Açık Erişim simgesi
Şekil 1. Açık Erişim simgesi

Çoğu basın organı, Science dergisinin ekim ayında yayınladığı operasyonu, açık erişimli bilim yayıncılığının başarısızlığı olarak duyurdu. Gerçek ise bunun tersiydi.

Yaklaşık on beş yıl öncesine kadar bilimsel dergi yayıncılığı tamamen, abonelik ile hizmet veren dergiler ile yürüyordu. Bu sistemde bilim insanları araştırmalarını tamamladıklarında bilim camiasına duyurmak için bir makaleyle özetler ve bir dergiye gönderir. Dergi, makaleyi denetlemeleri için sahada çalışan başka bilim insanlarına gönderir, onlar da yazıya “hakem”lik yapar ve makalenin yayınlanıp yayınlanmayacağına, veya hangi değişikliklerle yayınlanabileceğine karar verir. Ne yazarlar ne de hakem bu iş için dergiden para alır. Ama makale yayınlanırsa, dergi bunu abonelik yoluyla satar. Bu aboneliklerin her biri üniversite kütüphanelerine binlerce dolara mal olur, abone olmadığınız derginin tek bir makalesinin PDF’si bile en az 25 dolar tutar. (Dahasını dergimizdeki şu yazıdan okuyabilirsiniz.)

Bu pahalı hizmete alternatif olarak gelişen açık erişim sistemi ise, yine hakem denetiminden geçirilen makalelerin, yayınlanınca internet üzerinden herkesçe erişilebilmesini sağlıyor. (Bunun faydalarından daha önce bahsetmiştik.) Hakem denetiminin işletilmesi, yazıların dizgisi ve internet erişimi gibi masraflar ise yazarlardan veya kurumlarından alınan ücretlerle karşılanıyor. Meselâ bu alandaki öncü yayıncılardan PLoS’un dergilerindeki yayın ücreti, makale başına 1350-2900 dolar arasında. Birçok laboratuvarın on binlerce dolarlık araştırma masraflarıyla kıyaslandığında fazla sayılmaz. Üstelik, başta yoksul ülkelerde bulunan araştırmacılar olmak üzere bütçesi yeterli gelmeyenlere %100’e yaklaşan indirim uyguluyorlar ve bunun makalenin bilimsel değerlendirmesinden bağımsız olduğunun altını çiziyorlar.

Araştırmaların bu şekilde herkese açılması, birçok araştırma kurumunun açık erişim ilkesini desteklemesini sağladı. Meselâ ABD’de sağlık araştırmalarının en önemli maddi destekçisi Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH), desteklediği araştırmalardan çıkan yayınların bir yıl içinde açık erişime kavuşturulmasını şart koştu. Ayrıca dünyanın en büyük ve önemli tıbbi araştırma kurumlarından Howard Hughes Tıp Enstitüsü (ABD), Wellcome Trust (İngiltere) ve Max Planck Vakfı (Almanya), kendi araştırmacılarını açık erişimli dergilerde yayın yapmaya özendirdi, buralarda yapılacak yayınların ücreti için fazladan kaynak ayırdı, hattâ sonunda ortaklaşa açık erişimli yeni bir dergi kurarak başına bu yıl Nobel ödülü kazanan Randy Schekman’ı getirdi. Bütün bu dergiler yayınladıkları bilimsel makalelerin kalitesine özen gösteriyor.

Ama peşin para bazılarının iştahını kabartmış olacak ki, kalitesi ne olursa olsun her makaleyi ücreti mukabili yayınlayan açık erişimli dergiler de türedi. Makalelerini yayınlatmakta sıkıntı çekenler, bu dergilere parayı bastırarak yaptıkları göstermelik yayınlarla akademik terfiye başvurabiliyor. Bunu fark eden bir akademisyen, Colorado Üniversitesi’nde kütüphaneci ve öğretim üyesi olan Jeffrey Beall, bunu yapan yayıncıların bir kara listesini tutmaya başladı.

Açık erişimli dergilerden hangilerinin bilimsel kaliteyi denetleyerek makale seçtiğini, hangilerinin ise daha ziyade para peşinde olduğunu bizzat görmek isteyen, Science dergisi muhabiri John Bohannon, bunun için bir tuzak kurdu. Önce, baştan sona vahim hatalarla, uydurma ve tutarsız verilerle ve bu verileri fazlasıyla şişiren yorumlarla dolu bir makale yazdı. Sonra bunu hem 10 yıldır tutulan Açık Erişimli Dergiler Dizini’nden (DOAJ), hem de Beall’ın listesindeki yayıncılardan seçtiği dergilere yayınlanmak üzere gönderdi. Bu dergiler, açıkça çok hatalı olan bu makaleyi reddetmeliydi.

Aşağıdaki grafiklerde, makaleyi reddeden dergilerin çoğunun DOAJ’dan, kabul edenlerin çoğunun ise Beall’ın kara listesinden geldiğini görebilirsiniz. Ancak yine de makaleyi kabul eden dergiler arasında bir hayli DOAJ üyesi var. Makale gönderilen DOAJ üyelerinden %45’i makaleyi kabul etti, ki bu yüksek bir oran. Demek ki çürük yumurtaları tespit ederken Beall, DOAJ’dan daha iyi bir iş çıkarmış.

Yanlışlarla dolu makaleyi kabul ve reddeden dergilerin dağılımı
Şekil 2. Yanlışlarla dolu makaleyi kabul ve reddeden dergilerin dağılımı. (Bohannon’un makalesindeki verilerden yararlanarak çizildi.)

Dikkat çekici bir nokta ise Elsevier, Wolters Kluver, Sage gibi hem abonellik sistemiyle hem de açık erişimle çalışan, kimi binlerce dergi çıkaran, kâr makinesi dev yayınevlerinin dergilerinin de bu tuzağa düşmesiydi. Kabulden sonra durumu açıklayan Bohannon’a verdikleri yanıtlar, bence bahaneden öteye gitmiyor.

Bunun aksine, daha yeni olmakla birlikte daha özenli olduğu belli olan yayıncılar kendilerini kanıtladılar. Meselâ, açık erişim yayıncılığının simge isimlerinden PLoS One dergisi, yazıyı alır almaz önce araştırmadaki deney hayvanlarının etik kullanımını sorguladı, ve ancak hayali yazarlar bu konuyu açıklığa kavuşturduktan sonra yazıyı hakemlere gönderdi. İki hafta sonra da düşük bilimsel niteliği nedeniyle makaleyi reddetti. Kâr amacı gütmeyen bir şirkete ait, ama iddialı açık erişim dergilerinden Biology Open, makaleyi hakemlere bile göndermeye lüzum görmedi. Kahire merkezli Hindawi şirketinin iki ayrı dergisi de ciddi sorunlarına işaret ederek aynı şeyi yaptı.

Bohannon’un yazısı Science dergisinde yayınladıktan sonra Açık Erişimli Akademik Yayıncılar Birliği, iki şirketi üyelikten attı, bir üçüncüsünün üyeliğini askıya aldı.

Sonuçta, Bohannon’un bu operasyonu, bilim camiasının dikkatini hızla büyüyen bu yeni sektördeki fırsatçılara çok kritik bir zamanda çekerek çok önemli bir iş başardı.

Unutmayalım, bu tür fırsatçılar abonelik sistemiyle işleyen akademik dergiler arasından da çıkıyor. Bohannon’un tuzağına düşenlerden, dünyanın en büyük akademik yayıncısı Elsevier şirketi, daha önce kendi atıf sayılarını şişirdiği ortaya çıkan Chaos, Solitons & Fractals dergisinin, ve daha beteri, Merck ilâç firması için yaptığı akademik dergi görünümlü yanıltıcı reklâm broşürünün de sahibi.

Bu fırsatçılar muhtemelen ortadan tamamen kaybolmayacak, kalitenin aranmadığı akademik ortamlardan beslenmeye devam edecek. Ancak, şimdi diğerlerinin kendilerini bunlardan sıyrılarak yollarına devam edeceklerini ve nitelikli bir açık erişim seçeneğinin giderek daha yaygınlaşacağını tahmin ediyor ve umuyorum.

Kaynaklar

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • açık erişim modellerinin yayın ücretleri düşünülürken çoğunlukla doğa bilimleri gibi alanlar baz alınıyor. dolayısıyla, büyük araştırma fonları içerisinde 2-3 bini bulan yayın ücretleri fazla göze batmıyor. ama sosyal bilimler için iş hiç öyle değil. bu meblağ hem büyük bir maliyet, hem de araştırmacılar her zaman fon kuruluşlarından destek bulamayabiliyorlar. bu alanlar için açık erişimin çok ciddi sıkıntıları var, haliyle.

Çağrı Yalgın

Tampere Üniversitesi'nde doktora sonrası araştırmacı olarak mitokondri hastalıklarını genetik yöntemlerle inceliyor. Daha önce de Japonya'daki RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü'nde sinir hücrelerinin uzantılarının oluşumundaki ırsi etmenleri inceleyerek Saitama Üniversitesi'nden doktora almıştı. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Bornova Anadolu Lisesi mezunu.