Muharrem ayında bir salı günü
Saat hemen hemen geçmişti dördü
Ahali o anda bir zulüm gördü
Cihan bulanmıştı toza dumana….
Ne çáre, bozulmaz takdir-i Hüdá
Varsın yardım etsin cümleye Mevlá
Yıkıldı caminin alemi orda
Müezzin çıkamaz oldu ezána…
Nasıl zelzele bu, tam bir zulümdür
Söz ve láf anlamaz, böyle zálimdir
Babalar, evládlar sarılır durur
Yeniden gelmişler sanki cihána

Halid Efendi (1894 Depremi)

Neden Türkiye?

Kısa cevap: İki dev kıtanın kesiştiği yerde yaşadığımızdan ötürü.

Türkiye, Alp-Himalaya dağ silsilesi üzerinde yer almaktadır. Bu dağ zinciri, dünyanın en yüksek noktasının (deniz seviyesinden yaklaşık 9 km) bulunduğu Everest Dağı’ndan Avrupa’nın zirvelerini (Mt Blanc gibi) biçimlendiren Alp’lere kadar uzanan bir yükselti seviyesidir. Bu dağ silsilesini oluşturan olay ise yaklaşık 60 milyon yıl önce gerçekleşen iki büyük kıtanın çarpışmaya başlamasıdır. Bu süreçte iki kıta arasını dolduran Tetis Okyanusu zamanla yok olmaya başlamış, günümüzde ise sadece Akdeniz gibi küçük kalıntıları kalmıştır.
Çarpışma sırasında şerit (kurdele) şekilli küçük kıtacıkların bir araya gelmesiyle üzerinde yaşadığımız topraklar meydana gelmiştir (şekil 1). Dolayısıyla ülkemiz bu büyük jeolojik olayların ortasında kalarak şekillenmiş sismik olarak dünyanın en aktif bölgelerinden biridir.

şekil1
Şekil 1: Şerit kıtaların birbirine “kaynaması” ile oluşan haritamız

 

Neden İstanbul?

Kısa cevap: Erzincan, Tokat… Düzce, Adapazarı ve İzmit sırasını saldığı için.

Şerit kıtalar birleşip birbirine kaynadıktan sonra da güneyden kuzeye doğru hareket devam etmiştir; etmektedir. Güneyden gelen hareketin karşılanması için kuzeye gitmek kadar olağan bir şey olamaz. Peki ya gidemiyorsak? O halde güneyden gelen hareketi karşılamak için hacimsel bütünlükten kopup doğuya ya da batıya gitmekten başka şans kalmıyor.

Kurgusallığın sınırlarını zorlayacak bir benzetmeyle, Afrikalılar ve Araplar ayrı coğrafyalarda yaşayan bizleri kovalayarak bir araya gelmemizi sağladı. Araplar sınırlarımıza, Afrikalılardan önce ulaşıp komşumuz oldu. Ancak bizle olan husumetleri bitmedi ve üzerimize gelmeye devam ettiler. Çok genç bir topluluk olmamızdan mutevellit tecrübeli Araplara karşı koyamadan kuzeyimizdeki Rusya’ya doğru yöneldik. Ancak Ruslar çok çok daha eski bir topluluk olduğundan kapılarını bize açmadılar, biz de zorlayamadık. Güneydoğudan üzerimize gelen Araplar’a karşı tek şansımız batımızdaki eski düşman yeni dost Yunanlılar olacaktı; Ermenistan’a ulaşacak yollar da kapanmıştı Araplar tarafından. Yunanlılar bizi kabul etmek zorunda kaldıkları, yani topluluk olarak batıya gitmeye karar verdiğimiz anda dünyanın en büyük ve tehlikeli faylarından biri (Kuzey Anadolu Fayı) oluşmaya başladı. Buna eşlik eden diğer tehlikeli fay ise Arapların zapt etmeye çalıştığı bölgenin çok yakınında oluştu (Doğu Anadolu Fayı). Yunan dostlarımızın bizi istemli ya da istemsiz kabulüyle Araplar bizi aradan çıkarıp direkt olarak Rusya’ya yönelmeye karar verdiler. Bu emelleri üzerinde halen sıkı bir şekilde çalışmaktalar ki 1939-1999 yılları arasında 60 bine yakın vatandaşımızı kaybettik. Ayrıca o denli arzulu ve istekliler ki baskı ve sıkıştırmaları yüzünden doğu bölgelerimiz yüksek yerlere kaçarak hayatta kalma çabasında; bu yüzden sürekli yükseliyoruz.
Bu arada, Afrikalıları merak eden var mı? Onlar halen Tetis Okyanusu’nun son kalıntısını (Akdeniz) aşmakla uğraşmaktalar ve 60 milyon yıllık yönelim değişmezse aşacaklar da…

Şekil 2: Kuzey Anadolu Fayının oluşumuna dair hakların arasındaki ilişkileri anlatan karikatür
Şekil 2: Kuzey Anadolu Fayı’nın oluşumuna dair halkların arasındaki kurgusal ilişkileri anlatan karikatür

Nedir, nasıl bir şeydir bu fay?

Kısa cevap: Kuzey Anadolu Fayı (KAF), yaklaşık 1200 km uzunluğunda, dünyanın en aktif ve tehlikeli faylarından biridir. Genelde deformasyonu doğudan batıya transfer ederek depremlere neden olan yanal atımlı bir faydır.
Türk yerbilimi tarihinin en büyük yıldızı İhsan Ketin ve arkadaşları tarafından 1948 yılında keşfedilmiştir. Aynı İhsan Ketin, keşfin 3 yıl sonrasında Kaliforniya’daki ünlü San Andreas Fayı ile KAF’ı karşılaştırdı. Ketin’in ardından Aykut Barka gibi çok değerli yerbilimcileri tarafından katkılar sağlandı bilgi birikimimize. Sonradan yapılan çalışmalar bu güzel çalışmaların üzerine birer tuğla koyup olanları anlamada bizlere yardımcı oldu.

Şekil 3: Tek yumurta ikizleri KAF ve San Andreas Fayının  karşılaştırılması Serkan Bozkurt ve Ross Stein)
Şekil 3: Tek yumurta ikizleri KAF ve San Andreas Fayı’nın karşılaştırılması (Amerikan Jeoloji Cemiyeti (USGS); Serkan Bozkurt ve Ross Stein)

 

Kuzey Anadolu Fayı (KAF), Kalıova (Bingöl)’dan başlayarak neredeyse tüm Kuzey Anadolu’yu geçerek İzmit Körfezi’nde Marmara Denizi’ne ulaşan ve Saros Körfezi’ni de geçerek son bulduğu düşünülen dev bir fay sistemidir. Sanılanın aksine fayın uzunluğu binlerce km olmayıp, daha küçük fayların oluşturduğu bir “fay zonu” dur. Bu sistem içerisinde irili ufaklı yüzlerce fay bulunmaktadır.

Sistemde genel hareket, Arap levhasının etkin bir şekilde deforme ettiği doğu bölgelerimizden batıya doğrudur. Depremlerin doğudan başlayıp batıda son bulan ve yeniden başlayan bir döngü şeklinde gerçekleştiği düşünülmektedir. Ancak daha küçük ölçekte aktivitenin batıdan doğuya gidebildiği de gözlenmiştir (Ağustos: İzmit; Kasım: Düzce). Elbette bu, büyük fotoğrafı değiştirmeyecek bir detaydır.

20.yüzyılın hemen başında bir önceki döngü Saros körfezi yakınlarında son bulmuştur. 9 Ağustos 1912 tarihinde, Şarköy’de meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki Mürefte Depremi 300’e yakın can almıştır.

Daha sonra deprem doğu uca taşınmadan önce son yükünü 1916’da Almus (Tokat)’ta boşaltmış ve doğu ucuna taşınıp yeni döngünün başlayacağı 1939 yılını beklemiştir. 1939 yılına gelindiğinde kayıtlı tarhinimizin en büyük depremi (7,9) Erzincan’da gerçekleşmiş ve yaklaşık 30 bin cana mal olmuş, 100 bin kişi yaralanmış ve yaklaşık 120 bin bina yıkılmıştır. Afrika levhasının neden olduğu deformasyonun ilk karşılandığı yerlerden olan bölge tarih boyunca büyük yıkımlara uğramıştır.

Batıya transfer devam etmiş, Tokat’ta 7 büyüklüğünde (1942), Çankırı’da 7,2 ve 6,9 büyüklüğünde (sırasıyla 1943, 1951), Düzce’de 7,1 büyüklüğünde (1957), Sakarya’da 6,8 büyüklüğünde (1967) gerçekleşerek döngü Marmara Denizi’ne ulaşmıştır.

Bir sonraki büyük deprem 17 Ağustos 1999’da sabaha karşı 3 sularında Gölcük’te meydana gelmiştir. 7,4 büyüklüğündeki sarsıntı ülkede hayatı durdurmuş yaklaşık 18 bin insanımızın ölümüne ve büyük maddi hasara yol açmıştır. Sadece birkaç ay sonra Düzce’ye göç eden sismik aktivite 7,2 büyüklüğünde bir depreme yol açıp doğuda kalan deformasyonu boşaltmıştır.

Sistem artık Marmara denizinde sıkışmış halde beklemektedir. Yeri gelmişken KAF’ın, Marmara denizine ulaştığında çatallandığını da belirtelim. Kuzey kol, İzmit Körfezi’nden Adalar’ın güneyinden Saros’a uzanan hat, güney kol ise İznik gölünün güneyinden, Gemlik Körfezi’ne doğru uzanan ve buradan güneybatı yönüne giden hattır. Genel kanı olası depremin kuzey kol üzerinde meydana geleceği yönünde olduğundan bu yazıda da kuzey kol üzerinde durulmuştur.

KAF Marmara denizi içinde tek bir fay mı?

Kısa Cevap: Hayır, kabaca 4 segment halinde, farklı doğrultulara sahip faylardan oluşur.

Kıtayı terketmek üzere denizle buluştuğu İzmit Körfezi ilk segmenttir. Daha sonra Çınarcık Havzası gelir ki bu yazıda Adalar’a olan yakınlığı nedeniyle “Adalar Fayı” olarak basitleşitirmiştir. Daha batıda (İstanbul’un güneybatısında) Orta Marmara fayı ve en batıda Tekirdağ’daki Ganos Dağı’nı parallel olarak kesen ve Saros Körfezi’ne uzanan Ganos fayı.

Geçmişte İstanbul’da deprem olmuş mu? Olmuşsa ne kadar kuvvetli olmuştur?

Kısa Cevap: Tarihsel kayıtlar, İstanbul’un büyük depremlerle sarsıldığına dair tatmin edici delillerle doludur.
İstanbul, konumları tartışmalı olsa da 1600 yılda 10’dan fazla büyük depremden etkilenmiştir. Bu depremlerden 16.yüzyıla kadar olanları büyüklüğü ve yeri konusunda malesef çok fazla veri olmayan depremlerdir. 16. yüzyıldan sonrakiler en azından Osmanlı İmparatorluğu tarafından dolaylı olarak kaydedilmiştir.

Kıyamet-i Sugra (Küçük Kıyamet): Toz, duman ve su!

1509 yılında meydana gelen deprem iddialara göre Adalar segmentinde meydana gelmiştir. Depremin ne kadar büyük bir kırık yarattığı tartışmalıdır. Önceki düşüncelere göre 100 km’den uzun olan kırık Çınarcık’tan başlayıp Marmara Denizi’nin doğusuna kadar büyük bir alanı kırmıştır. Daha güncel çalışmalar bu kırılmanın muhtemelen sadece Adalar fayında olduğu savunmaktadır. Nerede olursa olsun tarihi kayıtlara göre İstanbul için en yıkıcı deprem olup büyüklüğünün 7,2 ile 7,5 aralığında olduğu tahmin edilmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul’u yaklaşık 65 yıl önce fethetmiş ve şehri yeniden inşa etmeye başlamıştı.
1470’te yapımı tamamlanan fethin sembollerinden olan Fatih Camii’nin deprem sırasında kubbesi ve minareleri çökmüş, büyük zarar görmüştür.

Tarihsel depremler konusunda uzman olan Ambraseys ve Finkel (1990; 1995) bu depreme ilgili şu bilgileri sunmuşlardır:

Depremden 30 yıl önceki bilgilere göre, İstanbul ve Galata’nın nüfusu 160 bin civarındaydı ve 35 bin yerleşim birimi mevcuttu. Depremde nüfus oranı daha fazlaydı.

10 Eylül 1509 depremi sonucunda, 1000 ev yıkıldı ve 4 bin-5 bin kişi hayatını yitirdi (Yazar notu: Murat Bardakçı’ya göre 13 bin kişi hayatını kaybetti). Ölenler arasında Osmanlı Hanedanından 3-kişi vardı. Vezir Mustafa Paşa ve emrindeki 360 atlı süvari öldü. Bu tarihsel belgelerde, İstanbul ve Pera’da hasara uğramayan hiç bir evin kalmadığı rapor edilmiştir.

Bu deprem sırasında, şehir surları da oldukça büyük hasara uğramış, Eğrikapı’dan Yedikule’ye kadar yıkım gözlenmiştir. Topkapı sarayı duvarlarının, Hastalar Kapısı ve Kayıklar kapısı arasında yıkıldığı gözlenmiştir. Söz konusu duvarlara yakın birçok evin denize battığı görülmüştür. Galata duvarları ve Galata kulesinde hasarlar gözlendi. Fatih Camisi’nde çok ağır hasar gözlendi. Dikilitaş, Beşiktaş gibi birçok bölgede hasar gözlendi. Bazı belgelere göre, birçok kervansaray, hamam, mescid yıkıldı. 

Depremden sonra yapılan tamirlerden anlaşıldığına göre, Anadolu Hisarı, Yoros Kalesi, Boğaziçi, Rumeli Hisarı, Kızkulesi, Haliç ağır hasar görmüş.

Bu depremin oldukça geniş bir bölgede, Yunanistan’dan Mısır-Nil Delta’sına ve hatta Avusturya’da hissedildiği rapor edilmektedir. Artçı depremler aylarca sürmüş ve büyük depremler Edirne’den Athos’a kadar hissedilmiş.

Şekil 4: Küçük Kıyametin betimleyen bir çalışma wikipedia)
Şekil 4: Küçük Kıyamet’i betimleyen bir çalışma (wikipedia)

Büyük depremlerin bir sonraki teşrifi 1766 yılında, yani küçük kıyametten 257 yıl sonra gerçekleşti. 3 ay içerisinde 7,2 ve 7,6 büyüklüğünde gerçekleştiği tahmin edilen iki büyük deprem İzmit’ten Tekirdağ’a kadar geniş bir alanda hasara neden oldu. Marmara’yı yanal olarak tamamen kırdığı düşünülen bu deprem yaklaşık 5 bin kişinin ölümüne neden olup Topkapı Sarayı’nda da önemli bir hasara neden olmuştur.

Ambraseys’in muhtelif çalışmalarında bu depremle ilgili Osmanlı arşivlerinde İzmit ve İstanbul’da hasar gören cami ve külliyelerinde başlatılan onarım çalışmalarına ait belgeler mevcuttur. Deprem sonucu Fatih Camii’nin kubbesi (2.kez), imaret ve medrese çökmüş ve 5 yıl boyunca ibadete açılamamıştır. Deprem ayrıca Sultanahmet Camii minaresinin de yıkılmasına sebep olmuştur.

Çatalca, Küçük-Büyük Çekmece, Kumburgaz, Burgaz, Lüleburgaz, Çorlu ve Tekirdağ’da önemli hasarlar gözlenmiştir.

İstanbul’u vuran son deprem 1894’da gerçekleşen 7 büyüklüğünde olduğu tahmin edilen depremdir. Daha çok İzmit, Sakarya ve Yalova’da yıkıma neden olmuştur. Yaklaşık 1400 insanımızı kaybettiğimiz deprem, Sapanca’da 9, Yalova’da 8,5, Adapazarı, Büyükçekmece, Gebze, Kartal, Küçükçekmece ve Adalar’da 8 şiddetinde hissedilmiştir. Bu deprem, 1999 depremleri gibi merkez üssü İstanbul’a çok da yakın olmayan depremler gibi değerlendirilebilir; yani bir İstanbul depremi değildir…

Muhtemel depremin büyüklüğü ne olur? Şiddet miydi o yoksa?

Kısa Cevap: Büyüklük, depremin nerede olacağına; şiddet ise sizin onu nerede karşıladığınıza bağlıdır. Tartışmalı olsa da depremin en az 7 büyüklüğünde olacağı düşünülmektedir.

1999 depremleri sonrasında, halkımız yoğun bir bilgi bombardıumanına maruz kaldı. Deprem üzerine çalışanları bir kenara koyarsak, konu ile ilgili tek bir çalışması bile olmayan kişiler TV’ye çıkıp yıllarca önemsenmemenin verdiği hırs ve arzuyla bu zorunlu iade-i itibardan faydalanıp ünlü olma yolunu seçtiler, milyonlar bu kişilerin ağızlarına bakıyordu. Tam olarak ağzı olan konuştu, halk da izledi. Kimisi “8 büyüklüğünde olacak, İstanbul yıkılacak!” derken diğeri “6,5’u geçmez” deyip yüreklere su serpti.

Bu itilafın nedeni elbette sadece bol keseden atmak değildi. Bilimsel olarak bir mantığa oturabilen, çeşitli öngörülere dayalı teoriler öne sürülüyordu. Verinin az olduğu yerde teori çoğalır. Marmara’nın depremselliği üzerine 1999 yılına kadar uluslararası camiada kabul görecek çok az çalışma yapılmıştı; yani çok iddialı şeyler söylemek için ortam son derece uygundu çünkü veri yoktu. Neyse ki depremden günümüze dek uluslararası destekli 70 milyon €’ya yakın para harcanarak önemli çalışmalar yapıldı ve bunların sonuçları ortaya çıktıkça fotoğraf daha belirgin hale gelmeye başladı. Naci Görür, Celal Şengör ve levha tektonik teorisine katkılarıyla tanınan ünlü Fransız jeofizikçi Xavier Le Pichon’un başında olduğu grup beklenen depremde Marmara içindeki fayların tüm Marmara’yı deforme edecek şekilde kırılabileceği ve bunun da 7 ile 7,6 arasında deprem oluşturabileceğini söylediler. Yani en iyi senaryo ve en kötü senaryo sırası ile 7 ve 7,6 büyüklüğünde gerçekleşecek depremlerdi.

Marmara’nın depremselliği üzerine yapılan en son çalışmada (bu yazı yazılmadan birkaç ay önce) Boğaziçi, İTÜ, YTÜ ve TÜBİTAK grubu çok önemli verilere ulaştılar. 20 yıllık GPS verilerini kullanan araştırıcılar 4 ayrı fay segmentinde farklı deformasyon hızları saptadılar. Buna göre İzmit Körfezi ve Saros Körfezi yakınları (Ganos Fayı) yılda yaklaşık 20 mm, Adalar (Çınarcık) fayı 10-15 mm/yıl, orta marmara fayı ise 2 mm/yıl’dan daha küçük deformasyon hızlarına sahiptir. Bu rakamlar ne anlama geliyor? Türkçesiyle, Saros Körfezi’nin Adalar’dan daha çok deforme olduğu ve depreme daha açık olduğu anlamına geliyor. Bunun bir sürpriz olduğunu söylebiliriz. Diğer sürpriz ise İstanbul’un batı kıyılarında bulunan Orta Marmara Fayı’nın çok çok az deformasyon biriktirdiği.

Şekil 5: KAFın Marmara Bölgesi
Şekil 5: KAFın Marmara Bölgesi’ndeki segmentleri, burada gerçekleştiği düşünülen son büyük depremler, tahimini deprem periyodları ve Ergintav ve diğ., (2014)’e göre deformasyon hızları

Depremin büyüklüğünü, nerede olacağını filan nasıl hesaplıyolar?

Kısa Cevap: Veriler sağlam ise dört işlem yeterli. Biraz da önkabul yapmak gerek.

Şimdi öngörüde bulunarak nerede, ne büyüklükte deprem olabileceğini hesaplamaya çalışalım. En olağan şüpheli olan Adalar fayından başlayalım.

Eğer Adalar fayı üzerindeki son deprem 1766 depremi ise günümüze dek (2015-1766) 250 yıl depremsiz geçmiş demektir.

Yıllık deformasyon birikim hızı 10-15 mm/yıl olduğuna göre (Ergintav ve diğ., 2014):

  • 250 yıl x 10 mm/yıl = 2500 mm, yani 2,5 metre atım (depremin sebep olduğu hareket)
  • 250 yıl x 15 mm/yıl = 3750 mm, yani 3,8 metre atım

Yani, olası deprem bugün gerçekleşse 2,5 ile 3,8 metrelik bir atım yapmalı.

Peki buradan nereye gidebiliriz? Bu atım ne kadar büyüklüğe denk gelir?
Wells ve Coppersmith (1994) hangi deprem büyüklüğünün hangi atımlara yol açtığını derleyip yayınladılar.
Buna göre atım değerlerini maksimum olarak alırsak 7 ile 7,3 arasında bir deprem beklememiz gerekiyor. Yani Adalar fayında 7’den küçük deprem olmayacak gibi görünüyor…

Evet korktuk!

Eğer öngörüyü daha duygusal ve umut verici bir şekilde yapıp 1894 depremini Adalar fayı üzerinde gerçekleştirisek bu zamana kadar 1,2 ila 1,8 metrelik bir atım birikir ki bu da 6,8 ile 7 arasında bir değer verir…

Daha az korktuk.

Aynı hesapları son büyük kırılmayı 1912’de yaşamış Tekirdağ (Ganos Fayı) için yaparsak,

  • 103 yıl x 20 mm/yıl = 2,1 metre; yaklaşık büyüklük 7,1 olacaktır.

Bu hesapları yaparken,

  • Sadece 20 yıllık (GPS) veri setinin kullanılıp bunların 250 yıllık bir dönemi temsil ediyor olması
  • Hukuk kayıtları gibi dolaylı verilere sahip olsak da büyük depremlerin kesin olarak hangi segment üzerinde gerçekleştiğinin bilinmiyor olması
  • Wells ve Coppersmith (1994)’in atım ortalamalarının standart sapmalarının bile deprem büyüklüğü tahmininde önemli değişimlere neden olması gibi önkabullerde bulunduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım.

Peki ya şiddet? Çok değişkenli olması nedeniyle bunu hesaplamak malesef çok zor. Depremin Adalar fayında olacağını düşünürsek şiddet öngörüleri aşağıdaki gibi olacaktır:

  • Eminönü (merkez üssüne uzaklığı 16 km): 9 şiddetinde
  • Fatih (15 km): 9 şiddetinde
  • Zeytinburnu (12 km): 9 şiddetinde
  • Bakirköy (10 km): 9 şiddetinde
  • Avcilar (12 km): 9 şiddetinde
  • Küçükçekmece (14 km): 8 şiddetinde
  • Büyükçekmece (16 km): 8-9 şiddetinde
  • Silivri ve Çatalca: 7 şiddetinde sarsılması öngörülüyor.

Ne zaman olacak?

Kısa Cevap: Kimse kesin olarak söyleyemese de deprem periyodunun içinde sayılırız.
İstatistik, bilimde yalan söylemeyi çaktırmadan başarabileceğiniz birkaç alandan biridir. Hangi ihtimali seçerseniz sonuçlar ona göre güzelleşir. İstatistik deprem zamanını tahmin etmede en önemli unsurların başında geliyor.
Yukarıdaki hesaplarımıza zaman boyutunu da eklemeyi deneyelim. Hangi tarihsel depremin hangi fay segmenti üzerinde olduğunu kesin olarak bilemeyeceğimizden eldeki verilere göre önkabullerde bulunmak durumundayız. Neyse ki bu veriler, Osmanlı hukuk ve çevre kayıtlarından elde edildi. Ambraseys’in derlemelerine göre tüm Marmara göz önüne alındığında deprem periyodu yaklaşık 250 yıldır. Bu rakam ortalama olduğu için güvenilebilir bir değer. Segment segment baktığımızda İzmit Körfezi: 180 yıl, Adalar 260 yıl ve Tekirdağ (Saroz Körfezi) yaklaşık 280 yıl. Orta Marmara daha belirsiz. İzmit’te boşalma tamamlandığına göre daha batıya bakmakta fayda var.
Şimdi son adımı atalım ve Adalar Fayı’nın en son 1766 yılında kırıldığı modelimize zaman boyutunu ekleyelim. 249 yıl önce kırılmış olan fay için ortalama aralık 260 yıl (Çağatay ve diğ., 2014).

Kısa bir sessizlik…

Ne kadar güçlü olabilir ki?

Kısa Cevap: Oldukça fazla.

Adalar modelimizi ele alırsak, olası derinliği 15 km, atımı 4 metre aldığımızda ortaya çıkacak enerji 20 – 100 atom bombası büyüklüğünde olacak (Hiroşimaya atılan ilk atom bombası 1021 erg yani 1014 Joule değerinde enerji açığa çıkarmıştır).

Yani en az 20 tane “küçük çocuk” Marmara’nın derinliklerine inebilir.

Tsunami oluşabilir mi?

Kısa cevap: Olabilir, geçmişte olduğuna dair veriler var.

Google Earth’ten Marmara Denizi’ne bakanlar enteresan bir şey görecekler: derin çukurlar. Küçük bir deniz olmasına rağmen 1250 metrelik derinlikler barındıran çukurlara sahip Marmara Denizi. Hem de bu derinlikler yavaşça oluşan derinlikler değil. Adaların güneyinde 250 m olan derinlik bir anda korkunç bir uçurumla 1250 metre oluveriyor ve kendini topografyadan bile görünür kılıyor.

Yaklaşık 15 bin yıl önce dev bir heyelanın gerçekleştiğine dair kanıtlar var. Bu dev heyelanın 15 metrelik dalgalarla sahilleri vurduğu düşünülüyor. İşte bu dev ölümcül dalgalara tsunami demiş Japonlar. 2011 yılında tüm dünyanın canlı yayında gördüğü 10 metrelik dalgalardan bahsediyoruz.

Peki, olağanüstü olaylar dışında, mesela 7 büyüklüğünde bir depremle Marmara’da tsunami oluşabilir mi?
1509 depreminde tsunami dalgaları oluşmuş, İstanbul boğazı ve Mudanya körfezinde önemli ölçüde hasar gözlenmiştir. Bu dalgaların 6-7 metreye ulaşıp surları aştığına dair kayıtlar var.

1766 depreminde Galata, Boğaziçi ve Mudanya kıyı şeridinde deniz seviyesinde yükselmeler gözlenmiş ve Marmara Denizi’ndeki küçük adacıkların yarı-yarıya suların altında kaldığı rapor edilmiştir.

İstanbul’da olmasa da son olarak 1999 depreminde Gölcük’te meydana gelen tsunamide kıyı şeridini vuran dalgaların 2,5 metreye ulaştığı rapor edilmiştir.

Yani Marmara depremlerinde tsunami olmuştur. Kimisi küçük, kimisi surları aşacak kadar büyük olabilmiştir (1509). Buradaki anahtar olgu deprem sırasında meydana gelebilecek deniz altı kitle hareketleri yani heyelanlardır. Adalar fayının neden olduğu 250 metreden 1250 metreye çok ani kod düşüşü heyelan için oldukça uygun bir ortam sunar. Deniz altındaki hareket üste büyük dalgalar olarak yansır (Bu konuda Sinan Özeren’in çalışmalarını takip edebilirsiniz).

tsunami
Şekil 6: 17 Ağustos 1999 depreminde Gölcük’te meydana gelen tsunami (USC Tsunami Research Group)

Depreme hazır mıyız? Neler yapılıyor?

Kandilli önderliğinde, Marmaray’da 128 kanallı deprem izleme sistemi kuruldu. 24 saat boyunca Marmaray’daki titreşim ve depreme bağlı olası kaymalar takip ediliyor. Deprem olursa sistem ortalama 7 saniye önceden sinyal vererek treni durduracak. Sinyali alınacağı noktalar Saros-Gölcük arasında.

Deprem ve tsunami zararlarının azaltılmasına yönelik olarak Japonlarla birlikte ‘Marmara Bölgesi Deprem ve Tsunami Zararlarının Azaltılması ve Eğitim’ projesinin çalışmalarına başlamış durumda. Proje kapsamında olası 7 ve üzerindeki depremin simülasyon görüntüleri hazırlanıyor. Japonya için hazırlanan uygulamanın bir benzeri İstanbul’a uyarlanacak. Böylelikle proje kapsamında hazırlanacak modellemeler ve simülasyonlar sayesinde deprem anında İstanbul’da neler yaşanacağı gerçeğe en yakın şekliyle gösterilecek. Binaların yıkılma, insanların kaçış anları gerçeğin bire bire kopyası olarak hazılanacak. Çöken binalar, çatlayan yollar, sallanma ve yıkım anlarının da detaylarıyla yer alacağı görüntüler internet üzerinden halkın bilgisine sunulacak.

Bunlar yeter mi ? Elbette hayır! Yapı kalitesinin bu kadar kötü olduğu bir şehirde atılacak adımlar risk almayı gerektirecek kadar maliyetli olacaktır. Ne kadar maliyetli olursa olsun hazırlıksız yakalanmaktan daha az maliyet çıkaracağı ortada. Bu bir ticaret değil, insan hayatı ve kalitesi söz konusu. Atılması gereken adımlar ivedilikle atılmalı. Söz konusu modeller için neden 15 yıl bekledik; 17 Ağustos’u atlatır atlatmaz işe girişmek varken?

Ümitlendiren tek gelişme birçok şehirde kentsel dönüşümün başlamış olması. Bunda da iyi olduğumuz söylenemez. En azından başlandı ve insanlar daha kaliteli yapılarda yaşayabilecek.

Sonuçlar:

  1. Türkiye büyük tektonik olayların şekillendirdiği bir coğrafyada konumlanmış bir deprem ülkesidir
  2. Kuzey Anadolu Fayı, dünyanın en aktif ve tehlikeli fay zonlarından biridir. Döngüsel olarak genellikle doğudan batıya doğru deformasyonları transfer edip büyük depremlere neden olmuştur, olacaktır.
  3. İstanbul, tarihi boyunca KAF’ın neden olduğu yaklaşık 250 yıllık bir periyot içinde yıkıcı depremler yaşamıştır.
  4. Bu depremlerde tsunami oluşmuş ve sahillerde hasara yol açmıştır.
  5. Olası İstanbul depremi muhtemelen 7’den küçük olmayacaktır ve bu sarsıntı İstanbul’un güney sahillerini vuracaktır.
  6. İstanbul’daki en son büyük depremin 1766 yılında olduğu düşünüldüğünden, olası deprem için hesaplanan tekrarlama süresi olan 250 yılı doldurmaya çok yakınız.

Bonus: Koca Mi’mâr Sinân Ağâ gerçek bir dahiymiş. Yapıları önemli depremlerden sağ çıkmış ve 16.yüzyıldan beri ayakta. Keşke tüm İstanbul’u o imar edebilseydi…

 

Kaynaklar:

  • 99 Sayfada İstanbul Depremi, Sefa Kaplan, A. M. Celal Şengör, TÜRKİYE İŞ BANKASI YAYINLARI
  • Ambraseys, N.N. 1988. Engineering seismology. Earthq. Eng. Struct. Dyn. 17, 1-105.
  • Ambraseys, N.N ve Finkel, C.F. 1990. The Marmara Sea earthquake of 1509. Terra Nova, vol. 2, 167-174.
  • Ambraseys, N.N ve Finkel, C.F. 1991. Long-term seismicity of İstanbul and of the Marmara Sea region. Terra Nova, vol. 3, 527-539.
  • Ambraseys, N.N ve Finkel, C.F. 1995. The seismicity of Turkey and adjacent areas: a historical review, 1500-1800. Eren Yayıncılık ve Kitapçılık Ltd. Şti., İstanbul-1995, 240pp
  • Çağatay ve diğ. 2014. İstanbul Depremleri ve Marmara Denizindeki Sedimanter Kayıtları.
  • Ergintav ve diğ. 2014. Istanbul’s earthquake hot spots: Geodetic constraints on strain accumulation along faults in the Marmara seismic gap, Geophys. Res. Lett., 41, 5783–5788, doi:10.1002/2014GL060985.
  • Okay, A. ve diğ. 1999a. An active, deep marine strike-slip basin along the North Anatolian fault in . Tectonics, 18, 129-147.
  • Okay, A. ve diğ. 1999b. Marmara Denizi’nde İstanbul’u tehdit eden kırıklar. Cumhuriyet-Bilim Teknik, 649 (28 Ağustos 1999), 8-10.
  • Şengör, A.M.C. 1996. Kuzey Anadolu Fayı’nın keşfi. TÜBİTAK-Bilim ve Teknik, 338 (Ocak 1996), 8-15
  • Taymaz, T. 1999. Türkiye’nin gerçeği: Deprem, Marmara Bölgesi’nin Aktif Tektoniği ve Ulusal Deprem Ağı. Cumhuriyet-Bilim Teknik, 650 (4 Eylül 1999).
  • Wells, D. L., ve K. J. Coppersmith, 1994. New empirical relationships among magnitude, rupture length, rupture width, rupture area, and surface displacement,
    Bull. Seism. Soc. Am. 84, 974-1002.
  • https://www.youtube.com/watch?v=CuEGDIvHU6k Teke Tek – Celal Şengör ve Sinan Özeren’in konuk olduğu söyleşi (2014)
  • http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/683841-jeologlardan-ricamdir-lutfen-evliya-celebinin-yazdiklarina-da-bir-bakin
  • http://www.biltek.tubitak.gov.tr/sandik/deprem/kaf2.html#1
  • http://en.wikipedia.org/wiki/North_Anatolian_Fault
  • http://en.wikipedia.org/wiki/%C4%B0hsan_Ketin
  • http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/2015/earthquake-catalog/
  • http://www.usc.edu/dept/tsunamis/turkey/
  • http://en.wikipedia.org/wiki/1509_Constantinople_earthquake
  • http://www.angelfire.com/de2/zelzele/

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Muhterem Hocam, İstatistiksel olarak bakarsak Marmara denizi depremlerinde periot sapması çok az gözüküyor. Her 250 yılda oldukça büyük ve çok yıkıcı deprem, Her 500 yılda .ise (989 – 1509- ?) çok büyük ve hasarlı bir deprem oluyor. Burada 1509 depremini yeri çok önemli olması lazım. 70 km uzunluğundaki bir fay 1509 depremi sonuçlarını oluşturabilir mi? Zannetmiyorum. Zira İzmit ve İznik te de büyük yıkım olduğu söyleniyor. Bu deprem acaba orta Marmara fayının kırılması başlangıcı ile doğu ve batı Marmara faylarının birlikte kırılması sonucu olabilir mi? Bence bu 1509 depreminin tam olarak çözülememesi bilimsel bir eksiklik. Zira gelecekteki fay davranışını tahmin etmek için çok önemli. Saygılar,

  • Önlemlerimizi daha da arttırmalıyız istatiksel veriler ışığında görülüyor ki bu deprem bir gün gelecek.Ama malesef yeteri kadar halen önlem almadığımızı düşünüyorum.Özellikle bazı yapılar halen ayakta ve bunlar acaba bu depremlerden çıkabilecekler mi ? Özellikle bu konu benim depreme karşı olan endişemi arttırıyor.

Ömer Kamacı

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Batı Anadolu’nun Senozoyik magmatizmasının kökenlerini doktora öğrencisi sıfatıyla inceliyor. Yazlarını 20 milyon yıllık volkanların ayakta kalmış zirvelerinde, kışlarını laboratuvarda geçiren tuhaf bir yaşam formu.