Akşam işten eve döndünüz. Zihniniz hala işteki bir sorunla boğuşurken kapıyı çaldınız. Eşiniz, sevgiliniz açtı. “Merhaba” dediniz, öpücük kondurdunuz ya da genelde ne yapıyorsanız onu yaptınız. Bir süre sonra yemeğe oturduğunuzda kapıyı gülümseyerek açan o güzel kadının yüzünden düşenin bin parça olduğunu ama neye sinirlendiğini bilmediğinizi fark ettiniz. İlgili, sevgili dolu biri olarak hemen olarak hemen sordunuz.
– Hayatım canını sıkan bir şey mi var?
– Saçlarımın rengini beğenmedin galiba, hiç bir şey söylemedin.
Bir anda 13. Cuma filmini müziği kulaklarınızda çınlamaya başladı. Bu noktadan sonra vereceğiniz hiç bir yanıt sizi içine düştüğünüz çukurdan çıkaramayacak; “fark etmedim” deseniz ayrı bir dert, “beğendim” deseniz ayrı bir dert, “beğenmedim” seçenek bile değil.
Hepimiz benzer durumlarla karşı karşıya kalmışızdır mutlaka. Çevremizde olan biteni, etrafımızda olan değişiklikleri hemen fark edebileceğimizi, hiç bir detayı atlamayacağımızı düşünürüz; ne de olsa hiç bir şey dikkatimizden kaçmaz. Oysa dikkatimiz sadece sınırları olan bir kaynak değil aynı zamanda bir çok bilişsel ve psikolojik faktöre bağlı sonlu miktarda bir kaynaktır.
Bilişsel psikolojini kurucusu Ulric Nessier’in ilk olarak ortaya attığı dünyayı algılayışımızda dikkatin önemli olduğu fikri daha önceki sayılarımızda bahsettiğimiz görgü tanıklarının sanıldığı kadar da güvenilir olmadığının fark edilmesi ile modern psikoloji araştırmalarının önemli bir konusu haline gelmiş. Bu araştırmalar içinde önemli yer tutan iki farklı kavramdan bahsetmeden önce küçük bir oyun oynayalım sonra okumaya devam edelim. Oyunumuz için önce aşağıdaki kartlardan birini seçin. Aklınızda kalacağına emin olana kadar içinizden yüksek sesle kartı tekrar edin. Hatırlayacağınıza emin olduğunuzda alttaki gözlerden istediğiniz birine dikkatle bakın ve sonra yazının sonundaki Şekil -7’de göreceğiniz kartları kontrol edin.
[box type=”shadow”]Eğer verilen yönergeleri takip ettikten sonra buraya geldiyseniz büyük bir olasılıkla “Bunu nasıl yaptı?” diye merak ediyorsunuzdur; iki şekildeki kartları tekrar kontrol edin ama bu sefer kartların renklerine (karo, kupa, maça, sinek) dikkat ederek. Aslında iki kümedeki tüm kartlar birbirlerinden farklı ama özel olarak çaba sarf etmezsek sadece kendi kartımızın kümeden çıkarıldığını algılarken diğer kartların da aslında desteden çıkarıldığının farkına bile varmıyoruz. Bilişsel Psikolojide bu duruma değişim körlüğü adı veriliyor. Görüş alanımız içindeki her şeyi tam olarak algılamıyoruz. Her ne kadar çevreden gelen uyaranların tamamı beynimize ulaşsa da beynimiz sadece eldeki göreve ait ya da başka bir deyişle dikkatin verildiği uyaranların filtrelerinden geçerek zihnimizce algılanmasını sağlıyor. Yukarıda da kısaca değindim gibi fikir ilk olarak Ulric Nessier tarafından ortaya atılıyor. Nessier sabah saatlerinde tan ağarmak üzere iken pencereden dışarı baktığında ya camda odanın yansımasına ya da dış dünyaya odaklandığını ancak ne kadar istese de ikisine birden dikkatini veremediğini fark ediyor. Hangisine dikkatini verirse diğeri odaktan çıkıyor. Nessier bu durumu seçici görme olarak adlandırıyor.
Nessier laboratuvarında aynı ekranda deneklerine farklı iki film seyrettirdiğinde deneklerin filmlerden birini kolayca takip ederek diğerinde olan beklenmedik bir olayı tamamen kaçırdıklarını, farkına bile varmadıkları tespit ediyor. Nessier’in fikirleri çeşitli araştırmacılar tarafından defalarca test edilmiş. Çalışmalar çevremizdeki zengin uyaranları bilinçli bir şekilde algılamak için bir miktar dikkatin gerekli olduğunu ortaya koyuyor.
Klasik bir değişim körlüğü deneyinde araştırmacılar deneklere harfler, noktalar ya da kelimeler gösterilerek seyredilen iki sahne arasında hangi görsel bilgilerin bir sonrakine aktarıldığını ve aradaki farklılıkların bilinçli bir şekilde algılanıp algılanamadığına bakıyor. Noktalar, harflerden oluşan deneylerin sonuçları ile gerçek dünyanın karmaşıklığı arasında korelasyon kurmak zor ancak azimli araştırmacıların her zaman bir çözümleri oluyor. Araştırmacılar basit verilerle yapılan deneylerden elde edilen sonuçların daha doğal görüntüler içeren çalışmalarda da geçerli olup olmadığını tespit etmek için farklı yöntemler kullanıyorlar.
Titreşim Paradigması: Bir biri ile aynı gibi görünen fakat aralarında büyük değişiklik olan iki sahne arasındaki değişikliği görmek özellikle iki görüntü arasında dikkatimiz dağıtan görsel bir etmenin (kart oyunundaki gözler ve sayfanın altına gidene kadar gördüğünüz bir sürü görsel uyaran) bulunması durumunda oldukça zor. Bu zorluğu test etmenin en kolay yolu aralarına boş bir resim gibi dikkat dağıtan görsel bir etmen konulmuş orijinal ve değiştirilmiş iki fotoğrafı izleyiciye göstermek (Şekil 2).
[box type=”shadow”]Bu deney düzeneğine Titreşim Paradigması adı veriliyor. Şekil 2‘de iki resim arasına konulan boşluk değişimi kolayca fark etmemize yol açan otomatik kontrol mekanizmasını devre dışı bırakarak sahnenin daha yavaş taranmasına ve kontrol edilmesine yol açıyor. Başka bir deyişle dikkatimizi dağıtıyor. Bu etkiyi Şekil 3 ve Şekil 4’te kendinizde gözleyebilirsiniz.
[box]
Çamur At İzi Kalsın Paradigması: Bu deney yönteminde kullanılan çamur ne gerçek ne de mecazi anlamıyla çamur fakat görüş alanımız içinde olup görsel algımızı sekteye uğratan yüksek kontrastlı ancak değişikliği saklamayan küçük şekiller. Tıpkı titreşim paradigmasını kullanan deneylerde olduğu gibi görüş alanımız içerisindeki bütün detayları hafızamızda saklamadığımızı, görsel algımızın sandığımız kadar mükemmel olmadığını gösteriyor bu paradigma kullanılarak yapılan deneyler de. Şekil 5’ te bu şekilde hazırlanmış deneylerde kullanılan bir örnek resimde atılan küçük çamurların(!) görsel algımızı şaşırttığını ve bir kere tespit ettiğimize nasıl da farkına varmamışım dediğimiz değişimi görmemizi engellediğini görebiliriz.
[box type=”shadow”]Ön Plan – Arka Plan Ayırma: Karmaşık ve gerçeğe yakın bir görsele baktığımızda retinada oluşan görüntüyü değişik reseptörleri uyaran, iki boyutlu, farklı şiddette ışıklandırılmış ve birbiri ile ilgisiz bir uyaran serisi olarak düşünülebiliriz. Oysa dünyayı retinada oluşan görüntü gibi birbiri ile ilgisiz uyaranlardan oluşan bir karmaşa olarak değil her biri diğerinden ayrılmış nesnelerden oluşan anlamlı bir bütün olarak algılıyoruz. Her bir nesneyi diğerinden kolayca ayırabilmemizin altında imge ayırma süreçlerinin yattığı düşünülüyor. İmge ayırma süreçleri aynı nesneden gelen uyaranları bir araya gruplayarak bu uyaranları gerçek dünyada farklı nesnelerden gelen uyaranlardan ayırıyorlar. Dikkatin değişim körlüğü üzerinde etkisi diğer deney yöntemleri ile gösteriliyor. Ancak bir görüntüdeki değişikliğin yerinin ne kadar önemli olduğu ve imge ayırma proseslerinin bir görüntünün hangi kısmına öncelik verdiği sorularına yanıtını ön plan – arka plan ayırma deneyleri ile arıyor araştırmacılar. Yapılan çalışmalar algımızın ön planda olan küçük değişiklikleri bile kolayca fark ederken arka planda olan büyük ve önemli değişikliklerin görülmesinin çok daha zor olduğunu gösteriyor.
[box type=”shadow”]Değişim körlüğü konusunda bilime meraklı okuyucular tarafından belki de en çok bilinen araştırmaları yapmış, ülkemizde de kitapları Türkçe olarak yayınlanmış Daniel Simons ve Christopher Chabris’in çalışmalarına ve değişim körlüğünün günlük hayatımızdaki etkilerinden bahsetmeden önce Richard Wiseman’ın şaşırtıcı renk değiştiren kart numarasını izleyelim.
[box type=”shadow”]Artık değişim körlüğünün gündelik hayatımızın bir parçası olduğuna ikna olmuşsunuzdur sanırım. Ama daha bitmedi… Simons ve Chabris değişim körlüğü üzerine yapılan çalışmalarının en temel varsayımının dikkat sarf edildiğinde gördüğümüz her şeyin kodlandığı ve hafızada saklandığı varsayımı olduğunu aktarıyorlar. Çevremizdeki bütün görsel bilgiler dikkat içeren süreçlerin değerlendirmesine hazır haldeler ancak dikkat edilmediğinde bu bilgiler hafızamızda saklanmıyorlar; algılıyoruz ancak hatırlamıyoruz kısacası. Simons ve Chabris dikkatin başka bir göreve ya da nesneye odaklandığı durumlarda kişilerin beklenmedik bir nesneyi hatırlamamaktan ziyade aslında hiç algılamadıklarının altını çiziyorlar. Bu olaya dikkat eksikliğine bağlı körlük adı veriliyor.
Aşağıdaki ünlü videoda bütün dikkatinizi vererek beyaz giymiş oyuncuların kendi aralarında kaç pas yaptığını sayın sanki hayatınız bu soruya doğru yanıt vermeye bağlıymışçasına.
[box type=”shadow”]15 pası sayabildiniz mi? Peki goril, gorili fark ettiniz mi? Eğer “Hangi goril?” sorusunu kendinize soruyorsanız endişelenmeyin. Dört farklı koşul (beyaz takım/kolay görev, beyaz takım/zor görev, siyah takım/kolay görev, siyah takım/zor görev) altında deneklere beklenmedik bir olayı sergileyen ünlü çalışmalarında Simons ve Chabris deneklerin sadece %54’ünün beklenmedik olayı algıladıklarını kalan %46’nın ise bu olayı hiç görmediklerini tespit etmişler. Dinamik bir olay sırasında önemli bir miktar dikkat eksikliğine bağlı körlük yaşıyoruz. Simons ve Chabris bilinçli olarak çaba sarf etmezsek etrafımızdaki görsel elementleri bırakın hatırlamayı algılamadığımızı ifade ediyorlar.
Etrafımızdaki zengin görsel şölenin her detayını algıladığımızı, hatırladığımızı düşünüyoruz gündelik hayatlarımızda. Oysa değişim körlüğü ve dikkat eksikliğine bağlı körlük çalışmaları bir görüntüden diğerine geçerken çevremizde olan bitenin detaylı bir kaydını tutmadığımızı hatta doğal ortamlarda dahi beklenmedik olayları algılamadığımızı gösteriyorlar. Gerçekte görsel dünyamızın çok azını deneyimliyoruz. Bu deneyim eksikliği ve algılarımıza olan aşırı güvenimizin gündelik hayatımıza yansımaları olması kaçınılmaz. Önce eğlenceli olanlardan başlayıp daha ciddi olanlara doğru gidelim.
Film hataları: Sinema sektörü bizlerin değişim körlüğü ve dikkat eksikliğinden kaynaklanan körlük yaşıyor olmamıza bel bağlayan bir sektör aslına bakarsanız. Film yönetmenleri sahneleri farklı zamanlarda çekip, montaj aşamasında parçaları bir araya getiriyorlar. Bazen aynı sahnenin devamının farklı zamanda çekilmesi gerekiyor. Sahnenin görsel olarak rahatsız etmeden devam edebilmesi için arka planın, kadrajda olan görsel elementlerin, oyuncuların vücut pozisyonlarının daha önce çekilen kısmı ile uyumlu olması gerekiyor. Her ne kadar setlerde devamlılıktan sorumlu bir kişi bulunsa da bazen hatalar kaçınılmaz oluyor. Devamlılık sorumlusu dikkat etmiyor, yönetmen montajda kaçırıyor ve biz izleyiciler de devamlılıkta hatayı farkına bile varmadan keyifle izliyoruz film ve dizileri. Bütün bu hataların temelinde dikkat eksikliğine bağlı körlük ve değişim körlüğü yaşıyor olmamız yatıyor. Eğer bir sinema meraklısı iseniz Google’da “movie continiuty errors” aramasını yaptığınızda çok eğlenceli sonuçlara ulaşacaksınız.
Görgü tanıklığı: Daha önceki bir yazımızda bahsettiğimiz görgü tanıklığının sanıldığı kadar güvenilir olmamasının nedenlerinden biri de bakarken görmememiz. Örneğin bir suça tanık olduğumuzda elinde silah olan saldırganın silahına dikkatimizi odakladığımızda kişinin fiziksel özelliklerine ilişkin detayları algılamıyoruz. Ancak yaşadığımız olayın anlamlı olabilmesi zihnimiz için önemli. Bu nedenle kişinin fiziksel özelliklerine ilişkin detayları gerçekte o kişiye ait olmayan özelliklerle dolduruyoruz. Değişim körlüğü ve dikkat eksikliğine bağlı körlük üzerine yapılan çalışmalardan haberdar olmak sağlıklı ve güvenilir bir adalet sistemi için olmazsa olmaz koşullarından biri; ne de olsa tanıklarınız ne kadar güvenilirse doğru kişiyi suçlu olarak yakalama şansınız o kadar fazla.
Çokgörevlilik (Multitasking): Dikkatimiz sonsuz miktarda ve sınırları olmayan bir kaynak değil aksine dikkat kapasitemiz sınırlı. Buna rağmen aynı anda bir çok işi yapmak hepimizin en sevdiği aktivitelerden olsa gerek. Çokgörevlilik söz konusu olduğunda araç kullanırken birden fazla işe dikkatimizi vermemizin sürüş yeteneklerimize etkisi hemen ilk akla gelenlerden. Özellikle araç kullanırken cep telefonları ile (kulaklıkla, bluetooth’la ya da elde fark etmiyor) konuşmanın sürüş yeteneklerimizin üzerindeki olumsuz etkileri artık çok iyi biliniyor. Elde edilen veriler cep telefonu ile konuşan sürücülerin görüş alanlarındaki nesnelere baksalar bile görmekte zorlandıklarını, algılamadıklarını gösteriyor. Kısacası araç kullanırken birden çok işle ilgilendiğimizde dikkat eksikliğine bağlı körlük yaşıyoruz.
Trafik kazaları: Araç kullanırken cep telefonları ile konuşmanın tehlikeleri artık yeteri kadar biliniyor ancak telefonla konuşmayıp yola bakar, ellerimizi direksiyonda tutarken her şeyi göreceğimizden, aniden gelişen tehlikeli bir durumu algılayabileceğimizden emin olabilir miyiz? Yanıt maalesef hayır. Araç kullanan herkesin en az bir tane “Bu nereden çıktı görmedim” dediği olay olmuştur. Eğer özel olarak dikkat etmiyor ve beklenmedik olaylara karşı hazır değilsek görüş alanımız içinde duran kamyonu, sola dönen motosikletliyi ya da topları yola kaçmak üzere olan çocukları fark etmeme olasılığımız çok yüksek.
Peki bakarkörlüğün üstesinden gelmek mümkün mü? Dikkatimizin sınırsız olduğu fikri konfirmasyon yanılgısına tipik bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Dikkatimizi çeken değişiklikleri, beklenmedik olayları algılayıp hafızamıza kaydederken dikkatimizden kaçan olaylardan haberdar bile olmuyoruz. Dolayısı ile dikkatimizi değerlendirirken kullandığımız bütün veriler dikkatimizden hiç bir şeyin kaçmayacağı fikrini destekleyen veriler oluyor. Kısacası dikkatimize olan güvenimiz bir yanılgıdan ibaret.
Dikkatimizi bir nesneye odakladığımızda diğer nesneleri algılamamamız beynimizin normal işleyiş süreçlerinin bir doğal bir parçası. Bu sayede dikkat gerektiren bir çok işi kolaylıkla yapabiliyoruz. Bakarkörlük bilişsel kapasitemizi verimli kullanabilmemizin bir yan ürünü. Gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan bakarkörlüğü yok etmek mümkün değil. Bilişsel yeteneklerimizin sınırlarının farkında olmak, sezgilerimizin bizi aldatabileceğini bilmek ve dikkatimizin sınırlı olduğuna dair somut kanıtlara aşina olmak bakarkörlüğü ortadan kaldıramasa da çevremizi daha iyi algılamak, gördüklerimizi hatırlamak konusunda önemli bir başlangıç noktası. Ne de olsa insanın sınırlarını bilmesi başarılı olmasının temeli.
[box type=”shadow” id=”figure8″]
Kaynaklar:
- What You See Is What You Set: Sustained Inattentional Blindness and the Capture of Awareness. Steven B. Most, Brian J. Scholl, Erin R. Clifford, Daniel J. Simons
- Executive working memory load induces inattentional blindness. Daryl Fougnie, René Marois
- Visual Sensing Without Seeing. Ronald A. Rensink.
- Sustained Inattentional Blindness: The Role of Location in the Detection of Unexpected Dynamic Events. Steven B. Most, Daniel J. Simons, Brian J. Scholl, Christopher F. Chabris
- Multitasking in the Automobile. David L. Strayer and Frank A. Drews
- Magic and Brain. Susana Martinez-Conde and Stephen L. Macknik
- Gorillas in our midst: sustained inattentional blindness for dynamic events. Daniel J. Simons, Christopher F. Chabris
- Looking without seeing the background change: electrophysiological correlates of change detection versus change blindness. Massimo Turattoa, Alessandro Angrillia, Veronica Mazzaa, Carlo Umilta, Jon Driverb
- Görünmez Goril Gündelik Yanılsamalar Hayatımızı Nasıl Yönlendiriyor? Christopher F. Chabris, Daniel J. Simons
- Kevin O’Regan Web Sitesi. http://nivea.psycho.univ-paris5.fr/
- Ronald Rensink Web Sitesi http://www2.psych.ubc.ca/~rensink/flicker/index.html
- Mastermind How to Think Like Sherlock Holmes. Maria Konnikova
Sanırım bu konudaki en çarpıcı örneklerden birisi de şudur: https://www.youtube.com/watch?v=vBPG_OBgTWg&feature=youtube_gdata_player
Simons ve Chabris’in Urbana, IL sokaklarında bu deneyi yaptıkları videoyu seyretmiştim ama bu daha eğlenceli imiş.