Fütürolog Ekonomist Alvin Toffler, “Üçüncü Dalga” adlı kitabında insanların Dünya’nın hep aynı şekilde olacağını düşünmeye meyilli olduğunu söyler. Gerçekten de bugün bize otuz yıl sonraki planlarımızı sorsalar, tasavvur ve tarif edeceğimiz geleceğin bugünkü düzenimizden çok farklı olacağını söylemek zor.
Podcast: Play in new window | Download
Subscribe: RSS
Pek çoğumuz –hatta neredeyse hiçbirimiz- alelade bir muhabbet esnasında olası teknolojik yenilik ve sıçramaları, büyük sosyal değişimleri hesaba katarak gelecek planları yapmayız. Örneğin 10-20 yıllık mortgage kredilerine girerken, “dört duvardan örülü evde yaşamak” gibi bir gereksinime belki de gelecekte ihtiyaç duyulmayacağına dair bir kaygımız olmaz. Ya da bundan yirmi yıl sonra uzak bir ülkede yaşamayı planlıyorsanız o günleri hesaba katarken hala “uçakla gidip gelmek” gibi bir varsayıma dayanıyor olabilirsiniz. Oysa bunun bir garantisi yoktur.
Tersine düşünecek olursak, bugünün yetişkinleri de 20 yıl öncesindeki gelecek tasavvurlarında internete ve sosyal medyaya dair çok büyük hayallere kapılmıyor olmalılardı herhalde. Bu durum sadece bizim için değil, bilimkurgunun babaları için bile sözkonusu olabilir: Siberpunk bilimkurgu öncüsü William Gibson, meşhur Sprawl üçlemesinde günümüz -hatta günümüzden ileri bir tarih için- 16 MB’lık belleklerden (RAM) bahsediyordu, ki herhale şu an bu yazıyı okumakta kullandığınız ortalama bir cihazın RAM’i onun gelecek için öngördüğü değerin 100 katından daha büyüktür.
Gelecekte ne olacağına dair bir düşünüş, özel bir düşünüş gerektirir.
Bu özel düşünüşün bazen sanatlı bir anlatım yoluyla bilimkurgu kitaplarında işlendiğini, bazen de kendi çağında önemli bilimsel devrimlere imza atmış olan bilim insanlarının gelecek tasavvurlarında yer aldığını görürüz. Ancak her ikisi için de biraz “bilim” bilmek şarttır.
Mesela daha 19. yüzyılın ortalarında modern Paris’i büyük ölçüde tasvir edebilmiş, “Ay’a Yolculuk” adlı kitabıyla insanlığın 1960’lardaki maceralarını şaşırtıcı bir benzerlikle tarif edebilmiş olan Jules Verne gibi bilimkurgu yazarlarının inkar edilemez yaratıcılıklarının yanında, aynı zamanda iyi bir bilim okuru olduğu söylenir. Ya da Isaac Asimov, yazmış olduğu bilimkurgu dizilerinin yanısıra iyi bir bilim okuru ve bilim yazarıdır. Carl Sagan ise zıt bir örnektir. Bilim insanlığının ve Pulitzer ödüllü bilim yazarlığının yanısıra, beyaz perdeye de aktarılan “Temas” (Contact) adlı eserinde bilimsel merakının alanında yer alan hayallerini muazzam bir şekilde kurgusuna yansıtmıştır. Bilimkurgu yazarı Arthur C. Clarke ile uzay mühendisi ve NASA’nın Galileo ve Viking projelerinde çalışmış olan Gentry Lee’nin ortak çalışmaları ise bilimkurgucu / bilim insanı işbirliğine pek güzel örnektir.
Bilim mi bilimkurgudan? Bilimkurgu mu bilimden?
Belki de bu yüzden bilimin mi bilimkurguyu beslediği yoksa bilimkurgunun mu bilimin beslediğine yönelik yaygın tartışmalar bir bakıma “yumurta-tavuk” paradoksuna benzer.
Yumurta tavuktan çıkar, çünkü bilimkurgu bilimden beslenir. Bilim insanıyla bilimkurgu yazarının bilim merakı ortaklıklarının yanında başlangıç noktaları da ortaktır: “Hayal etmek”. Devamında ise biraz ayrılırlar: Bilimkurgu yazarları hayallerini tutarlı, çelişkisiz ve mantıklı bir kurgu içerisine yerleştirmeyi isterler. Bilim insanları ise hayal ve tahminlerini gerçeklemek, ispatlamak arzusundadır, tabi çağın imkanları elverirse. Eğer imkanlar yoksa bu hayaller çöpe gidecek değiller; zira onlar da hayallerini bir öykü olarak kurgulayamasalar da bilimkurgu yazarlarıyla benzer bir motivasyonla bu hayallerini –genelde- paylaşırlar.
Tavuk yumurtadan çıkar, çünkü bilim de bilimkurgudan beslenir. Zira gün gelir, bu bilimkurgu eserlerinin ya da bilim insanlarının geleceğe aktardıkları “teorik varlık ve durumlar”, onu mümkün kılabilecek imkanlar sayesinde hayat bulmaya başlar. Zira yeni fikir ya da ürünün konsepti çoktan çizilmiş, işlevsel olarak düşünülmüştür. Yeni bilim insanları ya da mucitlerin bazıları bu teorileri pratiğe dökmek, bu hayalleri somutlaştırma görevini üstlenebilirler. Asimov’dan beslenmeyen bir robotikçi ya da Star Trek’ten görüp de etkilenmeyen ama ışınlanma üzerine çalışan bir fizikçiden bahsedebilmek zor olsa gerek.
Kurgu ve Bilimin Kesişimi: Fütüroloji ya da Fütürizm
“Gelecekbilim” olarak adlandırılan fütüroloji ya da fütürizm son yetmiş yılda ortaya çıkan ve gelişen bir çalışma sahası. Fütürizm, 20. Yüzyılda İtalya’da ortaya çıkan ve “gelecekçilik” olarak da anılan bir sanat akımının da adı olduğundan, “günümüzün verilerinden yola çıkarak, çeşitli tahmin veya kestirme yollarıyla gelecek hakkında sistemli yorumda bulunma” olarak tarif edebileceğimiz çalışma sahasının fütüroloji olarak adlandırılması daha sağlıklı görünüyor. Zira terim 1940’ların ortalarından beri bu anlamda kullanılıyor. Tarih biliminin bir simetriği olarak “Gelecek Çalışmaları” (Future Studies) olarak anıldığı da olur, zira bir takım üniversitelerde bu isimde kürsüler bulunmakta.
Gelecekbilimciler, günümüz eğilimlerinden yola çıkarak gelecek ile ilgili bilimsel, teknolojik ya da sosyal konularda incelemeler ve kestirimler yaparlar. Elektronik, bilgisayar, fizik, sosyoloji , ekonomi vb. pek çok disiplinin ortak sahası olduğundan disiplinlerarası bir çalışma sahası olduğunu tahmin etmek zor değil. “Fütürolog” olmak için bir lisans ya da yüksek lisans derecesi almak gerekmiyor ve fütürolog olarak anılanların genel profillerinin çalışmalarını kendi alanında gezegenin gelecekteki hallerini tahmin etme ve değerlendirmeye çalışan bilim insanları olduğu görülüyor. “Gelecekte uçaklar kanatsız olacak” demekten biraz daha sistemli ve teknik yaklaşım gerektiren fütüroloji disiplini, herhangi bir teknolojik gelişmenin yaratacağı toplumsal değişime de odaklanmayı gerektiriyor desek yanlış olmaz. Bu da onu doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin kesişim kümesinde yer alan bir uğraş haline getiriyor.
Geçmiş zamandan bugüne bakış
Her ne kadar bugün fütüroloji gibi bir alan tanımlıyor olsak da bu tanımın ortaya çıkmasından çok önce, bir takım bilim insanlarının bugüne yönelik “destekli” spekülasyonlarda bulundular. Fütüroloji tanımı çerçevesinden baktığımızda yazımızın devamında yer vereceğimiz, geçmiş yüzyıllardan bugüne bakış atan bilim insanları arasında hem doğa filozoflarına, hem de çağının sosyal bilimcilerine rastlamak sürpriz değil. Ancak bu düşünürlerin tanımları bir takım matematiksel yöntem ya da modellerle bir kestirimde bulunmaktan ziyade, ellerindeki ampirik verileri ve bilgilerini kullanarak bir tahminde bulunmaya daha çok benziyor.
İşte sizlere 20. Yüzyıldan önce yaşamış olan ve günümüze dair isabetli tahminlerde bulunan bazı düşünür örnekleri:
Adını gaz fiziğindeki Boyle Kanunları’ndan bildiğimiz Robert Boyle’nin 1691’deki ölümünden sonra Kraliyet Akademi’sinin keşfettiği el yazması notlarında görüldüğü kadarıyla kendisi ortalama yaşam ömrünün uzayacağı, bir gün uçulabileceği ve sürekli aydınlık kaynaklarının keşfedilebileceği gibi tahminlerde bulunmuş. Uyku hapları, anti depresanlar, yapay stimulanlar, “şeylerin tohumsuz da üretilebilmesi”, yapısıyla oynanmış canlılar (o dönemde kalıtım keşfedilmediği için bir anlamda “genetiği değiştirilmiş organizmalar”) ve “hastalıkların uzaktan tedavi edilmesi” Boyle’nin gelecek tahminleri arasında yer alıyor.
Aydınlanma çağı düşünürlerinden Denis Diderot (1713-1784), Lettre sur les aveugles à l’usage de ceux qui voient adlı 161 sayfalık makalesinde (kitap desek daha doğru) organizmaların zaman içerisinde değişerek ortaya çıktığını iddia ederek Darwin’in ortaya koyduğu “doğal seçilim” ile benzer bir fikri öne sürerken, aynı makalede insanın birgün kendini yeniden tasarlayabileceğini ve gelecekti son formunun nasıl olacağının tahmin edilemeyeceğini öne sürdü. Diderot, bilincin “düşünce maddesi”nden oluşan ve beynin fiziksel olarak oluşturduğu bir materyal olduğuna inanıyordu ve bu yüzden makinaların da canlı varlıklar gibi zeka ile donatılabileceğini iddia etti. Diderot, tahminlerini insanlığın makineler ilebirleşebileceği ve makine-insan formunun oluşabileceğine kadar götürüyordu.
Diderot gibi bir aydınlanma çağı düşünürü olan matematikçi ve siyaset bilimci Marquis de Condorcet (1744-1794) cezaevinde kaleme aldığı Sketch for a Historical Picture of the Progress of the Human Mind adlı çalışmasında daha sonra Thomas Malthus’un nüfus planlaması görüşlerine öncülük edecek fikirler öne sürdü. İnsanın sınırlı ömrünün çatışmaların kaynağı olduğunu öne süren Condorcet bilim ve sanattaki gelişmelerinin gelecek insanını dönüşüme uğratmaya ve beynini yapısal olarak geliştirmeye muktedir olduğunu iddia etti. Henüz modern biyolojinin ve tıbbın esamesinin okunmadığı bir çağda Condorcet’in bu görüşlerinin insanlığın ufkunun ötesinde olduğu söylenebilir.
Aynı tarihte Kıta Avrupa’sından ABD’ye dönersek ABD’nin kurucuları arasında yer alan siyaset teorisyeni ve mucit Benjamin Franklin’in de (1706-1790) geleceğe yönelik isabetli tahminlerine rastlarız. Franklin, bilim insanı ve arkadaşı olan Josheph Priestly’ye 1780 yılında yazdığı mektupta bir gün insanın yerçekimine karşı koyabilecek ve ulaşımı kolaylaştırabilecek yollar bulabileceğini, tarımda verimin iki katına çıkarılabileceğini, hastalıkların ortadan kaldırılabileceğini yazdı. 1773’lerin başında ise insanın çeşitli yollarla gelecekte uyanmak üzere yüzyıllar boyunca uyutulabileceği fikrini bilim insanları “ömür uzatma” konusunu çözene dek sevdiği bir içkinin içinde bozulmadan korunmak istediğini ifade ederek dile getirdi.
19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde uzaya dair merak ve bilgi de arttı. Hal durum böyle olunca gelecek tahminleri içerisine uzay da girmiş oldu. 1895 yılında Eiffel kulesinin inşasından etkilenen Rus bilim insanı Konstantin Tsiolkovsky (1857-1935) yüzeyden yörüngeye kadar uzanabilecek bir taşıma sistemi tarif ederek uzay asansörü düşüncesinin babası oldu. Jules Verne’den etkilenen ve insanların bir gün uzaya gideceğini, gezegenden gezegene seyahat edeceğini ve hatta orada yaşayacağını öne süren Tiolkovsky, 1903 yılında yayınlanan Kozmik Uzayın Tepkili Motorlarla Keşfi adlı kitabında mucidi olduğu “sıvı yakıtla çalışan yeterince güçlü bir roketin” Dünya’nın yerçekiminden kurtularak diğer gezegenlere ulaşabileceğini teorik olarak açıkladı. Dünya’nın çekiminden kurtulma hızını doğru olarak hesaplayan bilgin, roketlerin birden fazla kademeden oluşmasının daha etkin olacağını ortaya koymak ve roketlerin boşlukta hareketini açıklamak (Tsiolkovski denklemi) suretiyle kendi hayallerinin bir gün gerçekleşmesine katkıda bulunmuş oldu. Aynı zamanda transhümanizm akımının atası sayılan kozmizm hareketinin de öncüsüydü. Aynı tarihlerde bir diğer kozmist Vladimir Vernadsky de “noosphere”, yani düşünküre adlı bir kavram öne sürdü. Sadece maddenin olduğu jeosfer (taşküre) ve canlıların biyolojik olarak var olduğu biosphere (canlıküre) devirlerinden sonra Dünya’nın düşünküre adında üçüncü bir devir yaşayacağını belirten Verdansky, insan düşüncelerinin birbirine bir ağ aracılığıyla bağlı olduğu bir ortak bilinç düzeni tanımladı. Verdansky’nin yaklaşımlarını bugünkü internet ile bağdaştıran yorumlara rastlamak mümkün.
Başta mucidi olduğu ve kullanıma başlanmasını sağladığı alternatif akım üreteci olmak üzere günümüzün inşasında büyük role sahip olan Nikola Tesla da (1856-1943) geleceğe yönelik oldukça isabetli tahminlerde bulundu. Çevre konusunun eğitimin bir dalı olacağı ve hükümetlerin sırf çevrenin korunmasına yönelik bakanlıklar oluşturacağı (ve hatta o dönemin savaş bakanlığı kadar öneme sahip olacağı) öngörüsünde bulunan Tesla, 21 yüzyılda eğitime ayrılan bütçenin savaşa ayrılan bütçeden daha fazla olacağını öne sürdü. Robotların işgücü olarak antik zamanlardaki kölelerden farksız bir biçimde insanın hizmetine gireceğini tahmin eden Tesla, enerjinin ucuzlayacağını ve fosil yakıtların tamamen terkedileceğini iddia etti.
20. yüzyılın başlarında, savaşlarında etkisiyle tıp geliştikçe ve mikroskoplar da güçlendikçe biyologların geleceğe yönelik yaklaşımları da güçlenmeye başladı. Evrimsel biyolog J.B.S. Haldane (1892-1944) insanlığın gün gelip genetik olarak kendini geliştirmeye başlayacağını iddia etti. 1924 yılında yayınlanan Daedalus; or, science and the future adlı kitabında insanların biyolojik olarak klonlanabileceğini dile getiren Haldane, yapay rahim ve dış döllenme fikirlerinin de mucidiydi. Arkadaşı Aldous Huxley’i etkileyen Haldane, onun Cesur Yeni Dünya adlı eserini yazmasında etkili oldu, ki bu tarihsel bilgi de yazımızın başındaki yumurta-tavuk paradoksu için iyi bir örnek teşkil ediyor.
İyimserlik / Kötümserlik ve Cesaret
17 ve 18. Yüzyıldaki bilim insanları –özellikle aydınlanma çağına denk düşen zaman diliminde yaşayanlar- insanların geleceği konusunda çeşitli kaygılara sahipti. Comte’un sosyoloji bilimini kurduğu, Fransız ihtilaninin de etkileriyle Diderot’un, Rousseau’nun, Saint Simon’un, Hobbes’un ve nicelerinin şahit olduğu toplumsal dönüşümü anlamlandırma çabalarına giriştiği yıllarda fütürolojik varsayımlarda bulunan –ve bunu gerçekten de iyi yapan- düşünürlere rastlamamız doğal, zira bu düşünürler başta “toplum” kavramını ve onun da bir üyesi olan “insan” varlığını sorguladılar. Endüstri devrimi ile aydınlanma çağının birbirine kavuştuğu zaman diliminde ise insanın doğaya karşı güç kazanmasını sağlayan silaha, yani teknolojiye duyulan güven ile birlikte bu defa da teknolojinin geleceği hakkında yorumlar yapıldığını ve teknoloji ile insanın etkileşimi hakkında genelde iyimser bir tablo çizdiklerini söyleyebiliriz. Zira yukarıda bahsi geçen düşünürlerin hepsi -Tesla hariç- gelecek hakkında fazla iyimser olup, teknolojinin yaratacağı olası kötü sonuçlara hiç değinmemişlerdir. Doğadan yana sıkıntı çeken ancak onu kontrol altına aldıkça kaygıları giderilen toplumları yönlendiren aydınların döneminin fikri liderleri olarak teknolojiyi bir kurtarıcı olarak görmelerine şaşırmamak lazım.
Günümüzün fütürologları ise geçmişteki iyimser tablodan biraz daha uzaktalar ve Hollywood kıyamet senaryolarının da bol bol önümüze serdiği üzere oldukça kötümserler de. Onlar da endüstri devriminin yarattığı sorunları ve bilgi çağının getirdiği tembellik ve tüketim kültürünün şahidi oldukları için kendi gerçekçi tablolarını çizmeye çalışıyorlar. Zaten günümüzdeki bu düşünüşün bilimkurguya yansıması da siberpunk oldu. Yapay zekanın insanları mağlup ettiği distopya yapıtları Terminatör ya da Matrix’ten, insanların Dünya’yı bir enkaz haline getirip yapay iletişim bağımlısı birer embesile dönüştüğü eğlenceli Wall-E ya da Idiocracy senaryolarına kadar yeni pek çok uçta ve karamsar gelecekler üretildi.
Kabaca gelecek hakkında düşünmeye çalıştığımızda çağımızın olanaklarını bir miktar daha ilerleterek bugünün gelişmiş bir tablosunu çizmekten başkasını yapmak zordur. Tüm evrene yerleşmek, beynimize çipler yoluyla dakikalar içerisinde veri aktarmaktan, düşünce gücüyle bilgisayar kullanmak, animasyon yaratmaktan bahsetmek kolay; çünkü günümüz teknolojisinin ilgi alanında görünüyorlar ve bu görüşleri paylaşan pek çok insan bulmak da kolay olduğundan fikirlerimiz nedeniyle büyük olasılıkla hayalperest bir deli olarak nitelendirilmeyiz.
Ancak henüz biyolojinin emekleme döneminde olduğu, canlılık, hastalıklar ve genetik hakkındaki bilginin henüz ortaya çıkmadığı, değil uzaya gitmek, henüz uçmanın bir hayal olduğu ve aerodinamik yasalarının esamesinin okunmadığı bir çağda yukarıda bahsettiklerimizin hayal edilmiş ve söylenmiş olması gerçekten takdire şayan.
İster iyimser olsun, ister kötümser, gelecek hakkında söz söylemek cesaret ister.
Kapak Resmi:
Michael Whelan
Kaynaklar:
- Toffler, Alvin. “Üçüncü Dalga” – http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=441917
- Wikipedia, “Future Studies” maddesi – http://en.wikipedia.org/wiki/Futures_studies
- Nikola Tesla’s Amazing Future Predictions – http://blogs.smithsonianmag.com/paleofuture/2013/04/nikola-teslas-amazing-predictions-for-the-21st-century/
- 9 Historical Figures Who May Have Predicted Our Future – http://io9.com/5947687/nine-futurists-whose-centuries+old-predictions-were-ahead-of-their-times
- Vikipedi, “Konstantin Tsiolkovski” maddesi – http://tr.wikipedia.org/wiki/Konstantin_Tsiolkovski
Elinize, zihninize sağlık. Aydınlatıcı, güzel bir yazı olmuş. Kısaca, bir cümle ile de olsa, Türkiye’den bizim buradaki Füürsitler Derneği’nden, çalışmalarımızdan da bahsetmeniz ne iyi olurdu… Teşekkürler bu konuyu ele aldığınız için…
İlginize ve övgünüze teşekkürler. Yazı tarihsel bir bakışı hedeflediği için günümüz Türkiye’sindeki fütüroloji çalışmalarına değinme fırsatı olmadı. Derneğiniz hakkında daha çok bilgi edinmek isterim. Sevgiler.
Merhaba Tevfik Bey;
Öncelikle şunu söyleyeyim müthiş bir araştırma yazısı olmuş.
Bir solukta okudum en son cümlesinden de çok etkilendim.
“İster iyimser olsun, ister kötümser, gelecek hakkında söz söylemek cesaret ister.”
İyi Çalışmalar dilerim.
Altay…
Teşekkürler Altay Bey, beğenmenize ve geribildirilmde bulunmanıza sevindim.