Atalarımız ağrının yarattığı duygusal şiddeti oldukça dramatik bir şekilde ifade etmişler. Ağrı, Latince adıyla aljezi (algesia) TDK’da vücudun herhangi bir yerinde duyulan şiddetli acı olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilatı ağrıyı (International Association for the Study of Pain -IASP ) “doku hasarı veya potansiyel doku hasarı ile birlikte olan ya da böyle bir hasar süresince tanımlanan duyusal ve emosyonel deneyim” olarak tanımlamıştır.

Felix Hoffman (1868 - 1946)
Felix Hoffman (1868 – 1946)

Ağrı, insanlık tarihi kadar eski bir duygudur. İlaç endüstrisinin gelişiminden önce bitkisel kaynaklı etkin maddeler günümüzde kullanılan ilaçlara göre daha basit formülasyonlar şeklinde kullanılmakta idi. Özellikle Papaver somniferum (haşhaş) bitkisinden elde edilen opium (afyon) ve söğüt kabuğu sıklıkla kullanılan ağrı kesicilerdi. 1500’lü yıllarda Paracelsus afyonun alkolde daha iyi çözündüğünü farkeder ve yeni çözeltisine “Laudanum” (övgüye değer) adını verir. Ebers Papirüslerinde, Hipokrat ve Galen zamanından günümüze ulaşan kaynaklarda söğüt kabuklarının ağrıyı ve ateşi azaltıcı özelliklerinden bahsedilmiştir. Söğüt kabuklarından aspirinin hammaddesi olan “salisilik asit” molekülünün elde edildiğini bilmeyenimiz yoktur. Şüphesiz ki bu konuda en büyük gelişme 1897 yılında Bayer’de çalışan kimyager Felix Hoffman tarafından salisilik asidin asetillenmesi ile oluşan “asetilsalisilik asit” etkin maddesinin, bildiğimiz adıyla Aspirin’in bulunması ile olmuştur. Opium’a gelince bağımlılık yapıcı etkileri keşfedilince kullanımı kısıtlanmıştır.

Ağrı kesicilerin yanı sıra ağrı mekanizmasının aydınlatılması, yeni ağrı kesici keşifleri için büyük önem arz etmekteydi. İngiliz farmakolog John Vane ağrıya neden olan prostaglandin ve ilgili biyoaktif maddelerine dair keşfi nedeni ile 1982 yılında Nobel Ödülü almaya hak kazanmıştır.

Ağrı kesiciler artık kolayca ulaşabildiğimiz, hemen herkesin çantasında, evinde, çekmecesinde bulunur ilaçlar haline geldi. Ülkece sıklıkla tükettiğimiz ilaç grubu olan ağrı kesicileri kullanırken hemen herkesin aklından “Ağrı kesici benim neremin ağrıdığını nereden biliyor?” sorusu geçmiştir.

Bu soruya cevap bulabilmek için öncelikle ağrının nasıl oluştuğunu bilmemiz gerekmektedir. Vücudumuzun sinir hücrelerinden (nöronlar) oluşan bir ağa sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu sinir hücrelerinin ağrıyı algılayan reseptörlerine (alıcılarına) nosiseptörler denilir. Nosiseptörler sinir hücrelerinde olduğu gibi vücudumuzun her yerine dağılmış halde bulunmaktadırlar. Normal dokunma duyusu ile ağrıyı ayıran da bu reseptörlerdir. Zaten adı da Latince “nocere” yani “zarar vermek” ten gelmektedir. Nosiseptörleri zararı/hasarı algılayan reseptörler olarak anlamlandırabiliriz. Eğer ucu sivri bir cisme dokunursak bu his duyu reseptörleri aracılığı ile beynimize iletilirken, sivri cismi elimize daha yüksek bir basınç uygulayarak batırdığımızda bu his nosiseptör (ağrı reseptörleri) aracılığıyla beynimize iletilir. Vücudumuz buradaki ayrımı eşik değeri ile ayırt eder. Parmak ucuna yaptığımı uyarı belirli bir şiddeti aşınca-yani eşik değerini aşınca- devreye duyu reseptörleri değil ağrı reseptörleri girmektedir.

Buradaki eşik değeri ağrı eşiğidir. Bireyler arasında ağrıya karşı verilen cevapta oluşan farklılık da ağrı eşiklerinin farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu eşik bireylere veya cinsiyete göre farklılık gösterebilmektedir. Meditasyon, kendi kendini motive etmek, derin nefes almak gibi faktörler ağrı eşiğini yükselten psikolojik yöntemlerdir. Bununla birlikte, vücudumuzda meydana gelen herhangi bir hasar sonrasında ortaya çıkan kimyasal maddeler ağrı eşiğini düşürürler.

Kötümser bir senaryo ile ağrı mekanizmasını anlamaya çalışalım. Diyelim ki kolunuz kırıldı. Bu vücut için bir hasar demektir. Bu uyarı bölgedeki hücrelerin hücre zarında bulunan araşidonik asit denilen 20 karbonlu bir yağ asidinin koparak COX enzimleri (siklooksijenaz) ile reaksiyona girmesine neden olur.

COX (siklooksijenaz) enzimleri ile reaksiyona giren araşidonik asitten prostaglandinler denilen kimyasal maddeler salgılanır. Prostaglandinlerin pek çok alt türü dolayısıyla pek çok fonksiyonları bulunmaktadır. Uterus kasılmasından, mide iç çeperinin korunmasına kadar pek çok yolakta görev alan prostaglandinler ağrı mekanizmasından da sorumludurlar.

Şekil1; Vücutta meydana gelen bir hasar sonucunda hücre zarından ayrılan araşidonik asit COX enzimleri ile reaksiyona girerek ağrı, ateş ve enflamasyona neden olan prostaglandinlerin sentezlenmesine neden olur.
Şekil1; Vücutta meydana gelen bir hasar sonucunda hücre zarından ayrılan araşidonik asit COX enzimleri ile reaksiyona girerek ağrı, ateş ve enflamasyona neden olan prostaglandinlerin sentezlenmesine neden olur.

Peki ağrı kesiciler bu reaksiyonun neresinde yer almaktadır?

Ağrı kesiciler kimyasal yapılarına göre farklı mekanizmalarla etki etmekle birlikte, büyük bir kısmı araşidonik asidin prostaglandinlere dönüşümünü sağlayan enzimi bloke etmektedirler. COX enzimleri hücre zarında bulunan reseptörlerle anahtar –kilit ilişkisi içerisindedir

Bu kilide COX yerine ağrı kesici etkin maddeler anahtar olursa COX enzimleri (anahtar) reseptöre (kilit) bağlanamayacak ve dolayısı ile prostaglandinler salgılanmayacaktır. Böylelikle de ağrı eşiği düşmeyecek ve nosiseptör faaliyeti de azalmış olacaktır. Ağrı uyarısını iletme faaliyeti de azalınca doğal olarak ağrı hissinizin azaldığını hissedeceksiniz.

Şekil 2; a) COX enzimleri kendi reseptörlerine bağlandığında ağrıya neden olan prostaglandinler sentezlenir.b) Ağrı kesici alındığında COX enzimi yerine reseptöre bağlanarak enzimin aktivitesini engeller. Böylelikle de ağrıya neden olan reaksiyonlar meydana gelmez
Şekil 2; a) COX enzimleri kendi reseptörlerine bağlandığında ağrıya neden olan prostaglandinler sentezlenir.
b) Ağrı kesici alındığında COX enzimi yerine reseptöre bağlanarak enzimin aktivitesini engeller. Böylelikle de ağrıya neden olan reaksiyonlar meydana gelmez

Peki ağrı kesici benim kolumun kırıldığını veya neremin ağrıdığını nereden biliyor? Aslında bilmiyor. Ağrı kesici bir tablet, kapsül, şurup gibi ağız yolu ile aldığımız etkin madde kan dolaşımına geçerek tüm vücuda dağılır ve verildiği doz kadar vücuttaki COX enzimlerini bloke eder. Yani elinden geldiğince kilitleri kapar. Burada ağrı kesici etkin maddenin vücudun ağrılı veya ağrısız bölgesini tercih etmek gibi bir özelliği ne yazık ki yoktur. Dolayısıyla ağrı kesici almak tedavi edici değil, semptom gidericidir.

Kaynaklar:

[box]Konuk Yazar: Ayşegül Kılıcel

Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu. Özel bir firmada danışman eczacı olarak öğreniyor ve paylaşıyor. [/box]

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • konuyu açmak için iki soru sormak istiyorum:

    1 canlı sistemlerde gereksiz geri bildirim veya ileriye önlem mekanizmaları olmayacağina göre; acaba ağrı homeostaz için ne işe yaramaktadır?

    2. bu anlamda, ağrıyı kesmek amacıyla cox inhibisyonun zararlı olacağı, yani yaşamla (canlı sistemin yaşama çabasıyla) adeta bağdaşmayan bir hataya denk düşeceği durumlar nelerdir?

Konuk Yazarlar

Açık Bilim Çevrimiçi Dergisi'ne konuk yazar olarak katkıda bulunmak ve destek vermek isteyebilirsiniz.