Modernizmin sorunları üzerine bugüne kadar çok yazılıp çizildi. Konuk yazarımız Mert Akbal, ‘Dogma’ isimli çizgi filmiyle bu engin literatüre kendi anlatım diliyle katkıda bulunuyor. ‘Dogma’, Johann Sebastian Bach’ın coşkulu ve tanrısal ‘Toccata ve Füg’ bestelerini ödünç alıyor ve onların eşliğinde izleyiciye binbir gece masallarında olduğu gibi hikaye içinde hikayeler anlatıyor.
Filmin başında üç ana karakterimizle tanışıyoruz: Bilgisayarının başında internete giren bilgi çağı insanı, bir ortaçağ simyacısı ve odun kesmeye giden bir eski çağ insanı. Bilgi çağı insanı bilgisayarın ekranında simyacı hakkında bir video izlemekte. Belki de ortaçağ hakkında bir belgesel bu. Simyacı elindeki kitapta oduncunun hikayesini okumakta, oduncu ise ağaçların arasından bir ayıyı izlemekte. Her üçünün bakışlarında da gerçek bilimin tek dogması olması gereken ‘merak’ı görüyoruz. Oduncumuzun bir ayının arı kovanını parçalayarak bal yemesine tanık olduğu anda merak olgusunun kökenine, yani doğaya duyduğumuz meraka ulaşıyoruz. Simyacı, bu kadim meraktan esinlenerek bilimsel yöntemi yani meraka dayalı gözlemlere ve deneylere başlar. İlk gözlem nesnesi de yaşamın kaynağı olan yumurtadır. Ancak sonunda merakı onu o kadar etkisi altına alır ki, bir yumurtaya benzettiği kafatasını açıp kendi beynini incelemek ister. Deney ve gözleme dayalı bilimin ulaştığı sınırların bir simgesi olarak da okunabilir bu. Ama aynı zamanda gözlemcinin her zaman deneyin bir parçası olacağını da hatırlamasıdır.
Oduncu ise ayıyı safça taklit ederek bir ağacı parçalar. Parçalarken kütüğün içinde bir şey ona göz kırpar. Oduncu devam edip ağacın kütüğünü şekillendirerek merak tanrıçasını doğanın içinden çıkartır. Onu önce yüceltir ve tapınma derecesinde sevgi duyar ama sonra ondan korkar ve nefrete kapılır. İnsanlığın tarih boyunca bilimi bazen yasaklayıp bayen yücelttiği dönemler gibi. Bu korkunun bir nedeni de bilimin zamanla saf bir meraktan uzaklaşıp aşırı faydacılığa yönelmesi ve bir yerden sonra faydacılığın insanın kendi doğasını gözardı etmesine sebep olmasıdır. Filmimizde buna benzer bir durumu derisi ayı kadar kalın olmayan bir insanın kovandan akan balı yemek isterken arılar tarafından sokulup öldürülmesi hikayesinde izleriz.
Günümüzde bilgi artık toplanan, ölçülerek depolanan ve satılan bir maldır. Enformasyon toplumu bilgiyi güç ve para ile aynı çekmeceye koyar. Bilgi o kadar para eder ki, merak olsun olmasın her yerden ve herşeyden ve herkesten bilgi üretilir. Artık bilgi faydacılığın aracı olmanın da ötesinde iktidar için bir kontrol mekanizmasıdır. Yani bilginin insana kendi doğasını unutturmasının da ötesinde, bilgi de kendi doğasına yani ‘merak’a yabancılaşmıştır. Müzeler ve bilgi bankaları, kullanıcı ve tüketici istatistikleri, yeniliği ve başkalığı herkesten önce bilme ve ona sahip olma isteğinin ‘değerli’ kıldığı ürünlerle dolup taşarlar. Bilgi artık merak duyulan değil yeni ve farklı olandır.
Kahramanımız oduncu, bu yeni çağda bir kez daha ortaya çıkar ve bilginin pazarlandığı arşiv-müze-hayvanat bahçesi arası bir kurumu ziyaret eder. Burada yoluna çıkan hayvanları yani esaret altındaki doğayı serbest bırakır. Hatta bilimsel dogmanın izole ederek cam fanusa koyduğu simyacının beynini de camı kırarak kurtarır. Meraklı sinekler de hemen beynin üzerine üşüşürler. En sonunda oduncu kendi yarattığı ama sonra kırdığı merak tanrıçası ile karşılaşır. Onu müzeden kaçırıp günümüzde ait ve lâyık olduğu yere, yani internete kavuşturur.
Merak tanrıçası aslında bütün film boyunca ara sahnelerde izlediğimiz, giderek kalitesi azalan kablosuz ağ bağlantısını canlandırmak için ellerini anten olarak kullanan bilgi çağı insanından başkası değildir. İzlediğimiz bütün filmin ise onun kendi hikayesini merak ederek internette yaptığı bir araştırma olduğunu anlarız.
[box type=”shadow”] Konuk Yazar Hakkındaİstanbul Lisesi’ni bitirdikten sonra Almanya’nın Saabrücken kentindeki Saar Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim, performans ve yeni medya sanatları öğrenimi gördü. Halen aynı okulda animasyon ve oyun tasarımı dersleri vermekte. Lüksemburg, Stuttgart, Münih, Bükreş, İstanbul, Pekin ve Belgrad gibi şehirlerde açılan sergilerde resim, heykel ve animasyon alanında ürettiği işler sergilendi. Sanat tarihinden çok bilim tarihine meraklı.
[/box]
Yorum Ekle