Birçok muhalif grup tersini söylese de, Dünya’mızın termostatı ısınıyor. Birçok bitki ve hayvan türü, ekvatordan uzaklaşıp soğuk bölgelere taşınarak, bu değişime çoktan cevap verdi. Beslenme ve çiçeklenme döngüleri de aynı şekilde değişiklikler geçiriyor.
Konum ve davranış değişikliklerinin yanı sıra, bazı canlıların fiziksel özellikleri de iklim değişikliğinden nasibini almaya başladı. Bu fiziksel değişimler, ekosistem düzeninin bozulmasından; küresel gıda krizine kadar birçok soruna sebep olabilir.
Jennifer Sheridan (Alabama Üni.) ve David Bickford (Singapur Ulusal Üni.) tarafından ele alınan çalışmada, geçmişte ve günümüzde yaşanan bu fiziksel küçülmenin önemi inceleniyor. İklim değişikliğine karşı verilen bu fiziksel cevabın, ekosistemi, hatta insan sağlığını etkileyebileceğinin altı çiziliyor. Bu tür değişikliklerin önceden tahmin edilmesinin, olası zararları minimuma indirmek için önemli olduğunu gösteriyor.
Fosil kayıtları, son 65 milyon yıldır, diatomlardan sincaplara kadar birçok organizmanın, dünyanın ısınması ile küçülmeye gittiğini gösteriyor. Benzer şekilde, geçen yüzyılda yapılan gözlemler, birçok bitki türünün, kara ve deniz canlısının, sıcaklık artışı ile ters orantılı şekilde küçüldüğünü gösteriyor. Bu değişim, deneysel olarak kontrollü ortamlarda, semender, deniz omurgasızları, böcek ve balıklarda yapılan çalışmalarla da kanıtlanmış durumda.
Soğukkanlı canlılar, -vücut sıcaklıkları doğrudan güneş gibi dış kaynaklara bağlı olan canlılar- için, iklimsel değişiklikler oldukça önem taşıyor. Bu canlılarda, iklimsel ısınma, doğrudan metabolik hızın artışına sebep oluyor. Artan metabolik hızı, daha fazla gıda alımı ile yerini dolduramayan canlılar için tek bir yol kalıyor. Boyutu küçültmek… Bu şekilde, dışarıdan alınan ısı enerjisi azaltılmaya çalışıyor.
Sıcaklığa bağlı nem değişimi de, organizmaların boylarını değiştirebiliyor. Yüksek sıcaklık, bölgesel kuraklığa neden olabiliyor. Sheridan ve Bickford yaptıkları incelemelerde, boyut küçülmelerinin, en fazla, nem açısından fakir bölgelerde gözlendiğini belirtiyor. Tropik ağaçların, kara kurbağalarının ve memelilerin, kurak mevsimlerde çok daha yavaş büyüdüğü, kontrollü deneylerle de kanıtlanmış bir olgu.
Diğer çevresel değişiklikler de, dünya üzerindeki türlerin boyutlarını doğrudan etkiliyor. Atmosferdeki karbon dioksit miktarındaki artışla beraber, bu gazın okyanuslardaki miktarı da artıyor. Bu durum, deniz suyu asitlik derecesini artırıyor. Yüksek asitlik derecesi, mercan ve istiridye gibi canlıların kabuklarını oluşturamamasına neden oluyor. Buna bağlı olarak, deniz canlıları da küçülmeye gidiyor. Kırmızı alglerin ve fitoplanktonların büyümelerinin de düşük pH’da azaldığı biliniyor.
İncelemenin yazarları, ısınma-küçülme denkleminin her canlı için geçerli olmadığını da belirtiyor. Yüksek bölgelerde yaşayan canlıların ve uzun ömürlü nesillere sahip türlerin, kapsam dışı olduğunu söylüyor. Ancak, bu çeşitlilik, problemi daha da alevlendiriyor.
Teorik olarak, belirli bir bölgedeki tüm canlıların -bitki, otçul ve avcıların- aynı anda küçülmesi, bir problem yaratmayacak gibi gözükse de; bu durum ne yazık ki doğada görülmüyor. Organizmalar, soylarına, boylarına ve bağlı bulunduğu ekosisteme göre, çok farklı oranlarda küçülebiliyorlar. Bu farklı küçülme oranları, ekosistemin işlemesini sağlayan dengenin şaşmasına neden oluyor.
Sheridan ve Bickford, şimdi bu küçülmelerin hangi mekanizmalarla meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Ayrıca, bu mekanizmaların farklı ekosistemlerdeki dağılımını inceliyor. Yapılacak çalışmalar, ısınma-küçülme eğiliminin hangi yönde ilerlediğini de açığa kavuşturacak.
Kaynak: Nature Blog
Yorum Ekle