2011 yılında Bennett Miller tarafından çekilen ve başrolünde Brad Pitt’in Oakland Athletics beyzbol takımının efsanevi menajeri Billy Beane’i canlandırdığı “Kazanma Sanatı” (Moneyball) (1) isimli sinema filmi, yazar Michael Lewis tarafından 2003 yılında yazılan aynı adlı kitaptan (2) uyarlanmıştır. Oakland A’s takımının 2002 ve 2003’teki beklenmedik başarısının nedenlerine odaklanan kitap, spor endüstrisindeki profesyonellerin de başucu kitabı haline gelmiş ve beyzbol; klişe deyimle “bir daha asla eski beyzbol” gibi olmamıştır.
Peki bu girişin bir bilim sitesinde işi ne? Anlatmak istediğim, ne Oakland A’s takımının başarısı ne de filmin dramatik yapısı. Bu yazıda amacım daha çok spor endüstrisi ile bilim arasındaki ilişkiden, üniversitelerde kadro bulmakta zorlanan bilim insanları arasında sporla da ilgilenenler için ortaya çıkan yeni fırsatlardan bahsetmek, en basitinden haftasonu izlediğiniz ya da çevrenizde izlenirken, detayları bilmeseniz bile “muhabbetine” katılmak isteyebileceğiniz spor karşılaşmalarına bir de bilimin gözlüğüyle bakmanızı sağlayabilmek.
Türkiye’de çok izlenen bir spor olmaması dolayısı ile beyzbola odaklanmak yerine, daha çok izlenmesi dolayısıyla futboldan (Amerikan deyimiyle “soccer”) örnekler seçeceğim. Neyse ki “Kazanma Sanatı”ndan ilham alan, Financial Times spor yazarı Simon Kuper ve ekonomist Stefan Szymanski’nin birlikte yazdıkları “Futbolun Şifreleri” (Soccernomics) (3) kitabı bu alanda yapılmış onlarca çalışmanın sonuçları ve örnekleriyle dolu. Bilime ve spora, özellikle futbola ilgisi olan herkesin okumasını öneririm.
Kitap, kornerden rakiplerine oranla az sayıda gol atan bir İngiliz Premier Lig takımında, pek çok ligden seçilmiş 400 korneri incelemekle görevlendirilmiş bir analiz ekibinin, en etkili korner türünün “çizgiden dışarı, ön direğe doğru falsolu” kullanılan korner atışları olduğunu sayısal olarak tespit edişini anlatan örnekle açılıyor. Kulübün teknik direktörü, eski bir futbolcu olarak, en etkili korner türünün “ceza alanına dıştan içeri falsoyla” gönderilen korner atışları olduğunu herkesin bildiğini söyleyerek eldeki sayısal veriye karşı çıkıyor. Zira bu tür korner atışları çoğunlukla akılda kalıcı, “güzel” gollerle sonuçlanırken, analiz ekibinin önerdiği korner türü, futbol jargonunda “pis” diyebileceğimiz, karamboller, çarpmalar, güzel vuruşlardan çok “dürtmeler” ve hatta savunma oyuncularının ters vuruşlarıyla sonuçlanan gollerle nihayete erdiği için pek sevilmiyor ve hatta unutulmak isteniyor. Ama bu goller de maç kazandırıyor ve analiz ekibi bu şekilde gol atma olasılığının yükseldiğini de eldeki veriyle açıkça ortaya koyuyor.
Verinin söylediğine inanmak yerine “ben gözüme inanırım” diye özetlenebilecek yaklaşım klasik fizikle görelilik, görelilikle kuantum fiziği karşılaştırıldığında problem olabilir ancak bu derece basit bir olguda veriyi reddetmek, milyar dolar hacime ulaştığı söylenen bir endüstride artık mümkün olabilir mi? Spor kulüpleri, bunun mümkün olmadığını bir süredir görüyor ve artık bilimden yardım almanın, bilim insanları ve profesyonel veri analizcileri çalıştırmanın değerini anlıyor. Eylül 2008’de Abu Dhabi United Group tarafından satın alınmasıyla bir anlamda kaderi değişen ve 2012’de tam 44 yıl sonra şehrin diğer takımı United’ın önünde ilk kez şampiyonluğa ulaşan Manchester City futbol takımının performans analiz ekibinin başında yer alan Gavin Fleig’ın sözlerine kulak verelim. “Premier Lig’de ilk dört sırada yer alan takımların sahanın son üçte birlik alanındaki başarılı pas sayısı diğer takımlara göre çok daha yüksek. Carlos Tevez, David Silva, Adam Johnson ve Yaya Toure’nin transferleri sonrası bu alandaki başarımız ilk altı ay içerisinde %7.7 arttı.”
Profesyonel kulüpler açık ki bu oyunculara ödenen yüksek maaşlara, taraftarların bu oyunculara karşı ilgisine değil, analizlerin sonuçlarına dayanarak razı oluyorlar. Yine “Futbolun Şifreleri” kitabında yayınlanan bir çalışma, 1998 – 2007 yılları arasında İngiliz kulüplerinin oyuncularına ödedikleri toplam maaşla lig sonunda sıralamadaki yerleri arasında, korelasyon katsayısı (Şekil 1) hayli yüksek olan, lineer bir ilişki olduğunu ortaya koydu. Üstelik bu ilişki, oyuncuları bu kulüplere getirmek için ödenen yüksek kontrat fesih tazminatlarından (eski diliyle “bonservis”) da bağımsız. Aynı araştırma bu ilişkiden olumlu yönde en çok sapan, yani oyuncularının maaşlarına ödediği paraya kıyasla daha fazla başarı kazanan takımların, Manchester United, Arsenal, Preston North End ve Plymouth olduğunu gösteriyor. Son ikisi hakkında, en sıkı futbol izleyicilerinin dahi net bilgi sahibi olamayabileceği bu kulüplerden ilk ikisinin, futbolcularını doğru zamanda transfer etme (20’li yaşların başlarında), bu oyuncuları doğru zamanda elden çıkarma (kariyerlerinin en yüksek noktalarında), problemli oyuncuların sorunlarını çözme ve oyuncuların atletik ve teknik niteliklerini sayısal olarak ifade eden sistemler geliştirmiş olma gibi bilimsel yöntemleri takip ettiği neredeyse artık herkes tarafından bilinen gerçekler. İlişkiden olumsuz anlamda en çok sapan ve geçen yıl Premier Lig’den düşen Queens Park Rangers (QPR) kulübünün geçtiğimiz sezon, araştırmalar tarafından her zaman değerinden daha yüksek ücretlerle transfer olduğu ortaya konan yaşlı, sadece bir uluslararası turnuvada kendini göstermiş ya da performansının en üst seviyesini yeni geçmiş olan oyuncuları tercih etmiş olması da futbol seyircisince iyi bilinen bir başka gerçek. Her ne kadar bu araştırma, 1998 – 2007 arasını kapsasa ve özellikle Arsenal’de alışkanlıklar olumsuz yönde bir miktar değişmiş olsa da, QPR’da harcanan para miktarının önemli ölçüde artmış olması dışında fazlaca bir değişikliğin olmadığını söylemek gerek.
Öte yandan, Hollanda futbol ligi gibi skor yapılması daha kolay liglerden, oyunun savunma ağırlıklı olduğu İtalya ligine transfer olacak oyuncuların ne kadar başarılı olabileceğini belirlemek üzere atılan gol sayılarını ligten lige dönüştürebilen bir formül üretebilecek istatistik departmanınız yoksa dış transferde başarı şansınız da o kadar düşük demektir.
Araştırmalar basketbolda bir oyuncunun kalitesini sayısallaştırmak üzere sık kullanılan sayı pası (asist), hatta asist / top kaybı oranı, şut yüzdesi gibi istatistiksel niceliklerin daha büyük bir endüstri olan futboldaki profesyoneller için de kullanılmasına yönlenmiş durumda. Massachusetts Institute of Technology (MIT), ekonomi bölümünde yüksek lisans yapan Farhan Zaidi’nin futbol sahasını gridlere (ızgara şekli) ayırarak, her bir grid için o griddeki topun 5 dakika sonra gol olma olasılığını hesapladığı, oyuncuların en düşük olasılıklı gridden (örneğin sağ bek pozisyonu) en yüksek olasılıklı gride (penaltı noktası çevresi) topu geçirme başarısıyla performansının ölçüldüğü sistemi gibi nicel performans ölçüm sistemleri büyük ilgi görüyor ve büyük kulüplerce kullanılıyor. Bir gün teknik direktörlerin de başarısını ölçen bir istatistiksel nicelik belirlenebilecek mi bilemiyorum ama genel performanslarının sporculara oranla çok daha inişli çıkışlı ve önemli oranda çalıştıkları kulüplerin olanaklarıyla belirlenmesi; teknik direktörlerin performans yükseltici ve sonuç belirleyici niteliklerinden daha çok, kulüplerce basınla ilişkileri yönlendiren, taraftar ve oyuncunun güvendiklerini hissedebilecekleri bir “halkla ilişkiler” figürü olarak görevlendiriliyor olması daha yüksek bir olasılık gibi görünüyor.
Yine araştırmalar her ne kadar futbolun karlı bir endüstri olmadığını (bütçesi en büyük kulüplerden Real Madrid, mevcut karlılık oranıyla Finlandiya gibi küçük bir ülkenin bile ilk 150 şirketi arasında ancak yer alabilir) gösteriyor olsa da özelde futbolun, genelde tüm sporların bilim insanları ile daha yakın çalışmasına, veri analiz ekipleri kurmalarına ve tüm aksiyonlarını buna göre belirlemelerine ihtiyaç var. Giderek daha büyük bir endüstri haline gelen spor endüstrisindeki ekonomist açığından hiç bahsetmiyorum bile. Spor meraklısı genç bilim insanları için burada büyük bir fırsat olduğu görünüyor, zira hala bu ilişkiler tam anlamıyla kurulamamış olsa da piyasanın büyüklüğü bir gün mutlaka kurulacağını gösteriyor. “Kazanma Sanatı”nın yayınlanması sonrası beyzbolda yaşananlar, bir gün, bu yaklaşımdan şu an en uzak görünen spor dallarından biri olan futbolda da yaşanacak. Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü Ersun Yanal’ın “bilimsel yaklaşıma” ilgisi değerlendirildiğinde bu gelişmeler ülkemizde dahi yaşanmaya başladı. Yine de benim gibi arada sırada rakamlardan biraz uzaklaşıp, futbolun romantizmine kendinizi kaptırmak isterseniz Nick Hornby’nin “Futbol Ateşi” (Fever Pitch) (4) ve Tanıl Bora’nın Radikal gazetesine yazdığı köşe yazıları ile Turgut Yüksel’in aynı gazetedeki karikatürlerinden oluşan harika seçki, “Çizgi Açığı”nı (5) okumanızı en az “Kazanma Hırsı” ve “Futbolun Şifreleri” kadar tavsiye ederim.
Yararlanılan kaynaklar:
(1) http://www.imdb.com/title/tt1210166/?ref_=fn_al_tt_1
(2) Lewis, Michael, M., “Moneyball”, W W Norton & Company Incorporated
(3) Kuper, Simon; Szymanski, Stefan, çev. Akbaş, Elif Nihan,“Futbolun Şifreleri”, İthaki Yayınları
(4) Hornby, Nick, çev. Erten, Bağış, ,“Futbolun Ateşi”, Sel Yayınları
(5) Bora, Tanıl; Yüksel, Turgut, ,“Çizgi Açığı”, İletişim Yayınları
Özgür Baştürk / Ankara Üniversitesi
Doktorasını astrofizik alanında tamamlayan Özgür Baştürk, Ankara Üniversitesi Kreiken Rasathanesi’nde uzman olarak görev yapıyor.
[/box]
Yorum Ekle