Balkan ileride okusun diye…
Dost sohbetlerinin iyi bir mezesidir evin büyüğü ya da küçüğü olmanın hayatımıza, kişiliklerimize etkileri. Çocukların doğum sırasının karakterlerini etkilediği düşüncesi o kadar hayatımızın içerisindedir ki neredeyse her türlü kişilik özelliğini ağabey, abla ya da kardeş olmakla açıklamaya çalışırız yeri geldiğinde. “Büyük çocuklar daha akıllı olur, başarı odaklıdır” ya da “küçükler asi olur, kuralları pek takmazlar” gibi genellemeler her derde deva klişeler haline dönüşmüş toplumsal bilincimizde. Oysa sosyal bilimler içerisinde en çok tartışılan konulardan biri doğum sırasının insanların karakterleri, hayattaki başarıları üzerine etkileri. Tartışmanın bir tarafında doğum sırasının yaşamımıza önemli etkileri olduğunu öne süren araştırmacılar var. Diğer tarafta yer alan araştırmacılar ise aile ortamı dışında doğum sırasının önemine ilişkin etkilerinin yanılsamadan ibaret olduğunu öne sürüyorlar. Kimin haklı olduğu konusu henüz kesinlik kazanmış değil.
Doğum sırasının yaşam deneyimlerimize etkisi üzerine bilinen ilk çalışma 1874’te Darwin’in kuzeni Sir Francis Galton’un 99 bilim insanının doğum sırası üzerine derlediği bilgilerden oluşuyor. Galton, araştırmasına konu ettiği bilim insanlarının %48’inin tek ya da en büyük oğul olduğunu tespit etmiş. Elde ettiği verilere dayanarak ailenin büyük oğlu olmanın yaşam kalitesini arttırdığına ikna olan Galton’un çalışması sanki gelecekteki tartışmaların habercisi gibi. Sir Francis Galton zamanın düşünce yapısına uygun olarak kız çocuklarını doğum sırası hesaplamalarına dahil etmemiş[1]. Diğer bir deyişle önemli bir karıştırıcı değişkeni (confounding variable) hesaba katmayarak ciddi deneysel hata yapmış. Galton doğum sırası hakkında ilk çalışmayı yapmış olsa da başka araştırmaları tetikleyecek bir teori ortaya atmamış. Modern doğum sırası çalışmalarının temeli Galton’un fikirlerine değil Alfred Adler’in teorilerine dayanıyor. O nedenle günümüz tartışmalarında bir önemi yok bu hatanın.
Adler doğum sırası fikrini çalışmalarında kullanan ve bu bilgiyi diğer bilgilerle beraber kişinin yaşam tarzı değerlendirmekte kullanan ilk teorisyenlerden biri. Alan E. Stewart, Adler’in bireyin doğum sırasının kişinin yaşam tarzı seçimlerine ve kişilik süreçlerine etkisi olduğunu vurguladığını aktarıyor. Stewart, Adler’in bu düşüncesinin altında bireylerin ait olmak için farklı yollar araması yattığını belirtiyor. Aileye katılma sırası (Gerçek Doğum Sırası) bireylerin aidiyet ve önem duygularına ulaşmaları için açık yolları etkiliyor Stewart’a göre[2]. Ancak Adler’in doğum sırasının öneminden bahsederken gerçek doğum sırasını kast etmediği çeşitli kaynaklarda aşağıdaki alıntı ile açıklanıyor:“Şüphesiz çocuğun karakterini etkileyen birbirini izleyen doğumlar sırasındaki konumu değil, doğduğu ortam ve çocuğun o ortamı yorumlama biçimidir[2,3]”
Kişinin deneyimlediği bu algılanan gerçekliğe ve bu gerçekliğe dayanarak çevresindekilerle etkileşimde benimsediği role Psikolojik Doğum Sırası adı veriliyor.
Doğum sırası üzerine yapılan çalışmalar uzun süre Adler’in açık ifadesine rağmen Gerçek Doğum Sırası temel alınarak yapılmış. Araştırmacılar, hem tespit edilmesi çok kolay olduğundan hem de gerçek sıranın psikolojik sıranın da göstergesi olduğunu düşünmelerinden ötürü gerçek doğum sırasına yönelmişler[2,3]. Ancak gerçek doğum sırası çalışmalarının çeşitli problemleri var. Ailenin büyüklüğü, üvey kardeşlerin varlığı, ailelerin sosyal durumu, eğitim seviyesi gibi değişkenlerin mi yoksa gerçek doğum sırasının mı eğilimlerimizi, kişiliklerimizi etkilediğini söylemek zor.
Özellikle aile büyüklüğünün önemi doğum sırası araştırmalarında çok önemli. İki çocuğu olan bir ailede çocuklardan birinin ilk doğan olma olasılığı %50 iken beş çocuklu bir ailede ilk doğan olma olasılığı ise %20. Eğer teorik fizikçilerin büyük çoğunluğunun ilk doğanlar olduğunu gösteren bir çalışma olduğunu varsayarsak ilk doğanların teorik fizikçi hamurundan mı olduğunu yoksa sadece az sayıda çocuğa sahip ailelerden mi geldiğini söylemek mümkün değil. Aynı şekilde eğitimli ailelerin çocuk sayılarının az olduğu göz önünde bulundurulursa aile kaynaklarından (ilgi, zaman, para) daha çok faydalanacak olan eğitimli ailelerin çocuklarının (çoğunlukla ilk doğan ya da ikinci doğan) büyük ailelerden gelen çocuklara göre daha başarılı olmaları doğum sıralarından değil kaynakların bölüşülme şekli ile ilintili olabilir. Dolayısı ile aile büyüklüğü, ailenin eğitim durumu gibi değişkenler de düşünüldüğünde gerçek doğum sırasının kişiliklerimiz üzerine etkisi belki de hiç yok.
Nitekim 1983 yılına kadar yapılmış son 35 yılın çalışmalarını inceleyen Cécile Ernst ve Jules Angst yetişkinlerde doğum sırasından kaynaklanan farklılıkların olmadığını bildirmişler. Ernst ve Angst’ın ilk doğanlarla daha sonra doğanlar arasında bulabildiği tek önemli fark iki grubun kişilik özelliklerinin ebeveynler ve kardeşler tarafında farklı yorumlandığı olmuş[4]. Ernst ve Angst’ın bulguları doğum sırası araştırmalarının azalmasına ya da doğum sırası hipotezlerinin terk edilmesine yol açmıyor şüphesiz. Eleştiriler karşısında doğum sırası araştırmacıları Adler’in teorilerinin psikolojik doğum sırasını temel aldığını tekrarlıyorlar. İtiraz edilen noktaların ise iyi kanıtın yokluğundan kaynaklandığını yoksa etkinin yokluğundan kaynaklanmadığını öne sürüyorlar. Adler’in takipçisi araştırmacılar psikolojik doğum sırası kullanarak Adler’in teorilerini geliştirmeye çalışıyor ve zaman zaman anaakım medyada da ses getiren araştırmalara imza atıyorlar. Peki bu psikolojik doğum sırasına neden ihtiyaç duyulmuş ve nasıl belirleniyor?
Gerçek doğum sırası bilgisine ulaşmanın kolay olduğunu belirtmiştik ancak bireyin kendini konumlandırdığı yer çeşitli sebeplerle farklılık gösterebiliyor araştırmacılara göre. Örneğin hem kız hem erkek çocuklu ailelerde, erkek çocuk doğum sırasına bakılmaksızın ebeveynleri tarafından ağabey rolünü üstlenmeye teşvik edilebiliyor. Benzer şekilde aile içinde engelli bir çocuğun varlığı ya da ebeveynlerden birinin yokluğu çocuğun gerçek sırasından farklı roller üstlenmesi ile sonuçlanabiliyor[5]. Bu etkileri uzun zamandır bilen araştırmacılar kişinin psikolojik doğum sırasını belirleyebilmek için çeşitli yöntemler geliştirmek için uğraşmışlar. 1977 yılında psikolojik doğum sırasını belirlemek için yaş, kardeşler arasındaki yaş farkı, kardeşlerin cinsiyetleri gibi önemli parametreler ile daha bir kaçını daha bir araya getirdikleri bir yöntem geliştirilmiş. İzleyen yıllarda farklı araştırmacılar farklı yöntemlerle psikolojik doğum sırasını tespit etmeye çalışmışlar. 1991 yılında üç araştırmacı (Campbell, White ve Stewart) psikolojik doğum sırası envanteri adını verdikleri bir yöntem geliştirmişler. Diğer yöntemlerin eksik kaldığı noktaları kapatmak, konu hakkındaki literatürü kapsayan ve klinik araştırmacının yorum yeteneklerinden bağımsız olmak kaygısı ile hazırlanan bu envanter bireyin aile içindeki ve kardeşleri ile ilişkisine dair algısını ve hangi rolü üstlendiğini belirlemek amacı ile geliştirilmiş. Ülkemizde doğum sırası ile ilgili çalışmalar yapan Melek Kaplan 2008 yılında bu envanteri dilimize çevirmiş[2]. Kısacası psikolojik doğum sırasını belirlemek için çeşitli yöntemler var ve hala farklı yöntemler geliştirilmeye çalışılıyor.
Frank Sulloway 1996 yılında yayınladığı “Born To Rebel” isimli kitabı ile doğum sırasına evrimsel psikoloji açısından bakarak bir şekilde psikolojik doğum sırasının gerçek sıraya göre daha baskın olduğunu öne söylüyor. Sulloway’in bulguları Adler’in teorilerini destekliyor. Sulloway ilk doğanlar için hayli farklı özelliklerin tipik sayılabileceğini belirtmiş kitabında: sorumlu, organize, kendine güvenli, geleneksel, dışa dönük v.s. gibi. Ancak Sulloway’in araştırma tasarımının eksik olduğu ve verilerle oynadığı gibi çıkarımlar[3] Sulloway’in çalışmalarına gölge düşürüyor. Yine de Sulloway’in bulguları ile paralellik gösteren çalışmalar yok değil. Örneğin ilk doğanların daha başarı odaklı olduğu hipotezini öne süren Sulloway’i destekleyen çalışmalar 2007 yılnda gelmiş[3].
Ancak Sulloway’in çalışmaları nedeni ile doğum sırası araştırmalarına en kapsamlı eleştirileri getiren psikolog Judith Harris ile Sulloway Edge.org web sitesinde karşı karşıya geliyor. Judith Harris doğum sırası araştırmalarını kötü bilim olarak nitelendiriyor. Harris doğum sırasının kişilik özellikleri üzerinde etkisi olduğu yönündeki inancın arkasında kişisel deneyimlerden kaynaklanan izlenimler, hatalı tasarlanmış ya da yanlış yönlendiren araştırmalar, bağlam içinde değerlendirilebilecek doğum sırası etkilerinin bağlam dışına taşınması, araştırmacı ve klinik psikolog önyargıları, doğum sırası hipotezini doğrulayan araştırmaların yayın için tercih edilmesi gibi faktörlerin yattığını belirtiyor[6].
Harris doğum sırasının aile içi etkileşimlerde yetişkinlikte dahi etkisinin gözlemlendiğini belirtiyor. Ancak bu etkinin sadece aile bağlamı ile sınırlı kaldığını ekliyor. Harris, doğum sırası araştırmalarının temelinde yatan varsayımın doğum sırası etkilerinin çocukluk dönemlerinde yaşanan deneyimlerden kaynaklandığı ve bu etkilerin yetişkinlik dönemindeki karakterimize yansıdığı varsayımı olduğuna işaret ediyor. Ancak çocukların bir durumda öğrendikleri davranış modelini farklı bir durumda tekrarlama eğiliminde olmadığını, aksine yeni durumlar, yeni sosyal bağlamlar için farklı stratejiler geliştirdiklerini söyleyen Harris araştırmacıların bu nedenle çok aramalarına karşın istedikleri etkiyi bulamadıklarını öne sürüyor[5].
Harris ayrıca eski zamanlarda çocukların vakitlerinin çoğunun kardeşleri ile geçtiğini dolayısı ile genç kardeşin bütün çocukluğunu abi ya da ablasının gölgesinde geçirdiğini belirtiyor. Bunun sonucu olarak eski zamanlarda doğum sırasının çocukların rollerini sadece aile içinde değil bütün toplumda belirlediğini söyleyen Harris günümüzde ise kardeşlerin aile ortamı haricinde çok fazla bir arada olmadıklarına işaret ediyor. Dolayısı ile çocukların aile içinde varsaydıkları rollerin aile dışına aktarılmasına ihtiyaç duymadıklarına öne sürüyor. Gelişim psikologlarının çokça aramalarına rağmen kardeş ilişkilerini yaşıt ilişkilerine taşıdıklarına dair bir emare bulamamalarını fikrini destekleyen bir örnek olarak sunuyor[7].
Harris’in doğum sırası araştırmalarına yönelik itirazı sadece öğrenilen davranışların farklı ortamlarda tekrarlanmadığı ya da modern zamanlar ile fikrin ilk ortaya atıldığı zamanları karşılaştırdığı noktalarında kalmıyor. Örneğin genetik etkilerin önemine de vurgu yapıyor. Genetik etkilerin bağlam gözetmeksizin davranışlarımız üzerinde etkileri olduğunu ve bu etkilerin doğum sırası araştırmalarının sonuçlarını etkileyeceğini söylüyor. Genetik olarak uyumlu olmaya eğilimli bir bireyin bütün ortamlarda uyumlu olacağını ya da genleri nedeni ile daha çekici, yakışıklı olan bireylerin sosyal başarıyı her türlü ortamda yakalayacağını belirtiyor. Bu gibi genetik etkilerin araştırmacılar için bir tuzak olduğunu söylüyor[4].
Judith Harris’in ikna edici, detaylı argümanlarına rağmen psikologlar arasında konunun hala tartışmalı olduğunu ve araştırmacıların doğum sırası etkilerini aramaya devam ettiklerini belirtmeliyiz. 2007 yılında Norveç’te 250,000 askeri inceleyerek yapılan epidemiyolojik bir çalışma IQ ile doğum sırası arasında bir ilişki bulmuş[1,8]. Çalışma aile büyüklüğünü sıkı sıkıya kontrol etmesi ve kapsamlı olması nedeni ile ikna edici gibi görünüyor[8]. Yine de IQ ile doğum sırası arasında ilişkiyi aile kaynaklarının dağılımı ile açıklamak mümkün. 2009 yılında yapılan bir çalışma ise eş seçiminde doğum sırasının etkili olduğu sonucuna ulaşmış. Araştırma ailenin büyük çocukların eş olarak yine büyük çocukları seçerken küçüklerin küçükleri, tek çocukların ise tek çocukları tercih ettiği sonucuna ulaşmış. Araştırmacı eş seçiminin doğum sırası ile olan ilintisinin doğum sırasının kişiliklerimizi etkilediği sonucuna bağlasa da daha fazla araştırma yapılması gerektiğinin hakkını da teslim etmiş.
Sosyal bilimler alanında tartışmalı olan doğum sırası konusunda kılıçlar çekilmiş olsa da doğum sırası araştırmalarının kötü bilim mi, yoksa iyiye doğru sürekli gelişen, eleştiriler karşısında kendini düzelten, dünyayı doğum sırası gözlükleri ile açıklayabilecek bir alan olup olmadığını zaman gösterecek. Şu an için dost sohbetlerinde “anamın babamın ilki olacağıma dağda gezen tilki olaydım” şeklinde başlayan cümleler kurmadan önce doğum sırası tezlerinin şiddetli tepkiler aldığını ve doğum sırası üzerinde yoğun tartışmalar olduğunu hatırlayın.
Kaynaklar
- Are the family clichés true?, Steve Connor, The Independent, Science News
- Issues in Birth Order Research Methodology: Perspectives from Individual Psychology, Alan E. Stewart, The Journal of Individual Psychology, Vol. 68, No. 1, Spring 2012
- Review of 200 Birth-Order Studies: Lifestyle Characteristics, Daniel Eckstein, Kristen J. Aycock, Mark A. Sperber, John McDonald, Victor Van Wiesner, III, Richard E. Watts, and Phil Ginsburg, The Journal of Individual Psychology, Vol. 66, No. 4, Winter 2010
- Why Are Birth Order Effects Dependent on Context?, Judith Rich Harris
- Psikolojik Doğum Sırası Bireylerin Stresle Başa Çıkma Stratejilerinin Yordayıcısı mıdır?, Melek Kaplan, Hatice Epli Koç,Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi Cilt: III Sayı:30
- Why Do People Believe that Birth Order Has Important Effects on Personality?, Judith Rich Harris
- Edge.org tartışmalarından. Judith Harris’in Frank Sulloway’ tarafından verilen bir konuşmaya eleştirilerinden. Sulloway’in konuşmasına buradan ulaşılabilir.
- How Birth Order Affects Your Personality?, Joshua K. Hartshorne, Scientific American. Ocak 11, 2010
Yorum Ekle