Robotlar, zombilere ve insanlara karşı… Aklınıza hemen ikinci sınıf bir Hollywood filmi veya bir fantezi romanı senaryosunda harmanlanmış klişe sahneler gelmesin, “tekinsiz vadi” teorisini anlamaya çalışacağız.

Şekil 1 Tekinsiz vadiyi daha iyi anlatabilmek için Mori'nin makalesinde önerdiği grafik.

Tekinsiz vadi (uncanny valley) temelde bir robotun gerçek bir insan kadar olmasa bile, insana benzer niteliklerde görünmesi ve davranması karşısında yaşadığımız âni şaşırma, ürkme, tiksinti, nefret tarzı olumsuz tepkileri açıklamaya calışan bir varsayımın adı. İlk kez, Japon robotik profesörü Masahiro Mori’nin 1970 yılında dilimize Tekinsiz Vadi olarak çevrilebilecek Bukimi no Tani Genshō (不 気味の谷現象) adlı makalesinde ortaya attığı sav üzerine ortaya çıkmıştır [1]. Mori bu fikri geliştirirken Ernst Jentsch’in 1906 yılında açıkladığı “Tekinsizliğin psikolojisi”ve Sigmund Freud’un 1919 yılında detaylandırdığı “Tekinsiz” makalelerinden yola çıkmıştır [2].

Kabaca tasvir etmek gerekirse bahsi geçen vadi, robotun insana benzerlik derecesiyle, insanın bu robota verdiği tepki arasındaki ilişkiyi gösteren bir grafikle açıklanabilir (bkz. Şekil 1). Genel olarak robotun dış görünüşü ve davranışları insanınkine yaklaştıkça, gözlemci insanın robota karşı gösterdiği duygusal tepki, olumlu ve empatik şekilde artmaktadır. Ancak robotu insansılığa yakınlaştırdıkça öyle bir noktaya geliriz ki, bu tepki olumludan olumsuza doğru bir sıçrama yapar. Eğer o noktayı aşabilir ve robota insansı özellikler katmaya devam edebilirsek, “neredeyse insan” ve “tamamiyle insan”ı birbirinden ayıran o derin yarığa takılmaz ve böylece insan-robot ilişkisinde karşımıza çıkan, tarifi yerindeyse “acayip” hissin üstesinden gelmiş oluruz.

Şekil 2 Prof. Ishiguro'nun hangisi olduğunu söylemek çok da kolay değil.

Bu tarz bir robotla karşı karşıya kaldığımızda yaşayacağımız olumsuz hisler ve bu hislerin yoğunluğu tabii ki insandan insana değiştiği gibi, robotlara, bilim kurgu eserlerine aşinalığa bağlı olarak da değişkenlik gösterecektir. Bu bağlamda sizleri ürkütebilecek, şaşırtabilecek ve hattâ rahatsız edebilecek birkaç videoyu paragraf aralarına serpiştirdim. Aşağılara doğru ilerledikçe kendi tekinsiz vadinizin genişliğine ve derinliğine kendiniz karar verebilirsiniz. (Hemen hatırlatalım: Aşağıdaki videoda olduğu gibi, derin vadi teorisi robotlarla sınırlı değil ve üç boyutlu bilgisayar grafik ve animasyonlarında da kendini gösterebiliyor.)

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=bLiX5d3rC6o&w=360&h=270]

 

Peki, ne tarz bir zihinsel süreç bizde bu hisleri tetikliyor olabilir? Şu âna kadar ortaya atılmış bazı varsayımlar şöyle:

  • Sağlıklı eş seçimi: Evrimde çok önemli bir rol oynayan içgüdülerden olan ve bizi çekici olmayandan uzaklaştırmaya programlanmış mekanizmanın harekete geçmesi, tetikleyici bir unsur olabilir. Doğurganlık ihtimali düşük, zayıf hormonal sağlık belirtileri gösteren, veya yetersiz bağışıklık sistemi izleri taşıyan yüz ve bedenin rahatsız edici görünümlerinin bizlerde oluşturduğu hissiyatın bir etmen olabileceği kaydedilmiştir [3].

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=9q4qwLknKag&w=360&h=270]

 

  • Ölümlülüğün belirginliği: Genel olarak, kendisine bir gün öleceği hatırlatılan kişinin bu gerçeğin aklına gelmesi ile duyduğu farkındalık hissini belirtir. Bu tarz, parçalar halinde birleştirilmiş android bir robotun da aynı hisleri uyandırdığını savunan bilim adamları, bilinçaltımızdan şu düşüncelerin geçebiliyor olacağını iddia ediyorlar:  (1) İnsan dış görünümlü ama mekanik iç parçalı bir varlığın bizde bıraktığı “hepimiz birer ruhsuz makineyiz” tarzı kekremsi tat.  (2) Farklı evrelerde bozulan ve parçalanan insan görünümlü robotların zihnimizde “savaş meydanı” görüntüleri oluşturması. (3) İnsan kopyası olarak üretilen bu robotların, “insanların benzeri (doppelgänger)” olarak işimizde, ilişkimizde bizleri yerlerimizden edeceği hissi. (4) Sarsıntılı ve kesik kesik hareket eden robotun bizde uyandıracağı  (örneğin yaşlılıkta) vücut kontrolümüzü kaybedebileceğimiz korkusu. [4]

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=xcZJqiUrbnI&w=360&h=270]

 

  • Patojenlerden kaçınma: Bu tarz bir robotla karşılaşma, tiksinme ve iğrenme şeklinde kendini gösteren, türlü kaynaklardan ortaya çıkabilecek patojenlerden sakınma güdüsüyle evrilmiş zihinsel mekanizmalarımızı tetikler. Ne kadar çok insana benzerlerse, robotların eksiklikleri o kadar göze batar ve bu eksiklikler de hastalıkların, bakterilerin, virüslerin ve diğer parazitlerin habercisi olabileceği izlenimi uyandırırlar, deformasyona uğramış, hasta insanlara baktığımızda hissettiğimiz gibi. Bu yüzden, robotlarda gözlemlediğimiz dış görünüş bozuklukları, cesetlere ve görünür hastalıklardan muzdarip insanlara karşı içgüdüsel olarak takındığımız korku, dehşet ve tiksinti tavırlanırını ortaya çıkarır [5].

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=rtuioXKssyA&w=360&h=270]
  • İnsan normlarının ihlâli: Eğer bir varlık (robotumuz) yeterli derecede insan-dışı bir varlık olarak gözüküyorsa, insana benzeyen yanları farkedilip, bu tarz bir empati kurulacaktır (örn. ASIMO).  Ancak bu varlık insana çok benziyorsa, insan olarak algılanır ve yaptığı insandışı hareketler insanda gariplik veya tuhaflık hissi uyandırır. Diğer bir deyişle algıda belirsizlik ilkesi uyarınca, tekinsiz vadide sıkışıp kalmış o robotun insana benzeyen özelliklerinin övülmesi yerine, insana benzemeyen özelliklerinin yerilmesi yeğ tutulur ve başarısız bir robot olduğu izlenimi oluşur [6].

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=5ajmy0_QlD0&w=360&h=270]

 

Peki bu tarz android robotlara gerçekten ihtiyacımız var mı? Osaka Üniversitesi’nden Prof. Ishiguro, yaşadığı küçük Japon kasabası Keihanna’dan öğretim pozisyonunun bulunduğu Osaka Üniversitesi’ne gidip gelmekten bitap düştüğünde kendi mekanik ikizini yapmaya karar verdiğini söylüyor. Öğrencilerine video-konferansa göre daha zengin bir tecrübe yaşattığını söyleyen Ishiguro, konuşmacının görüntü ve sesinin iletiminin yanında sınıftaki varlığının da önemli olduğunu savunuyor (bkz. Şekil 2). Batının büyük korkusu olan androidlerin dünyayı ele geçirmesinin ve yer yer insanların düşmanları olarak gösterilmesinin tersine, Japonlar insan ve robotların beraber yaşadıkları ve beraber ürettikleri bir geleceği hayal etmeye daha meyilliler.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=LMghNs16iSQ&w=360&h=270]

 

Diğer taraftan tekinsiz vadi kavramı bilim dünyasında tartışmalı bir teori olmayı sürdürüyor. Kimi araştırmacılar insana benzediği iddia edilen robotların 1970’lerin teknolojisiyle zaten insana benzemekten hayli uzak olduğunu ve bu yüzden de bu tarz bir ölçüm yapılamayacağını iddia ederek bu teoriyi reddediyorlar. Robotik ve heykeltraşlık alanında eserler veren David Hanson gerçekliği grafikteki tek bir eksene indirgeme çabasının anlamsız olduğu kanısında. Benzer şekilde, Carnegie Mellon Universitesi’nden psikolog Sara Kiesler de bu teoriyi hem destekler hem de çürütür nitelikte kanıtlar bulunduğunu ifade ediyor. Aslına bakarsanız, Mori’nin kendisi bile tüm kariyeri boyunca kendi önerdiği derin vadi grafiğini destekleyecek herhangi bir veri sunmuş değil. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde kişisel robotlar bölüm başkanı olarak çalışan Cynthia Breazeal bu teori icin şu sözleri söylüyor: “Bu bir teori değil, bir gerçek de değil. Yeterli bilimsel kanıt yok. Sadece sezgisel bir şey.”

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=WhzbFaNueKU&w=360&h=270]

 

Tekinsiz vadiyi eşelemeye devam ettikçe karşımıza bir de Türk bilim insanı çıkıyor. California Üniversitesi (San Diego) hocalarından Y. Doç. Dr. Ayşe Pınar Saygın da beynimizin derinliklerinden gelen bir hisle karşı karşıya olup olmadığımızın cevabını arayanlardan. Son çalışmasının bulgularını Akıllı Robotlar ve Sistemler konferansında (IROS 2011) da dinleme imkânı buldum.

Dr.  Saygın deneylerinde yaşları 20 ile 36 arasında değişen ve robotlarla uzaktan yakından bir ilişkisi olmamış 20 denek kullandığını belirtiyor. Geçmişte Osaka Üniversitesi’nde Prof. Ishiguro ile beraber calışmış olan Saygın, deneyinde aynı üniversitede yaratılmış Repliee Q2 adı verilen robotu kullanmış (Şekil 3).

Şekil 3. Repliee Q2 ve temel alındığı insan modeli.

Bu robot oldukça donanımlı bir şekilde, yüzündeki 13 motoru sayesinde gözlerini, kaşlarını, yanaklarını, gözkapaklarını, dudaklarını ve boynunu kullanarak insanlar gibi yüz ve ağız şekilleri verebiliyor. Araştırmacılar bu robotun el sallarken, su içerken, kafa sallarken ve masadan bir parça kağıt alırken videolarını kaydetmişler. Bir başka seansta da Q2’nin replikası olduğu kadının da aynı hareketleri tekrarlamasını istemişler ve onun da videosunu çekmişler. Son olarak robotun sentetik derisini ve saçlarını soyarak, aynen Terminator filminde olduğu gibi ağzı yüzü yanmış, kabloları dışarı fırlamış robot kimliğine büründürülmüş robotun aynı hareketleri yinelemesi sırasında videoya almışlar. Daha sonra deneklere bu videolar izlettirilirken beyinleri işlevsel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) makinesinde taranmış.

Şekil 4 Deneklerin aynı hareket için robot, android ve insana verdikleri tepkilerin fMRI verileri beynin farklı bölgelerinde hareketliliğe sebep oluyor.

Sonuçlara gelince: Gerçek insan ve metalik robot görüntülerine deneklerin beyinleri beklenen tepkileri göstermiş. Ancak insansı davranışlar sergileyen robotun görüntüleri esnasında sıradışı bölgelerde hareketlilik sezilmiş. Paryetal korteks bölgesinin bazı özel bölgelerinde, ki bu bölgeler görsel korteks ve motor korteksi birbirine bağlayan ve empatiden sorumlu olan ayna nöronlarının (mirror neurons – gelecek ayın konusu)  bulunduğu düşünülen yerler oluyor, yüksek seviyede hareketlilik gözlenmiş (Şekil 4). Çıkardıkları sonuç ise hayli enteresan. Beynimiz, androidin insansı görünümü ile robotsu hareketi arasındaki aykırılığı işlemekte zorlanıyor. Oysa ki insanın insan gibi görünüp insan gibi hareket ettiği ve robotun robot gibi görünüp robot gibi hareket ettiği videolarda beynimiz beklenen tepkiyi gösteriyor.

“Görünen o ki, beynimiz için ne biyolojik görüntü, ne de biyolojik hareket sorun teşkil ediyor” diyen Dr. Saygın ekliyor: “Önemli olan beklentilerin karşılanması, yani görünüm ve hareketin âhenk içerisinde olması. İnsansı robotların kullanımının yaygınlaşmasıyla, belki de gelecekte algı mekanizmalarımız da yeni sosyal partnerlerimiz olacak robotlara uyum sağlayacak şekilde evrilecektir.”

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=N9JyDQlHo1A&w=360&h=270]

 

Sonuç olarak bu robotlarla ilgili bizleri ürküten, korkutan, rahatsız eden, tiksindiren, vb. bir şeyler olduğu gün gibi ortada. Eğer ki bu robotlar hayatımızın bir parçası olacaklarsa, bu hislerin estetik ve hareketlerin uyumsuzluğuyla açıklamaya çalışan tekinsiz vadiden mi, yoksa başka bir mekanizmadan mı kaynaklandığı sorusunun cevabının verilmesi gerekiyor. Bu sebeple, robotik araştırmaları, tasarı metodolojisi geliştirme misyonuyla da “insanın gizemini” çözebilmek için büyük önem taşıyor.

 

Kaynaklar

[1] Mori, Masahiro (1970). Bukimi no tani the uncanny valley. Energy, 7, 33–35.  (Bu makalenin aslı Japoncadır. İngilizcesini de bu linkte bulabilirsiniz.)

[2] http://en.wikipedia.org/wiki/Uncanny_valley

[3] Rhodes, G. & Zebrowitz, L. A. (eds) (2002). Facial Attractiveness: Evolutionary, Cognitive, and Social Perspectives, Ablex Publishing.

[4] MacDorman, K. F. (2006). Introduction to the special issue on android science. Connection Science, 18(4), 313–318.

[5] MacDorman, K. F., Green, R. D., Ho, C.-C., & Koch, C. (2009). Too real for comfort: Uncanny responses to computer generated faces. Computers in Human Behavior, 25(3), 695–710.

[6] http://ucsdnews.ucsd.edu/newsrel/soc/20110714BrainAndroids.asp

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gökhan İnce

Lisansını İstanbul Teknik Üniversitesi, yüksek lisansını Darmstadt Teknik Üniversitesi ve doktorasını Tokyo Teknoloji Enstitüsü'nden elektronik, haberleşme ve bilişim teknolojileri üzerine aldı. Sırasıyla Almanya ve Japonya'daki Honda Araştırma Enstitüsü'nde robotik, yapay zeka ve işaret işleme alanlarında çalışmalar yaptıktan sonra, İTÜ Bilgisayar Mühendisliği'nde araştırmalarına devam ediyor.