aurora Australis) adı verilmesine rağmen,  güney kutup bölgelerinde  Aborjinler dışında tarihsel bir yerleşim merkezi yokluğu nedeniyle Aurora Australis’ler çok ama çok geç fark edilmişler. Bu nedenle genelde “Kuzey Işıkları” ifadesi, yanlış olsa da hemen hemen her dilde kısaca auroralardan bahsetmek için kullanılıyor. Geceleri gökyüzünde birdenbire ortaya çıkan ve bir o kadar da beklenmedik şekilde kaybolabilen bu gizemli ışıklar, tarihler boyunca kutup bölgelerinde yaşayan çeşitli  halkların efsanelerini süslemiş.

Odin’in hizmetkarlarından, Kızılderililerin kutsal ruhlarına

Vikingler, auroralara gökyüzünde at koşturan Valkyrie’lerin neden olduğuna  inanıyorlardı. (“The Ride of the Valkyries” Artist: William T. Maud. 1890)

İskandinavya’nın  kuzeyde yaşayan kavimlerden biri olan Vikingler, savaşta ölen kahramanların ruhlarını, Odin’in kadın savaşçı hizmetkarları olan Valkyrie’lerin taşıdığına inanıyorlardı.

Valkyrie’ler, sadece savaş sırasında ölmek üzere olan savaşçılara görünüyorlar, savaşçı öldürücü darbeyi aldığında da onun ruhunu yanlarına alarak göklere yükseliyorlardı. İşte,  auroralar atları ile kahramanları  Valhalla’ya taşıyan bu kadın savaşçıların kalkanlarından ve silahlarından çıkan yansımalardı.

Finlandiya, Norveç ve İsveç’in Kuzey Kutup Dairesi içinde kalan bölgelerinde çok eski tarihlerden bu yana yaşamakta olan bir etnik grup olan Laponlar ( ya da Samiler) bu ışıkların ölenlerin Dünya’yı terketmekte olan ruhları olduğuna inanıyorlardı. Işıklar gökyüzünde belirdiğinde herkes sessizleşiyor, çocuklar oyun oynamayı bırakıyorlardı. Işıklara saygısızlık etmenin çok büyük şanssızlık, hastalık ve hatta ölüm nedeni olduğuna inanıyorlardı. Lapon şamanlar, ışıklar ortaya çıktığında üzerinde aurora sembolleri resmedilmiş davullarını çalıp auroraların gücünü kendi bedenlerine hapsetmeye çalışıyorlardı.

Kuzey Kanada ve Alaska kızılderililerinin mitolojilerinde auroralarla ilgili benzer inanışlar mevcuttu. Kanada kızılderilileri  bu ışıkların ölen atalarının ruhları olduğuna inanırlarken, Yukon bölgesindeki kızılderililer  avladıkları hayvanlara ait ruhlar olduğunu düşünmekteydiler.

Grönland Eskimoları, doğum sırasında ölen çocukların ruhlarının gökyüzüne yükselip aurora haline geldiğini ve orada dans ettiklerine inanıyorlardı. Auroralar pekçok kavmin mitolojisini süslemekle kalmamış, ortaya çıkış nedenleri de uzun zaman insanların aklını meşgul etmiş.

Mitolojik hikayeler bir yana, son yıllara kadar nasıl ve neden ortaya çıktıkları pek de bilinmediğinden yakın zamana kadar gizemlerini korumuşlar.  Ancak, günümüzde artık bu müthiş ışık gösterisini Dünya’mızı aydınlatan Güneş ve Yerküre’nin manyetik alanına borçlu olduğumuzu biliyoruz.

Güneş rüzgarları ve Manyetosfer

Auroralar, Güneş’ten gelen yüksek enerjili parçacıkların, Dünya’nın manyetik alanına kapılarak atmosfere girmesi ve buradaki  atomlarla çarpışarak foton salınımına neden olmaları sonucunda oluşuyor. (Çizim:NASA)

Auroralar, Güneş’ten yayılan yüksek enerjili atomaltı parçacıkların, atmosferin üst tabakalarındaki atomlarla çarpışması sonucu ortaya çıkıyorlar. Güneş rüzgarları ile yayılan bu parçacıklar, Dünya’nın manyetik alanı etkisine girerek, manyetik kutup bölgelerinde atmosfere giriyorlar ve atmosferdeki atomlar ile çarpışarak bu atomların elektronlarının enerjisini artırıyorlar- ki buna eksitasyon deniyor-.  Enerjisi yükselen elektronlar, orjinal enerji seviyelerine geri dönerken ortama bir foton salıyor, yani ışıldıyorlar.

Atmosferdeki farklı atomlar farklı enerji seviyelerine sahipler. Bu nedenle, Güneş’ten gelen parçacıkların çarptığı atomun cinsine göre farklı miktarlarda enerji salınımı meydana geliyor, bu da farklı renklerde Aurora oluşumuna neden oluyor.

Oksijen atomları kararlı hale dönerken iki farklı şekilde ışıyabiliyorlar: Saniyenin üçte ikisi gibi kısa bir süre ışıdıklarında yeşil ışık, 2 dakika gibi uzun süre ışıdıklarında ise kırmızı ışık salıyorlar. Atmosferin üst tabakaları oksijenden zengin olmasına rağmen buralarda madde yoğunluğu seyrek. Bu nedenle oksijen atomu ile Güneş’ten gelen yüksek enerjili parçacıkların çarpışması oldukça nadir oluyor ve yakında etkileşime geçecek başta atom olmadığı için uzun sürüyor. Bu nedenle atmosferin üst tabakalarında genelde kırmızı aurorlar görülüyor. Aşağılara inildikçe atomlar birbirine yaklaşıyor ve ışıma süresi düşüyor, böylece daha kısa süreli ışıma ile ortaya çıkan yeşil Aurorlar görülmeye başlıyor. Azot atomları ise maviden kırmızıya uzanan bir renk yelpazesine sahip ve ortaya çıktıklarında oksijen atomlarının ışımını engelleyerek kendi renklerini öne çıkarıyorlar.

Hakoya Adası, Norveç semalarından bir kırmızı yeşil aurora.                                                (Fotograf: Frank Olsen, 2011 Kaynak: Wikipedia)

Aurorolar ortaya çıktıklarında sabit durmuyorlar, dalgalar halinde kıvrılıp bükülüyor ve gökyüzünde adeta dans ediyorlar. Bu hareketin nedeni ise Dünya manyetik alanındaki dalgalanmalar. Dünya’nın manyetik alanı dalgalandıkça atmosfere giren yüklü parçacıklar farklı yerlerdeki atomlarla çarpışıyor. Bu hareket, aurorların bir şelale gibi gökyüzünde akmasına, kıvrılıp bükülüp renk ve şekil değiştirmelerine neden oluyor.

Hubble Uzay Teleskobu tarafından çekilen bir Jüpiter aurorası fotoğrafı. ( Resim: APOD Arşivi, NASA)

Ya diğer gezegenler?

Auroralar, manyetik alanı olan hemen her gezegende gözlenebiliyor. Hubble teleskobu sayesinde artık oldukça şiddetli manyetik alanlara sahip olan Jüpiter ve Satürn gezegenlerinde de aurora görüldüğünü biliyoruz. İlaveten, Jüpiteri’in uydularından Io, Avrupa, ve Ganimet’teki Aurorolar da Hubble teleskobu ile görüntülendi.

Daha zayıf manyetik alana sahip olan Venüs ve Mars gezegenlerinde de nadir de olsa auroraların ortaya çıktığı biliniyor.

Kendi gözümle görmeden inanmam diyenlere…

Auroraları görmek ne yazık ki biraz şans işi. Sırf auroraları görmek için kutup bölgesine gidip günlerce bekleyip göremeden dönen çok insan olduğu gibi, gidiş amacı olmamasına rağmen tesadüfen denk gelip izlemiş pek çok kimse de var.

Yıllara göre gözlemlenen Güneş Lekesi sayıları (Kaynak:NASA)

Auroraların gözlenebilmesi için birkaç koşulun bir arada bulunması gerekiyor. Öncelikle elbette yüksek bir aurora aktivitesi gerekli.  Auroralar Güneş’ten gelen parçacıklar sonucunda ortaya çıktıkları için Güneş aktivitesinin yükseldiği zamanlarda görülme sıklıkları ve şiddetleri anlamlı şekilde artıyor. Güneş lekelerini ilk gözlemleyen kişi olan Galileo, zaman içinde bu lekelerin sayısında artış olduğunu fark etmişti. İzleyen yıllarda yapılan gözlemler sonucunda bugün Güneş’in ortalama 11 yıl süren bir devinim içinde olduğunu biliyoruz. Her 11 yıllık dönem, göreceli olarak az sayıda Güneş lekesi ile başlıyor, zamanla Güneş yüzeyindeki lekeler ve manyetik aktivite artıyor, hatta şiddetli manyetik fırtınalar ortaya çıkıyorlar. 11 yıllık dönemin ortalarında Güneş aktivitesi tepe noktasına varıyor daha sonra yavaş yavaş azalarak sönüyor.

Şu anda Güneş aktivitesinin en yüksek olduğu döneme girmiş bulunmaktayız. 2012 yılı ve önümüzdeki birkaç yıl Güneş manyetik aktivitesi epey yüksek olacak ki bu da auroraların hem görülme ihtimalini hem de şiddetlerinin ciddi anlamda artıracak bir durum. Ama ne yazık ki ülkemizin bulunduğu bölgeden aurora gözlemleme şansı Güneş aktivitesi ne kadar yüksek olursa olsun oldukça düşük. Her ne kadar tarihte çok nadir de olsa Yunan Adaları kadar güney bögelerden bile birkaç defa aurora gözlemlendiğine ilişkin kayıtlar varsa da, illa kendi gözüyle görmek isteyenlere kuzey ülkelerinden birine gitmelerini öneririm.

Yüksek manyetik aktivite zamanında kuzey kutup dairesinin daha da kuzeyinde hemen her gün aurora gözlemlemek mümkün, elbette hava bulutlu olmadığı sürece. Ve gelelim en önemli konuya, evet maalesef kuzey ışıkları karanlıkta görünüyor, bu nedenle önerilen kışın gitmeniz. Kışın derken, gideceğiniz yerin kutup bölgesi olduğunu ve kış mevsiminde ortalama sıcaklığın -40C ıle -20C civarında seyrettiğini anımsatmakta yarar var, sıkı giyinin.

Kara kışta ne işim var kutuplarda, sıcacık evimde otururum diyorsanız, fotoğrafçı Terje Sorgjerd‘in yüksek çözünürlükteki fotoğrafları ile oluşturduğu şu time-lapse video sizi o anı yaşamaya epey yaklaştıracaktır. Işıkları kapayın, arkanıza yaslanın ve bu büyülü doğa olayının keyfini çıkarın…

 

The Aurora from TSO Photography on Vimeo.

 

Wagner’in Die Walküre (Valkyrie) operasında  “Brünhilde” rolünü oynayan bir soprano.     (Fotoğraf: J. C. Schaarwachter – Berlin, 1890’ler)

Meraklısına notlar:

* Bilinen en eski aurora kaydı M.Ö. 560 yılında Kral Nabukadnezzar zamanında bir kil tablete düşülmüş.
* Vikingler, pekçok diğer kavmin aksine ölümden sonra iyilik ve kötülüğün cezalandırıldığı bir cennet-cehennem kavramına inanmıyorlardı. Savaş ve cesaretin toplumun en önemli değeri sayıldığı bu toplum için ölümden sonraki yaşam ancak bir durumda anlam ve önem kazanıyordu: Savaşmak. Vikingler, günün birinde Dünya’yı yöneten Asgard Tanrıları ile bu tarnıların ezeli düşmanı olan Buzul Devleri‘nin Dünya’ya hükmetmek için savaşa tutuşacağına inanıyorlardı. Bu savaşa hazırlanmak ölümden sonraki yaşamın tek amacı idi. Eceli ile, yaşlılık veya hastalıktan ölenlerin ruhları uçsuz bucaksız karanlıklar ülkesi Niflheim’da yitip gidecek olmasına rağmen, savaşırken ölenler kıymetliydi. Bu kahraman askerler  son savaşlarındayken yanlarında Odin’in hizmetkarları kadın savaşçılar olan Valkyrie’ler beliriyor, yakında ölecek kahramanla birlikte kılıç sallıyor, öldürücü darbeyi alan savaşçının  ruhunu atlarının terkisine atıp Valhalla’ya götürüyorlar, arkalarında gökyüzünde ışıldayan izler bırakıyorlardı.

* Auroralar, kuzey yarımkürede Eylül-Ekim ve Mart-Nisan aylarında ortaya çıkıyorlar.

* Sıklıkla aurora görülen belirli başlı gözlem evlerinde gerçek zamanlı webcamlar aracılığı ile auroraları görebilirsiniz. Ancak unutmayın, görebilmeniz için kameranın bulunduğu yerde gece olması ve havanın açık olması gerekli. Webcamlere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

* İlla kendi gözümle göreceğim diyenler için göreceli olarak kolay gidilebilecek yerlerden biri İsveç Kiruna kasabası. Kiruna ilgili detay bilgi (nasıl gidilir, nerede kalınır ) Kiruna Turizm web sitesinde mevcut.
* Aurora fotoğrafı çekmek oldukça zor, epey iyi bir makine ve soğuğa dayanıklı ekipman gerektiriyor. Fotoğraf çekmeyi planlıyorsanız ekipman, ayarlar ve diğer püf noktalarını araştırmanızı öneririm.

 

Kaynaklar:

  1. Bad Astronomy –http://blogs.discovermagazine.com/badastronomy
  2. Wikipedia
  3. NASA Solar Science 
  4. TSO Photography –The Aurora
  5. H. A. Guerber – The Myths of the Norsemen

 

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Işıl Arıcan

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra ABD'de Sağlık Yönetimi üzerine yüksek lisans ve ardından gene ABD'de tıbbi bilişim ve proje yönetimi üzerine danışmanlık yaptı. Halen Stanford Üniversitesi Çocuk Hastanesi'nde Bilgi İşlem Direktörü olarak çalışıyor. Çeşitli bilim dışı iddiaları ve hurafeleri inceleyen Yalansavar isimli blogun kurucusu ve yazarıdır.