Konu kanser olduğunda, Joe Jackson’un şarkısı pek umut vermiyor: “Everything gives you cancer”, yani, “Her şey sizi kanser yapar”. Doğru, kanser oranları geçtiğimiz yüzyıl içerisinde üç kat artmış olabilir, ama acaba gerçekten her şey sizi kanser yapar mı? Hayır, sadece artık daha uzun yaşadığımız için böyle.

drkarl-sm

2012’de, Yeni İngiltere Tıp Dergisi (New England Journal of Medicine: Yeni İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzeydoğu köşesini içine alan altı eyalete verilen isimdir) iki yüzüncü doğum gününü kutladı. Geçen iki yüzyıl boyunca, bizi etkileyen hastalıkların doğası aşırı derecede değişti.

“Hastalık” kavramı karmaşıktır. Bir hastalığı tanımlayanların sadece doktorlar ve hastalar olmadığının farkına varmak önemlidir.  Dr. Jones ve meslektaşlarının Yeni İngiltere Tıp Dergisi’nde yazdıkları gibi:  “Hastalıkları moleküler bazda değerlendirmek mümkün değildir.” Bir başka deyişle, hastalıklar bundan daha çetrefilli.

Hastalıklar, toplumu şekillendiren sosyal, ekonomik ve politik süreçlerle tanımlanır. Bu yüzden farklı zamanlarda farklı toplumlar tarafından az sonra sayacaklarım hastalık olarak tanımlanmış -veya tanımlanmamıştır-: Homoseksüellik, alkol bağımlılığı, mastürbasyon, kronik yorgunluk sendromu ve çalışma ortamı şartlarından kaynaklı “hasta bina sendromu”.

Bir bakıma kimin hangi hastalığı kaptığı, toplumun zenginlik ve güç yapılarını ortaya koyar. Bir bakıma, yoksulluk bir hastalıktır.

1812 yılında, insanlar “ateşli silah yaralanmaları”, “soğuk su içme”, “kangren”, “diş çıkarma” ve hatta “gülle tarafından ıskalanma” gibi sebeplerden ötürü ölüyorlardı. Antibiyotikten önceki zamanlarda, birçok ölümcül bulaşıcı hastalık mevcuttu – bunlardan biri de lekelihumma adı verilen, ne leke ne de humma yaratan hastalıktı.

Bir yüzyıl sonra (1900), hastalık kalıpları tekrar değişti. Tüberküloz ve zatürre, bugün kanser ve kalp hastalıklarının öldürdüğünden neredeyse daha fazla insan öldürdü— yılda her 100.000 kişi için yaklaşık 200 ölüm.

Bir yüzyıl daha sonra (2010), çok daha başka bir hastalık kalıbı bizi öldürmeye başladı.

ABD’de çok şaşırtıcı bir şey tespit edildi: “Daha önceleri sabit şekilde artan ortalama yaşam süreleri durağanlaştı ve hatta tersine yönde seyretmeye başladı”. Eğer bu bariz değişim gerçekse, ABD’de şimdiki nesil, ebeveynlerinden daha az yaşam süresine sahip ilk nesil olacak.

 Fr. Dougal McGuire
“Eğer yeteri kadar uzun yaşarsak, eninde sonunda hepimiz kansere yakalanırız.” (Kaynak: Fr. Dougal McGuireCreative Commons License)

1900’le 2010 arasında yaşanan ilk değişim yıllık toplam ölüm oranlarının düşmüş olması —geçmişte her 100.000 kişiden 1.100 kişi ölürken, bu sayı bugün 600’e düştü.

İkinci değişim kalp hastalıklarında yüzde 50 oranındaki artış. Bu, kısmen Batı ülkelerinde aşırı yemeye bağlı olan obezite salgınıyla, kısmen de spor eksikliğiyle ilintili. ABD’de halkın yüzde 36’sı obez ve yüzde 70’i aşırı kilolu. Bugünlerde yaptığımız işler, fiziksel egzersiz içermeyen, sadece oturup kafa yorduğumuz tarzda işler.

Üçüncü değişim, daha önceleri zatürre, grip, tüberküloz, mide ve bağırsak hastalıkları gibi sebeplerle yaşanan ölümlerdeki düşüş. Aşılanma çiçek hastalığını yok etti, belki yakında çocuk felcini de bitirecek.

Dördüncü değişim artık kadınların erkeklerden daha uzun yaşaması. Bir yanda doğum öncesi bakım ve kadın doğum ameliyatlarında büyük değişimler yaşandı. Diğer yanda, A.B.D.’de 1960’larda yükselen kalp hastalıkları kadınlardan çok erkekleri etkiledi.

Beşinci değişim ise kansere bağlı ölümlerin üç katına çıkması.

İşte bu noktada işler karışıyor. Kanser vakalarının yüzde beş ile onu genetik sebeplerden kaynaklanıyor. Kalan yüzde 90-95’i çevresel faktörlerden kaynaklanıyor — yeme biçimi ve obezite (yüzde 30-35), tütün (yüzde 25-30), enfeksiyonlar (yüzde 15-20), radyasyon (yüzde 5-10) ve “diğer” sebepler. Peki bu “he rşey sizi kanser yapar” anlamına mı geliyor?

Evet ve hayır.

Evet, çevresel faktörlerin bir kısmı (hepsi değil) kansere sebep olur. Ve hayır, çoğu kansere yakalanmak için uzun süre yaşayabilmeniz gerekir.

Erkeklerin yaklaşık %80’i 80 yaşına gelmeden prostat kanserine yakalanır — ama çoğu durumda prostat kanseri onları öldürmez. Ölenlerin yüzde 35’inde daha sonradan tiroid kanseri bulgusuna rastlanır— ama onları öldüren tiroid kanseri de değildir. Kanser teşhis edilmiş kişiler çoktan 65’ini devirmiş insanlardır.

Yani, kanser oranlarındaki artış büyük çoğunlukla daha uzun yaşamamızla ilgili. Bu fazladan yaşanan yıllar, kanserin başlaması için zaman kazanmasına izin vermekle kalmaz, aynı zamanda büyümesine ve sonunda bizi öldürmesine de sebep olur. Kanser araştırmacısı Robert A. Weinbery’nin de dediği gibi: “Eğer yeteri kadar uzun yaşarsak, eninde sonunda hepimiz kansere yakalanırız.” Ancak bu sözden daha vurucu bir şarkı sözü var: “Her şey sizi kanser yapar”.

Çeviren: Gökhan İnce; Seslendiren: Tevfik Uyar; Müzik: Zamanusta (Kararlı Denge) – Telif hakkı: © Karl S. Kruszelnicki (DrKarl.com); Bu bölümün özgün metni

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Sayın Yetkili;
    “ABD’de halkın yüzde 36′sı obez ve yüzde 70’i aşırı kilolu.” cümlesinde ya bir çeviri hatası var, veya orijinali yanlış. Toplamı %106 yapıyor ve bu rakamın içinde normal kilolular ve zayıflar yok.
    Bilginize.
    Berk

    • Berk Bey,
      Tıbben Vücut Kütle Endeksi (VKI) 18.5 ile 25 arasında olan kişiler “normal kilolu” olarak kabul ediliyorlar. ( VKI, kilonun, boyun metre cinsinden karesine bölünmesiyle hesaplanır.)
      VKI’si 25’İn üzerinde olan kişiler “aşırı kilolu” sayılıyorlar, ki bunların oranı da ABD’de %70.
      Bir kişinin obes sayılması için VKİ’sinin 30’un üzerinde olması gerekiyor.

      Kısaca, iki rakamı toplamanıza gerek yok. ABD toplumunun %70’inin VKI’si 25’ten büyük. Bu %70’lik kesim içinde,toplumun %36’sına denk gelen bir kısım ise VKI 30’un üzerinde olan obes tanımına giren kimseler oluşturuyor.

  • Berk Bey,

    “In the USA, 36 per cent of the people are obese, and over 70 per cent are overweight. ”

    Çeviride bir hata olduğunu sanmıyorum. Aşırı kiloluluk, çoğunlukla obezite hastalığından muzdarip insanlarda da kendini gösteren bir durumdur. Aşağıdaki grafik daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir:

    http://en.wikipedia.org/wiki/File:USObesityRate1960-2004.svg

    Burada gördüğümüz en üstteki eğri obezliği de kapsayan aşırı kiloluluk durumunu, üstten ikinci eğri aşırı kilolu olup obez olmama durumunu, üçüncü eğri ise sadece obez olanların toplam nüfusa olan oranını göstermektedir.

Dr. Karl

Dr Karl Kruszelnicki, Avustralya'nın önde gelen bilim yazarlarından. Matematik, biyomedikal mühendislik, tıp ve cerrahi eğitimi aldı, ayrıca astrofizik, bilişim ve felsefe okudu. Göbek pamukçuğu üzerine araştırmalarıyla 2002'de "Ig Nobel Ödülü"ne lâyık görüldü. 2008'de Avustralya'da "Yılın Kuşkucusu" seçildi. 1985 yılından bu yana Avustralya'nın devlet yayıncısı ABC'ye çok izlenen televizyon ve radyo yayınları hazırlıyor, haftada bir de BBC'de bir soru-cevap programına katılıyor.