Hasta sıçanlardan pireler yoluyla insanlara geçen veba hastalığını unutmuş gibiyiz, ancak bu hastalık dünyanın bazı yerlerinde hâlâ görülüyor. Yazar Penny Bailey, İngiliz sağlık vakfı Wellcome Trust desteğiyle vebayı Kazakistan’da inceleyen ekibin araştırmalarını sunuyor.

Bir sıçan, deliğinin dışında güneşleniyor. (Fotoğraf: Anne Laudisoit)

Batı’da “kara ölüm”ü Ortaçağ Avrupası’nın görüntüleriyle hatırlarız: Bir zamanların meşgul caddelerinin ancak bir veba arabasının ziliyle bozulan garip sessizliği… Veba bulaşmış evlerin kapılarındaki kırmızı çarpılar… Havayı “temizlemek” için gece-gündüz yakılan ateşler…

Yersinia pestis bakterisinin 1894’teki, ve bu bakterinin pirelerle yayıldığının 1898’deki keşfinden, ve en önemlisi 1940’larda antibiyotiklerin icadından bu yana veba eskisi kadar korkunç bir hastalık değil. Zamanında teşhis edildiği müddetçe tedavisi çok kolay.

Ama tedavi gecikirse iş ciddiye binebilir. Bulaş, ilk yerleştiği akkan düğümlerinden kan vasıtasıyla akciğerlere ve diğer organlara yayılabilir. Liverpool Üniversitesi’nden Dr. Anne Laudisoit “Solunum şikâyetleri baş gösterdikten, yani bulaş akciğerlerine ulaştıktan sonraki 24 ilâ 48 saat içinde tedavi edilmeyen hastaların ölüm ihtimali %95-100 arasındadır” diyor. Dr. Laudisoit, Wellcome Trust desteğiyle Y. pestis‘in Kazakistan’daki hareketlerini araştırıyor.

Tedavi edilmediğinde sebep olacağı hastalığın şiddeti (ve Batı’da bu hastalık nadiren görüldüğünden, bunun nasıl da yüksek ihtimal taşıdığı), 2002’de New Mexicolu bir çiftin New York’ta tatil yaparken, gribinkine benzer şikayetlerle hekime başvurmalarıyla ortaya çıktı. Aslında çiftliklerindeki sıçanlardan bubonik veba kapmışlardı ve bu ihtimal akıllarına bile gelmemişti. Veba teşhisi konduğunda adam komaya girmiş, iki bacağı diz altından kesilmişti bile.

İngiltere geçen asrın başında bile insanların vebaya yakalandığına şahit oldu. Ipswitch yakınlarındaki bir köyde, 1906’nın aralık ayı ile 1907’nin ocak ayı arasında yedi kişi vebaya yakalandı ve bunlardan ancak biri kurtuldu.

"Ölülerinizi Getirin" Bir ölü arabasının ve yas tutanların da göründüğü, 1665'teki Büyük Veba Salgını sırasındaki bir Londra sokağı (Resim: Wellcome Images)

Sonra hastalık kaybolur gibi olduysa da üç yıl sonra yeniden görülüp 1909 sonuyla 1910 başında yedi kişiye daha bulaştı. Bu defa üç kişi kurtuldu. Sonra, veba başta nasıl âniden ve esrarengizce ortaya çıktıysa, aynen öyle ortadan kayboldu. O günden bugüne İngiltere’de başka vebalı insan görülmedi.

Ipswitch vakaları, vebayla ilgili olarak biyologların henüz cavaplayamadığı bazı ilginç soruların altını çiziyor. Antibiyotikler yokken, bazı insanlar hangi bağışıklık özellikleri sayesinde kurtuldu? Neden bu salgınlar hep yılın aynı zamanlarında (kışın) ortaya çıkıyordu?

Üstelik bu hastalık buraya nereden geldi? Araştırmacılar, yakındaki bir limana demirli bir gemideki vebalı sıçanlardan geldiğini varsayıyor ama aslında kimse emin değil. Ve, en önemlisi, salgınlar arasındaki üç senede vebaya ne oldu? Tamamen kaybolup başka bir yerlerden yeniden mi geldi? Ya da yakınlardaki bir konak canlıda mı saklandı?

Wellcome Trust desteğiyle Anne ile Liverpool Üniversitesi’nden Profesör Mike Begon ve çalışma arkadaşları, vebayı doğal ortamlarından birinde, Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında inceleyerek bu belirsizlikleri açıklığa kavuşturmayı umuyor.

 

Dev sıçanlar

Veba Kazakistan’da hâlâ yaygın; Özbekistan’ın bazı bölgelerinde, Çin’in batısında ve Moğolistan’da da görülüyor. Birçok araştırmacı bunun Batı’ya, Moğolların taşıdığı pirelerle geldiğine inanıyor.

Y. pestis‘in hayatta kalma şansı tabii ki öldüremediği bir konağın üzerinde daha yüksek. İnsanlar ve kediler bu bulaşa fazlasıyla duyarlı ve  mikrobu temizleyecek bir antibiyotik verilmezse çoğu zaman ölüyorlar. Bu da onları mikrop açısından kötü bir tercih haline getiriyor. Tersine, develer, keçiler, köpekler ve birçok kemirgen hayvan bakteriden pek etkilenmiyor ve bu yüzden iyi birer konak adayı meydana getiriyor.

Kazakistan’da birçok insan vebalı deve etinden veba kapmış. İnsanlara genelde veba, hasta yaban kemirgenlerinden beslenmiş pirelerden geçer. Bu kemirgenler arasından Orta Asya’da vebaya en çok konak olanı ise büyük çöl sıçanlarıdır. Bu büyük kemirgenler, 20 santimetre boya sahip olabilir, büyük ve kolayca görülebilen delik ağlarında yaşar.

Hakikaten de insan bunlardan veba kapabilir ve (Kazakistan’da 1960’lardan bu yana artan) benzin istasyonlarında çalışanlar buna karşı muhakkak aşılanmaktadır. Dev sıçan çukurlarının yakınındaki köylerde veba salgını görüldüğünde tüm köyün aşılanması gerekmektedir.

Dr Anne Laudisoit ana ulaşım yöntemiyle görülüyor. (Fotoğraf: Dr Anne Laudisoit)

Veba 1940’lardan (ve antibiyotiklerden) önce çok daha ciddi bir sorundu ve her yıl onlarca kişinin ölümüne sebep olur, köyleri haritadan silerdi. Bölgenin o zamanki yöneticisi Sovyetler Birliği hastalığın üzerine gitti. Bozkıra 1949’dan itibaren, sıçan ve pire toplayarak vebanın sebebini araştıracak, salgınların boyutlarını belirleyecek ve gerektiğinde onu tedavi edecek ekipler gönderdi.

O bilgiler, muazzam bir kayıtlar arşivi halinde bir araya getirildi ve veba araştırmacıları için bulunmaz bir veri kaynağına dönüştü. Demir Perde 1992’de kaldırıldıktan sonra, Belçika’daki Anvers Üniversitesi’nden çevrebilimci Profesör Herwig Leirs bu arşivi keşfetti.

Prof. Leirs, bu zengin kaynağı değerlendirmek için Mike Begon, Dr. Stephen Davis ve diğerleriyle bir ekip oluşturdu. Verileri tahlil ederek, (işgal edilen deliklerin oranından anlaşıldığı üzere) sıçan nüfusunun belli bir eşiği geçmesinden iki sene sonra veba salgınlarının baş gösterdiğini hesapladılar. Science dergisinde 2004’te yayınlandıkları bir makalede bu eşiğin vebanın ortaya çıkışına dair bir uyarı sistemi olarak kullanılabileceğini öne sürdüler.

Ancak model denenince bazı sorunlar ortaya çıktı. Mike diyor ki “Model nerede veba salgını olmayacağını öngörmekte hayli başarılı. Ancak sıklıkla, bir yerde veba olacağını öngördüğü halde orada veba görülmüyor. O zaman da halk sağlığı ekipleri olmayacak vebayı engellemeye çalışırken para ve zaman israf etmiş oluyorlar. Onlar açısından fazlasıyla sıklıkla yanlış uyarı verilmiş oluyor.”

 

Zıplayan sıçanlar

Wellcome Trust desteğiyle Mike, Anne, Stephen ve çalışma arkadaşları bu sistemi geliştirmeye çalışıyor. Yeni veri toplayarak bu “hatalı pozitif”lerin sebeplerini bulup ortadan kaldırmayı umuyorlar.

“2004’teki makale eski verilerin tahliline dayalı idi. Şimdi ise modelin öngörme kabiliyetini artırmaya yönelik yeni veriler toplamaktayız.” diyor Mike.

Yeni verileri iki şekilde toplayacaklar: sahanın dört bir yanında yakalanan sıçan ve pirelerden, ve uzaktan tetkik yöntemiyle delıklerin içinden. Uçsuz bucaksız alan 36 bölgeye ayrılmış. Bunların bazıları (2004’teki makalede kullanılan terimle) “sakin”, yani salgın çıkarmaya yetecek kadar sıçan bulundurduklarında bile vebanın nadiren görüldüğü ya da hiç görülmediği yerler, diğerleri ise etkin veba alanları.

Bakanas yakınlarındaki bir karenin uzaktan tetkik görüntüsü ve her deliğin durumu ve GPS koordinatları. Y. pestis taşıyan sıçanların bulunduğu delikler mavi okla işaretlenmiş. (Görüntü: Anne Laudisoit)

Uzaktan tetkik yöntemi kısmen, ilke olarak uydu görüntülerinden ne kadar veri elde edilebileceğini değerlendiren bir çalışma. Hedefi hem delik sayısını hem de bunların doluluğunu saptamak: Delik dolu mu, boş mu, yoksa kısa süreli olarak tek bir sıçana mı ev sahipliği yapıyor? Eğer faydası ve doğruluğu saptanırsa, bu tetkik çukurları gözlemek ve veba salgınlarını kestirmek için son derece ekonomik bir yöntem haline gelecek.

Yeni biyolojik verilerin peşindeki Anne geçen yılın büyük bir kısmını –böcek savucularla ve acil halde lazım olabilecek antibiyotiklerle donanmış olarak– Kazakistan’da geçirdi. Hem etkin hem de “sakin” bölgelerden sıçan ve pire topladı, ve önümüzdeki iki yıl bunu tekrar edecek. Hayvanlara tuzak kurduğu bölgeler, uydu görüntüleme bölgelerine yakın ama onlarla aynı değil ki fiziksel hareketlilik uyduyu yanıltmasın.

Ekip hem sahadan hem de uydudan gelen verileri inceleyerek, etkin ve sessiz alanlar arasında, vebanın belli bir zamanda ve belli bir yerdeki durumunu tespit etmede işe yarayacak farkları bulmaya çalışacak.

“Biz onu göremiyorken veba nerede saklanıyor? En büyük merakımız bu.” diyor Mike. “Bulabilirsek, ortaya çıkışını kestirebilir, bir salgın ortaya çıkmadan bulaşı kontrol altına alabiliriz.”

Ekip aynı zamanda vebanın yaban hayvanlarındaki hareketini de aydınlatmayı umuyor. Y. pestis‘in bunlarda hayatta kalmasına hangi şartlar müsaade ediyor? Acaba önce tamamen ortadan kaybolup sonra uzaklardan bir yerlerden yeniden mi bulunup geliyor? Yoksa tetkik edemeyeceğimiz kadar düşük seviyelerde, sıçan-pire-sıçan bulaş döngüsündeki konak canlılarda mı kalıyor?

Bu döngüye muhtaç olmadan, meselâ toprakta, yaşayabiliyor mu? Sıçanların, deliklerindeki toprakta Y. pestis ile sürekli temas halinde olması, ve ona karşı sürekli bağışıklık geliştirmesi varsayımı, bakteriye karşı yüksek dirençlerini açıklayabilir. “Bu soruların hiçbirine cevabımız yok” diyor Anne.

Bunlar yetmezmiş gibi, Kazakistan’ın dev sıçanları, vebanın buradaki tek kemirgen konağı da olmayabilir. “Ruslar dev sıçanlara odaklanmıştı ama biz diğer yöresel kemirgenleri de sistematik bir şekilde örneklemek ve incelemek istiyoruz ki onların da veba deposu olup olmadıklarını anlayalım” diyor Anne. Bunlardan “zıplayan büyük jerboa” adlı tür de dahil olmak üzere bazılarını yakalamak imkânsız gibi görünüyor.

Anne, hangilerinin veba taşıdığını görmek için sahada rastladığı her pire ve kene türünü de topluyor. Ekibi, yakaladıkları sıçanların başka bulaşlara yakalanıp yakalanmadığını da sınayacak: “Eş zamanlı bulaşlar hayvanın bağışıklık durumunu etkileyebilir. Dolayısıyla diğer hastalık etmenlerini ve bunların her bir hayvanda vebayı nasıl etkilediğini araştırmak istiyoruz.”

Şimdiye kadar tifüs ve Lyme hastalığı buldular, Leishmania da bulacaklarını düşünüyorlar. “Leishmania ülkenin batısında var ama bizim bulunduğumuz bölgedeki varlığına dair bir veri yok elimizde.”

İnsandaki veba salgınlarını tetikleyen bu etmenleri kesinleştirip erken uyarı sistemini güvenilir hale getirince Anne, Mike ve çalışma arkadaşları bu bilgileri daha ekonomik ve odaklanmış bir sistem geliştirmek için kullanacaklar.

“Teoride Kazakistan’a gidip yüksek riskli alandaki her deliği ilâçlayarak vebayı kontrol altına almak mümkün” diyor Mike, “Ama geniş kontrol çok pahalı ve çok büyük işgücü gerektiriyor. O yüzden doluluğu belli bir eşiğin üzerindeki delikleri veya vebaya müsait diğer özellikleri taşıyan delikleri hedef alarak sadece onları ilâçlamak daha mantıklı. Elimizdeki sınırlı imkânları iyice düşünerek kullanmamız gerekiyor.”

 

Kaynaklar ve notlar

  • Davis S, Begon M, De Bruyn L, Ageyev VS, Klassovskiy NL, Pole SB, Viljugrein H, Stenseth NC, & Leirs H (2004). Predictive thresholds for plague in Kazakhstan. Science (New York, N.Y.), 304 (5671), 736-8 PMID: 15118163
  • Birinci Büyük Salgın: 6. ve 7. asırlardaki Jüstinyen Vebası, Çin’de başlayıp Orta ve Güney Asya, Kuzey Afrika ve Arabistan’a yayılarak 750’de son görülmesinden önce Avrupa nüfusunun yarısını ypk etmişti.
  • İkinci Büyük Salgın: 14. asrın Kara Ölümü ya Çin’de ya da Orta Asya’da Çin’e yakın bir yerlerde başlayıp gemilerle ve İpek Yolu üzerinden Avrupa’ya yayıldı. 450 milyonluk dünya nüfusunu bir çeyreazaltarak 1400 yılında 350-375 milyona düşürmüş olabilir.
  • Üçüncü Büyük Salgın: Büyük bir bubonik veba salgını 1855’te Çin’in Yunnan ilinde başladı ve insan barındıran yün kıtalara yayılarak sadece Çin’de ve Hindistan’da 12 milyondan fazla ölüme sebep oldu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bu salgın, dünya çapındaki yıllık vaka sayısının 200’e düştüğü 1959’a kadar etkin kaldı.
  • Veba basilinin laboratuvar ekinini ilk defa Alexander Yersin 1894’te Hong Kong’da yaptı.
  • Bubonik vebayı Bombay’da inceleyen Paul-Louis Simond, 1898’de hastalığın sıçan pireleriyle bulaştığını iddia etti.
  • Vebanın yayılımı 1920’den sonra büyük oranda  limanlardaki sıçanların kontrol altına alınmasını, gemilerin teftişini ve sıçanlardan arındırılmasını zorunlu kılan uluslararası düzenlemeler sayesinde durduruldu.
  • Veba salgınları 1950’de birbiriyle bağlantısız hale getirilmiş, takip, pire ve sıçan denetimi ve hastaların antibiyotik tedavisi gibi çağdaş yöntemlerle kontrol altına alınmıştı.
  • Dünya Sağlık Örgütü 1969’dan 1993’e kadar yılda 10-15 ülkede yaklaşık 1356 insanda veba vakası bildirdi. Yakınlarda ise hem dünya çapındaki veba vakası sayısı hem de vebanın görüldüğü ülke sayısı arttı.
  • Uluslararası sağlık düzenlemelerine göre veba hala karantinaya alınabilecek üç hastalıktan biridir (diğerleri kolera ve sarıhumma).

 

Çevirenin notu

  • Özgün yazı: P. Bailey, 2012. Plague in Kazakhstan. Wellcome Trust Blog (İzin: CC BY-NC 2.0)
  • Fotoğraflar: Anne Laudisoit (iziniyle kullanılmıştır), Wellcome Images

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çağrı Yalgın

Tampere Üniversitesi'nde doktora sonrası araştırmacı olarak mitokondri hastalıklarını genetik yöntemlerle inceliyor. Daha önce de Japonya'daki RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü'nde sinir hücrelerinin uzantılarının oluşumundaki ırsi etmenleri inceleyerek Saitama Üniversitesi'nden doktora almıştı. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Bornova Anadolu Lisesi mezunu.