Sabah uyandı ve daha yüzünü yıkayamadan çocuğuna kahvaltı hazırlarken “anne” oldu. Kocası giysin diye “ütücü” oldu, gömleğini ütüledi. İşe gitti, “işçi” oldu. İsyerindeyken çocuğunun okulundan aradılar, “veli” oldu. Akşam eve vardığında cocuğu atesliydi, “doktor” oldu. “Aşçı” oldu, yemek hazırladı. Gece kocası eve geç ve sarhoş geldi. Tartışmaya başladılar, bıçağın parlayan ucu idi son gördügü. Dünya Kadınlar Günü idi o gün, “üçüncü sayfa haberi” oldu.
Hayatıma giren ilk kadın, anneme
Kadın Silüetinden Korkanlar
Bütün eşyalar toparlanmış, artık son kontrolleri yapmaktadır. Tam iki yıl, sekiz ay ve yedi gün geçirdiği bu ülkedeki son gecesidir. Ülkelerarası taşımayı yapacak nakliye şirketinin temsilcisi evde eşyaları kontrol ederken bir anda panikler:
“Aman hanım! Etmeyin eylemeyin!”
Ev sahibi ne olduğunu anlamaya çalışırken adam söylenmeye devam eder:
“Hanım, bence biz bu tabloları başka bir şekilde göndermeye çalışalım. Bunları bu çıplak halleriyle gümrükten geçiremeyiz. O yüzden derim ki mahrem yerlerine kalın paket bantları yapıştıralım.”
Ev sahibi anlamaz gene. “O güzelim tabloların üzerindeki küçük detayları, o kadın silüetlerini bantlamak mı?” diye düşünür. İçi acır bir an, kendi emeği olan tablolar da vardır aralarında. Aklından binbir düşünce geçerken nakliye şirketinin adamı daha önce yaşadıklarını anlatır. Bir müşterileri için Tayland’dan gelen porselen çay takımlarının üzerindeki kulplarındaki minicik çıplak kadın heykelleri ve minyatürlerini kurtarmak için nasıl o boyutlarda minicik elbiseler diktiklerini ve heykelleri nasıl “örttüklerini” anlatır. Durum ciddidir, çıplak kadın silüetleri gümrükten böyle geçemez. Yapacak bir şey yoktur, o güzelim ülkedeki son gecesini tabaklardaki resimlerden, kitaplarının içindeki çizgi kadınlara kadar kadın silüetlerini tespit edip sansürleyerek geçirir. O ülkede kadının silüeti dahi rahatsız edicidir.
Sabaha kadar kadın silüetlerini bantlayan kadın Şafak Pavey’dir ve ülke İran’dır. Şafak Pavey İran’da geçirdiği yılları anlattığı kitabının adını “Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir” koyar. Nereye giderse gökyüzünün sahibi olduğuna inanan kederli sürgünleri anmak için yazmıştır. Gökyüzü kadınlarındır.
Güneşi Zapteden Kadın: Dilhan Eryurt
2010’un Ocak ayında gazetelerde ufak bir haber çıkar, ancak dikkatli gözlerin fark edeceği. Yıllarca devlete çeşitli kademelerde hizmet etmiş karı-koca tüm servetlerini Erzurum Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağışlamışlardır (1). 800.000 TL’lik bağış şartlıdır: Bir kısmı ile Erzurum merkezine anaokulu, kalan kısmı ile Pasinler ilçesine 100 öğrenci kapasiteli bir kız yurdu yaptırılacaktır. Bağışı yapan çift Erzurum eski milletvekili Sebahattin Eryurt ile Türkiye’nin astrofizik alanında gururu Dilhan Eryurt’tur. Çocukları olduğu halde neden tüm servetlerini bağışladıkları sorusuna kısa ama anlamlı bir cevap verir:
“Ömrümüzün sonuna geldik, memlekete vefa borcumuzu ödemek istedik”
Bağışın bir kısmının kızlar yurdu olarak harcanmasının istenmesi çok yerindedir; zira Dilhan Eryurt iyi bilmektedir zor şartlar altında çalışmanın ve okumanın ne demek olduğunu. 1926 doğumlu Eryurt, Ankara Kız Lisesi’ni takdirname alarak bitirmiştir. Üst üste üç yıl da iftihar listesine girdiği için dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel ona Nutuk‘u hediye eder ve içine not düşer: “Gönlümün bütün dileği bildiğiniz meslekte ilerlemeniz ve vatana faydalı işler yapmanız”. (3)
Dilhan Hanım üniversite eğitimi için İstanbul Üniversitesi Yüksek Matematik ve Astronomi Bölümü’nü seçer, o dönem astronomi matematiğe yardımcı olarak okutulmaktadır. Dilhan Hanım şanslıdır, zira Nazi zulmünden kaçan bir çok profesör o dönem İstanbul Üniversitesi’nde ders vermektedir.
“O zamanlar, Hitler’in Nazi Almanya’sından kaçan en değerli bilim adamları İstanbul Üniversitesi’nde çalışıyordu, bu insanların bilimsel temelleri çok güçlüydü. Bize de aynı şekilde iyi bir temel verdiler.” (4)
Bilimsel metodolojiyi o değerli insanlardan alan Eryurt’un tüm ilgisi astronomi üzerinedir. Astronomi o dönem hızla ilerleyen, neredeyse her gün yeni bir şeylerin keşfedildiği bilim dalıdır. Eryurt o kadar sevmektedir ki bilimi, iki yıl Ankara Üniversitesi’nde kadrosuz ve dolayısı ile ücretsiz çalışır. Üstelik iki günde bir Rasathane’deki saati kurma görevi de onundur ve bazen pazarları da gitmek zorundadır Rasathane’ye.
“Yaklaşık 50 yıl öncesinin Ankara’sını anlatıyorum. Bir gün Prof. Okyay Bey geldi, ‘Bir şey söyleyeceğim ama utanıyorum. Seni hiç olmazsa laborant konumuna sokalım da, bari yol paran çıksın’ dedi.” (5)
Kadro çıktığında daha önceden Amerika’ya gitmek için hazırlanmıştır çoktan Dilhan Hanım. İzin alır ve bir yıllığına Amerika’ya gider. Michigan Üniversitesi’ne başvurup astrofiziğe orada başlar ve yüksek lisansını orada tamamlar.
Döndüğünde UNESCO’dan Hollandalı Profesör Kreirken’in asistanlığına başlar. Astrofizik alanına eğilmiştir. Ankara Üniversitesi’nde astrofizik alanındaki ilk doktorayı yapar, Amerika’dan getirdiği spektrum verileri ile. Doçentliğini tamamlamasının ardından 1959 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın bursu ile Kanada’ya Dr. Cameron’un yanına gider. Kendi deyimi ile “gerçek astrofizik” ile burada karşılaşır ve araştırmak için kendisine, olabilecek en zor konu olan “hidrojen yıldızları”nı seçer. Konusunun hesaplamaları için bir program yazmalıdır ama Dilhan Eryurt o güne kadar daha bilgisayar görmemiştir bile.
“Bir bilgisayar programı yapmam gerekiyormuş. Programa belli sıcaklık ve yoğunluk girilince, programın o gazda opozitenin ne olması gerektiğini bulmalıymış. Yani programın bunu yapması için, benim de programı yapmam gerekiyordu. Ama ben değil bilgisayar programını; bilgisayarı ve programlamayı bile bilmiyordum. Hemen kütüphanelere gittim, kitaplar aldım ve programlamayı öğrendim ve programı başardım. Dr. Cameron, şimdi bunu bilgisayara koy dedi, ama ben daha bilgisayarı görmemişim. Gittik kartları yerleştirdik ve Dr. Cameron git sonucu al dedi. Sonucu birkaç saniye içinde elimde görünce doğrusu çok şaşırdım.” (7)
Dilhan Hanım daha sonra ABD Bilimler Akademisi bursu ile Amerika’ya gider. NASA’nın Goddard Uzay Araştırma Enstitüsü’nde “Astrofizik ve yıldız yapılar” üzerine ders almaya ve çalışmaya başlayan Eryurt o kadar çok çalışır ki üstüste üç kere bursunu uzattırır ve esas kadroya alınır. Ne kadar maaş alacağını öğrendiğinde verdiği tepki ise genç cumhuriyetin kendisini ne kadar idealist yetiştirdiğinin ve yüksek çalışma ahlakının göstergesidir:
“Öyle bir ücret veriyorlardı ki, hayal etmeme bile olanak yoktu. Hemen, ama bu çok büyük para, her halde çok sıkı çalışmam gerekecek, deyiverdim. Profesör de ‘aptal olma, sen bunu hak ediyorsun’ diye çıkıştı”. (8)
Dilhan Hanım ücret alsa da almasa da sevdiği bilim dalında çok çalışacaktır zaten, zira genç bir kızken babası ona yazdığı mektuplarda öğütlemiştir: “Mefkureli bilim muntazam ve disiplinli çalışma ile olur” (9)
Profesör Eryurt muntazam ve disiplinli çalışması ile alanında hızla ilerlemeye başlar. Yıldızların evrimi üzerine eğilir, küçük kütleli yıldızlardan büyük kütleli yıldızlara hepsinin oluşumunda geçirdiği evrimleri inceler. Yeni oluşmakta olan yıldızların nükleer reaksiyon oluşturmak için gerek duydugu kritik kütle hesaplamalarını yapar ve bu konudaki hesaplamalarda kullanılan “fitting” yöntemini geliştirir.
Kanada’da beraber çalıştığı Profesör Cameron ile yıllar sonra Amerika’da tekrar karşılaşan Eryurt onunla beraber bu sefer Güneş’in evrimi üzerine çalışmaya başlar. Gezegenimizdeki hayatın kaynağı olan Güneş’in o zamanki evrim modeli yetersizdir. Eryurt, Prof. Cameron ile çalışarak tekrar modeli oluşturur ve 1963 senesinde hocası ile beraber “The Early Evolution of the Sun” adı ile yayınlar (10). Çalışma gerçekten önemlidir:
“Bu çalışmanın önemi ise şöyle açıklanabilir. Dünya, Güneş’in en parlak döneminde oluşmuşsa, bu gezegeni meydana getiren maddelerin on binlerce yıl ve binlerce derece sıcaklıkta kalmasıyla, Dünya’nın fiziksel ve kimyasal özelliklerine de doğrudan önemli bir etki yapmasıydı. Tabii aynı yöndeki bir etki, uydumuz Ay için de geçerliydi. O sıralarda yapılması tasarlanan Apollo Ay projesi nedeniyle, bu yüksek sıcaklık etkisi, Ay yolculuğuna çıkacak astronotların karşılaşacakları ortam nedeniyle önemliydi.” (11)
1965 senesinde yine aynı ikili Güneş üzerine “A Study of Solar Evolution” başlıklı makaleyi yazar. Dilhan Eryurt, Güneş ve diğer yıldızların evriminde söz sahibi bir bilim kadınıdır artık.
Dilhan Hanım Amerika’da çalıştığı yıllarda, sık sık Türkiye’ye gelip bilgi ve birikimlerini aktarmaya çalışır. 1968 senesinde ODTÜ’de misafir profesör olarak çalışır ve ülkemizin ilk ulusal astronomi toplantısını düzenler. 1973 senesinde Odtü Fizik bölümünde “Astrofizik Anabilim Dalı”’nı kurar. 1993’te emekli oluncaya kadar ODTÜ’de çalışır.
Yıldızları Zapteden Kadınlar – Pickering’in Haremi
Profesör Eryurt gökyüzünü anlamaya dönük çalışmalara ülkemizde başladığında ne bilgisayar vardır ne de başka modern bir cihaz, yıllar sonra Amerika’da karşılaşır “bilgisayar” ile. Amerika bu alanda çok ileridedir, zira daha 1870’li yıllarda “bilgisayar/computer” kullanmaya başlamıştır astronomi alanında. Yani programlanabilir ilk bilgisayardan tam altmış yıl önce! Hem de onlarca bilgisayar/computer vardır Amerika’nın elinde.
Göklerdeki yıldızlar ilkçağlardan beri insanoğlunun ilgisini çekmiştir ve bu yüzden en eski bilimlerden biri astronomidir. Bugün Hubble teleskopu sayesinde evrenin ilk oluşum zamanına dair görüntüleri bile elde edebiliyoruz. Ancak 1800’lü yılların ilk yarısına kadar gök gözlemlerini resmetmekten başka kayda geçirmenin yolu yoktu. Teleskoplar gelişkindi, dünyanın birçok şehrinde modern rasathaneler kuruluyordu ve bilim adamları günlerce gecelerce gözlem yapıyordu ama modern bir şekilde kayda geçiremiyorlardı. 1839’da Louis Daguerre, daguerrotip denilen ve bir görüntüyü metal plakaya kazıyan kimyasal bir işlemin ayrıntılarını yayımladı (12). Yani, fotoğrafın ayrıntılarını…
Fotoğraf, astronomi alanında kendine hemen yer buldu. Fotoğraflar, astronomlara ihtiyaç duydukları nesnelliği kazandırdı (13). Artık bütün modern gözlemevleri fotoğraf çekip, plakalara basıp onları arşivliyordu. Bunlardan biri de Harvard Gözlemevi idi.
Harvard Gözlemevi kendisine bağışlanan büyük bir miras sayesinde yüz binlerce fotoğraf çekebiliyordu. Ancak bir sorun vardı: Fotoğraflar analiz edilmeli idi. Her bir fotoğraf plakasında yüzlerce yıldız vardı ve bunların konumlarının bulunup parlaklıklarının ölçülmesi gerekiyordu (14).
Gözlemevi Müdürü Edward Pickering “bilgisayar/computer” olmaları için bir grup erkeği işe aldı. O dönem “computer”, yani bilgisayar terimi, veri toplayan ve hesaplama yapan bu insanlar için kullanılmıştı. Görevleri plakaları tasnif etmek, üzerlerine pozlanmış olan yıldızların konumlarını bulmak ve parlaklıklarını ölçmekti. Bütün bunlar çok dikkat istiyordu, ancak erkeklerden oluşan ekip dikkatsizdi ve detaylar ile ilgilenmiyorlardı. Pickering, ekibinin hataları sonucu çileden çktığı bir gün bağırdı: “Temizlikçim bile sizden iyi iş çıkarır!”
Ve dediğini ispatlamak için erkeklerden oluşan ekibini kovup temizlikçisi Wilhelmina Fleming’i işe aldı.
Wilhelmina, kaderin garip bir cilvesi sonucunda kendisini Edward Pickering’in temizlikçisi olarak bulmuştu. Aslen İskoçya’da öğretmenlik yaparken Amerika’ya göç etmiş, hamile kaldıktan sonra kocası tarafından terk edilmişti. O da bulabildiği ilk iş olarak Pickering’in yanında temizlikçi olarak çalışmaya başlamıştı.
Pickering haklıydı, Wilhelmina çok daha iyi iş çıkarıyordu. Hemen daha fazla kadını fotoğraf analisti olarak işe aldı. Bu kadın “bilgisayar”lar harıl harıl çalışıyor, yüzlerce plakayı inceleyip gökyüzünden plakalara zaptetikleri yıldızları sınıflandırıyorlardı. Hem de erkek emeğine biçilen paranın yarısına, saati 25 sente çalışıyorlardı. Daha da üzücü olan ise ekibe takılan addı: “Pickering’in haremi”. Erkek-egemen toplum asıl emek harcayan kadınları hem görmezden geliyor hem de onları bir erkeğin haremi olarak adlandırıyordu.
Her ne kadar toplum onlara Pickering’in “bilgisayar”ları gözü ile baksa da kadınlar kısa sürede kendi bilimsel tahminlerinde bulunmaya başladı. Örneğin, Annie Jum Cannon, 1911 ve 1915 arasında ayda ortalama 5000 yıldız kataloglamıştı ve her birinin konumunu, rengini ve parlaklığını bulmuştu. Bununla da kalmayıp, yıldızların sınıflandırılması için yeni bir teknik bulmuştu (17).
Ekibin en çok tanınan üyesi Henrietta Leavitt ise evrenimizin nasıl doğduğunu açıklayan Büyük Patlama’ya kanıt olacak bulguları fotoğraf plakalarında ilk fark eden kadındı. Leavitt’in bulduğu yöntem sayesinde astronomlar bir Sefe yıldızının parlaklık değişimini ve Dünya’ya olan uzaklığını hesaplayabiliyordu. Bu keşif sayesinde Büyük Patlama ispatlanabilecekti, ancak mütevazı kadın hesaplamasını alelade bir başlık altında yayınladı. O kadar sessiz kalmıştı ki, hesaplamasının önemi anlaşılıp Nobel’e aday göstermek isteyen İsveç Bilim Akademisi Leavitt’e ulaşmaya çalıştığında onun üç yıl önce öldüğünü öğrenmişti.
Leavitt’in keşfinden yararlanarak Büyük Patlama’yı ortaya koyan Edwin Hubble’ın adı dünyanın en önemli teleskobuna verilirken, Leavitt’in adını kimse hatırlamaz. Duygu Asena’nın dediği gibi, “kadının adı yok”tur.
Kadınlar Günü Değil, Çalışan Kadınlar Günü
Pickering’in haremi erkeklere göre yarı yarıya ücretle çalışır ve geri planda kalırken, Amerika hızla kapitalistleşiyordu. Büyük Buhran’a 20 sene vardı ve Sanayi Devrimi her alanda refahı arttırıyordu. Bu yeni dünya düzeninde sınıflar oluşurken işçi sınıfının haklarını savunacak oluşumlar da dünyaya geliyordu. Bunlardan biri de “Amerikan Sosyalist Partisi” idi. Nasıl bir tezattır anlaşılmaz ama kadın emeğinin, bilim de dahil her alanda sömürüldüğü ülkede çıkmıştır ortaya ilk defa “çalışan kadınlar günü”, 28 Şubat 1909’da. Rusya’daki şubat devrimi ile beraber, 8 Mart tarihinde kutlanmaya başlanmıştır. Halen bütün eski SSCB ülkelerinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır ve kadınlar için resmi tatildir bu gün.
Kendine pazar yaratmaya çalışan firmalar her yaklaşan 8 Mart’da “Dünya Kadınlar Günü” için ürünlerinde özel indirimler yapmakta ve kampanyalar düzenlenmekte. Üçüncü Dünya ülkelerinde ucuz kadın emeği sayesinde üretilen ürünleri gene kadınlara satmak için 8 Mart fırsat bilinmekte.
Oysa ki “Kadınlar Günü” tüketimden haz duyan kadınlar için değil; soğuk gözlemevlerinde gözlerini kör edercesine çalışan ve sömürülen kadınlar için, ağır şartlarda hem çalışıp hem ailesini ayakta tutmaya çalışan kadınlar için, kendi sağlığını ve hayatını çocuğu için feda eden kadınlar için, askerdeki oğluna harçlık gönderebilmek için boğazından kesen kadınlar için, yeni doğmuş çocuğunu bırakıp sabahın köründe servis yollarına düşen kadınlar için, üretime katılan kadınlar için, çocuğunu iyi yetiştirmek için, emeğini evde değerlendiren kadınlar için, çalışma dünyasında var olmak için mücadele eden kadınlar için, fabrikalarda çalışan kadınlar için vardır.
Ama en önemlisi, erkek şiddetinin kurbanı olup bir fotoğrafda yıldız olan Ayşe Paşalı ve onun gibi tacize, cinayete kurban giden kadınlar için vardır “Kadınlar Günü”.
Dünya Çalışan Kadınlar Gününüz kutlu olsun.
Kaynakça
1. Akan, Tevfik. DHA. http://www.posta.com.tr/turkiye/HaberDetay/Vekilin_serveti_egitime.htm?ArticleID=14417
2. Fotoğraf http://www.posta.com.tr adresinden alınmıştır.
3. Dilhan Eryurt ile yapılan söyleşiden: http://www.bilimegitimi.tv.tr/bilimiaydinlatanlar/dilhan_eryurt.html
4. Unutmaz, İrfan. http://www.focusdergisi.com.tr/bilim_insanlari/soylesiler/00462
5. Unutmaz, İrfan. http://www.focusdergisi.com.tr/bilim_insanlari/soylesiler/00462
6. Fotoğraf http://www.focusdergisi.com.tr/bilim_insanlari/soylesiler/00462/imperiaflex_0_5_0.jpg.php adresinden alınmıştır.
7. Unutmaz, İrfan. A.g.e
8. Unutmaz, İrfan. A.g.e
9. Dilhan Eryurt ile yapılan söyleşiden:
10. “The Early Evolution of the Sun”, D. Ezer-Eryurt and A.G.W. Cameron, İcarus, Vol. I, 422-441, 1963”
11. Unutmaz, İrfan. A.g.e
12. Singh, S. Big Bang’in Romanı – Özgür Yayınları. S192
13. Singh, S. A.g.e. S193
14. Singh, S. A.g.e. S194
15. Fotoğraf http://www.sciencephoto.com adresinden alınmıştır.
16. Fotoğraf https://www.cfa.harvard.edu adresinden alınmıştır.
17. Singh, S. A.g.e S196
Kadına uygulanan şiddete karşı sadece 3.sayfa ve magazin sayfalarında yazılan yazılarla gösterilen göstermelik tepkilere yüz vermeyen gerçek bir kadın dostu yazısı olarak okudum.””Eline sağlık” diyorum
Sokakta karanfil dağıtıp gülücükler saçanlara,bugün vesilesiyle ücretsiz cilt bakımı yapıp ürünlerini satanlara,vitrinlerinde 8 mart indirimleri yapan mağaza yöneticilerine,ekranlarda bugünü fırsat bilip kendini ve bizi kandıran siyasilere sormak lazım.8 Mart ne günüdür?Neden kutlanır? Yazınız bunu gayet güzel anlatıyor,ellerinize sağlık…
Bugüne kadar kadınlara dair okuduğum en düzgün yazı. Bu yazıyı bir erkeğin yazmasına ise daha çok şaşırdım.Belki önyargılı yaklaşımım, ama kaynağı tecrübelerime dayanıyor. Teşekkürler.
Hocam, elleriniza saglik. Cok guzel yazmissiniz.