İçimi kemiren, ciddi ciddi aklımı kurcalayan bir soru var.  Tam olarak bana yaşattığı duyguyu şair Cemal Safi daha iyi ifade ediyor:

“İçim ürperiyor… Ya evde yoksan?”

Yokluğu beni böylesine korkutan, mutluluğumu varlığına bağladığım, umudumu yitirmekten endişe ettiğim şey dünya dışı yaşam. Yani hanımlar, beyler, bu yaşadığım şey bir “evrensel yalnızlık” korkusu!

Tamam… Kainatta yüz milyarlarca galaksi ve bir de onların içinde milyarlarca ve milyarlarca yıldız var. Hatta bir de onların çevresinde milyarlarca ve … ve milyarlarca gezegen… Ancak yine de, hâlâ ve hâlâ, ne kadar büyük bir kozmik tesadüfün ürünü olduğumuzu yeterince bilmiyoruz.

Dünya tarihine bakarsak, daha Dünya’da koşullar elverişli hale gelir gelmez yaşam kendini göstermiş gibi görünüyor. Kâinatın yaşamla dolup taştığını düşünmemize neden olabilecek, muazzam bir olgu bu… Ancak burada bilim insanlarının kafasını karıştıran önemli bir soru var: Madem yaşam bu kadar kolay ortaya çıkmış (hani Dünya daha soğur soğumaz olmuş ya), o halde dünyanın farklı yerlerinde birden fazla yaşam formu ortaya çıkması gerekmez miydi?

Belki çıkmıştır ve bizim ökaryot dedemiz hepsinden daha başarılı olduğu için onlara yaşam şansı tanımamıştır… O halde yine de, aradan geçen dört milyar yılda en azından bir tane daha başarılı bir form ortaya çıkmış olması gerekmez miydi?

Ah… Kafamda deli sorular…

Belki zaten aramızdadırlar. Biz dünyada (ve uzayda) sadece kendimize benzeyen bir canlılık aradığımız için gözden kaçırıyoruzdur. Ama bu sefer de “en azından metabolik faaliyetlerinin ürünlerini görmemiz gerekmez miydi?” diye soruyor insan. Hani bir yerlerde aşırı ummadığımız bir gazdan fazlaca üretiliyor olsa, bakınca bildiğimiz türden bir canlı bulamasak ve şüphelensek mesela… Ama böyle bir şeyle maalesef karşılaşmış değiliz.

Az önce bol milyarlı cümleler telaffuz ettim. Buradaki “bol sıfır” ümidimizi besliyor. Öte yandan olasılık kesrinin paydasında da bol sıfır var gibi görünüyor. Bu bol sıfıra “büyük filtre” deniyor ama ne kadar “büyük” olduğu tam kestirilemiyor. Zira şu an elimizde yaşam barındıran tek gezegen olduğu için bu büyük filtrenin nerede olduğunu tam bilemiyoruz. Elimizde bir örnek daha yok ki! Bildiklerimizden yola çıkarsak, Güneş Sistemi’nde bakabildiğimiz her yer çorak görünüyor. Yani filtre “YERLERDE!”. Eğer öyleyse evrende kesin olarak yalnızız demek. Demek ki kendini kopyalayabilen bir molekül, bir kılıfa girip de prokaryot olamıyor… Peki diğer olasılıklar neler?

Belki filtre arkeler ve bakterilerin birleşerek birinin diğerinin mitokondrisi haline gelmesi ve “ökaryot” oluşturmasındadır. Dünya yaşamı için bir devrimdi bu. Bu sayede hücreler tabir-i caizse “kendi elektriğini” üretmeye başladı; ki daha fazla metabolik faaliyeti de ancak böyle destekleyebildi… Eğer filtre buradaysa, evrene bakınca sadece bol bol “tek hücreli yaşam” ve biyoimzalarını görmeyi bekleriz.

Belki bu filtre fotosentezin icadındadır. Fotosentezden önce enerji kimyasallardan elde ediliyordu. Fotosentez sayesinde yıldızımızın ışığını bir enerji kaynağı olarak kullanabildik. Bu da atmosferimizde oksijen patlamasına neden oldu. Eğer filtre buradaysa, evrene bakınca bol bol oksijen ya da ozon imzası görürüz.

Ya filtre çok hücreliliğe geçişteyse? Belki tek hücrelilerin birleşip organize olması o kadar da evrensel değildir. Belki de sudan karaya çıkabilmek pek öyle yaygın değildir. Ya eşeyli üreme? Peki ya “dev canlılara” karşı akıllı memelileri kayıran o meteor olayı? İki ayak üstünde doğrulma, alet kullanma, biliş devrimi gerçekleştirme, dil geliştirme, nükleer savaşlarla birbirlerini “yok etmeme”… Filtre bunlardan herhangi birindeyse, bir gün semalarımızda “selam dünyalı” diyecek birilerini göremeyeceğiz. Bu filtreleri sadece bizler atlattıysak “tamamen yalnız” olmasak da “zeki, iletişim kurabilen, uzaya araç gönderebilen” yegâne tür biz olabiliriz.

Tabii bu filtreden kurtulmuş değiliz. Belki hemen önümüzdedir. Eğer filtre küresel ısınmaya ya doğa tahribatına neden olup gezegenini yok etmedeyse sona yaklaştık demektir. Belki evrende hiçbir tür “yok olmadan” yıldızlararası seyahat kabiliyetine erişemiyordur…

Hiçbir filtre yoksa eğer, insanın aklına Enrico Fermi’nin o meşhur sorusu geliyor: “Madem evren yaşamla dolup taşıyor… O halde neredeler?”

O yüzden diyorum ya…

İçim ürperiyor… Ya orda yoksan?


Yazan ve Seslendiren: Tevfik Uyar

Düzenleyen: Kübra Karacan

Müzik: http://www.bensound.com (CC)

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

AÇIK BİLİM

Açık Bilim Podcast Kanalı, 2011 yılından bu yana aktif olan, ücretsiz bilim yayınları içeren bağımsız bir bilim medyasıdır.